Bir gazete haberinde geçenlerde Türkiye’ye bir toplantı için gelen ilk klon koyun Dolly’i kopyalayan ekipten olan Prof. Dr. Ian Wilmut, insan klonlamayı etik bulmadığını belirtmiştir. Yıllar önce Medimagazin’de bu konu ile ilgili olarak çıkan bir yazımızda o gün için güncel olabilen klonlama hakkında bazı etik yorumlamalar yapmıştım. Bu arada Doç. Dr. Zehra Genç ile birlikte 1997 yılında yazdığımız Genetik Sorunlar ve Tıbbi Etik kitabında da bu konuyu geniş olarak yer verilmiştir.
Ancak bu konu, bugün de bu kitabın çıkışından yıllar sonra çok yeni ve güncel olarak karşımızdadır. Çünkü hayvanlarda klonlama uygulanmış, ancak insanda yapılmamıştır. Etikçi olarak bu konudan önce insan hayatına ait bazı konuların henüz çalışılmadığı kanısındayım. Bu bakımdan bu konu çok fantezi kalmaktadır. Örneğin; diğer bazı yazılarımda da belirttiğim gibi insan vücudu ile ilgili birçok bilinmez ortada iken ve bunların çözülmesi gerekirken bu tip henüz gerçekçi olmayan konular üzerinde durulması çok gereksiz olmaktadır. Örneğin; insan vücudundaki bazı organlar (beyin, beyincik gibi) hakkında birçok bilinmez varken ve ayrıca yaşamın başında ve sonunda canlılara ne olduğu henüz bulunamamışken, bu yazdıklarımızın doğru olduğu kanısındayım. İnsan ömrünün uzatılması ile ilgili bazı bilimsel çalışmalar da bize “Nereye kadar?” sorusunu sordurmaktadır. Yine, insan ömrünün uzatılması ile ilgili birçok faraziye de bazen insana umut yerine umutsuzluk vermektedir.
Bilindiği gibi, organizmaların kopyalanması ile ilgili olaylar, 1975’li yıllarda başladı. Gordon ve çalışma arkadaşları, bu yıllarda ilk olarak amfibiler üzerinde çalışmışlardır. Erken gelişim dönemindeki hücrelerin çekirdekleri kullanılarak, bu yöntemle sınırlı sayıda da olsa bir miktar ergin kurbağa elde edilmiştir. Memelilerde ilk başarılı sonuçlar 1982 yılında alınmıştır. Bu tip deneyler insanda da uygulanabilir. Bunların ilk temelleri 1979 yılında Settles ve 1981 yılında Edvards tarafından atılmıştır. Ancak, bilindiği kadarıyla gerçek anlamda insanın klonlanması ile ilgili olarak herhangi bir deney yapılmamıştır.
Keith Campbell ve Ian Wilmut ise 1996 yılında İskoçya’da koyunu klonlamışlardır. Yine Ağustos 1996 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Oregon eyaletindeki bir araştırma merkezinde üretilen iki maymun, yapay döllenmeyle üretilmiş embriyon hücrelerinden kopyalanmıştır. Böylece insana bu kadar yakın bir tür ilk kez kopyalanmış oldu. Kopyalanan iki maymunda, İskoçya’dakindeıı farklı olarak, erişkin bir hayvan yerine embriyon hücrelerinin kullanılması, deneye ilişkin ahlaki tartışmayı hafifletmektedir. Oregon’da üretilen maymunlar, farklı ceninlerin hücrelerinden kopya alındıkları için birbirlerine benzemedikleri, aynı zamanda var olan hiçbir erişkin maymunun da aynısı olmadıkları görülmektedir. 1990’lı yılların Oregon Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yapay Döllenme Laboratuvarı Başkanı Don Wolf, erişkin maymun kopyalamayı planlamadıklarını açıklayarak, bu durumun yalnızca araştırma amacıyla genetik olarak birbirinin aynı maymunlar üreyip üremeyeceklerini görmek açısından yapıldığını bildirmiştir. Böylece insana yakın türlerde bu işin başarılması, bazı teknik sorunlar çözülürse, insanda da uygulanabileceği ve bazı etik sorunların da ortaya çıkacağı bilinmektedir.
İnsanın klonlanmasının getireceği etik sorunlar çok çeşitlidir. Bilindiği gibi etik, ahlâki değerler anlamına gelir ve her mesleğin etiği vardır. İnsanın kopyalanması, insanın yeniden yaratılması değil, yalnızca çoğalma yönteminin değiştirilmesidir. Nitekim bir yumurta hücresi bulunduğu takdirde, o insanın binlerce kopyasını yapmak olasıdır. Ancak burada insan sadece biyolojik bir varlık değil, aynı zamanda sosyal, psikolojik değerleri olan bir kişidir. Bu bakımdan bu konuda hukuki, sosyal, psikolojik ve etik sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu sorunları bugüne özgü olarak bir başka yazımda daha güncel olarak belirteceğim.