Müzeler, toplumların bilim ve sanat ürünlerini sergilemek, tarihin eski dönemlerinde yaşamış medeniyetleri inceleyerek hem günümüzü hem de geleceği aydınlatmak, bireylerin geçmişi daha iyi tanımalarını sağlamak amacıyla oluşturulmuş kurumlardır. Bilim, sanat, tarih, kültürel yapı gibi çeşitli konulardaki eserleri birarada sunabileceği gibi coğrafya, sanayi ve havacılık gibi sadece tek bir konuyu içeren eserleri de sergileyebilirler. Müzeler ülkelerin kültürel değerlerinin oluşmasına önemli katkılarda bulunurlar. Müzenin önemini vurgulayan önemli bir görüş şudur: “Geçmiş, gelecek içindir.”
Kocaeli Üniversitesinin kurucularından ve Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Yerleşkesi’nin mimarı olarak kabul edilen rektörümüz Prof. Dr. Baki Komsuoğlu’nu, 24 Ocak 2012 tarihinde, aramızdan ayrılışının 4. senesinde andık. Anma toplantısının teması “Üniversite Müzeleri ve Kocaeli Üniversitesi Baki Komsuoğlu Müzesi” idi.
MÖ 530 yılında Babil Kralı Nabodinus’un kızı En-nigaldi tarafından kurulan okulda, kilden “müze” yazılan bir tablet bulunmasından bu yana üniversitelerde müzeler kurulmaya devam etmiştir. Aristoteles’in “Lykeion Okulu” olarak bilinen eğitim kurumunun kütüphane ve müze içermesi, insanoğlunun dünya ve evreni nasıl kavraması gerektiği düşüncesiyle ilişkilidir. Dünyada üniversite müzelerinin gelişimi Rönesans ile artmıştır. Bunun nedeni de, Rönesans’ın etkisi ile bilimin ilerlemesidir. Türkiye’de üniversite müzeleri, Avrupa’ya kıyasla oldukça sonra gelişmeye başlamıştır. Modern müzeciliğin temelinde, müze materyallerinin üniversite içinde kullanılması yatarken, ülkemizdeki müzecilik anlayışı özellikle arkeolojik yapıların korunması esasına dayanmıştır. Türkiye’deki “müze” anlayışının üniversite bünyesi içinde gelişim göstermemesi, müzelerimizin işlevlerini tam olarak yerine getirmemesi sonucunu doğurmuştur.
Prof. Dr. Baki Komsuoğlu Hocam ile yaptığım o eski güzel görüşmelerde, kurulacak üniversite müzesi için ne kadar heyecanlı olduğunu anımsıyorum. Kocaeli Üniversitesi Müzesinin; üniversitenin kurumsal gelişimini göstereceğini, üniversite eğitimine destek olacağını, kültürel zenginliği sergileyeceğini, toplumla iletişimi arttıracağını söylerdi. Bir müze kurmak fikrini hayata geçirmeye başladığı günlerde, herkese bunları sevinçle anlatırdı.
Anma toplantısı sonrasında müzeyi gezerken, deprem günlerine döndüm. Kocaeli ve Kocaeli Üniversitesi virana dönmüştü. Herkes kederli, karamsar, geleceğinden kuşkulu idi. Yepyeni okullar, yepyeni bir hastane kurulmuşken, deprem buraları saniyeler içinde darmadağın etmişti. Tıp Fakültesi öğrencileri başka üniversitelere gönderilir mi, diye düşünüyorduk. Ancak Baki Hocamız bunu asla kabul etmedi. Öğrencilere eğitim, barakalarda devam edecekti. Hastalara çadırlarda, prefabrik yapılarda bakılacaktı. Böylelikle hepimizde yeni heyecanlar, yeni umutlar oluşmuştu.
O günleri anlatmak zordur. Yapılan mücadeleleri aktarabilmek, bunları yaşamamışların konuyu algılayabilmesi zordur. Küçücük bir prefabrik yapı için bile sunulan projelerin nasıl pozitif hırslarla hazırlandığını, bu projeleri bağış yapacak kurumlara kabul ettirebilmek için ne zorlu planlar yapıldığını anımsıyorum. Kocaeli Üniversitesi Prof. Dr. Baki Komsuoğlu Müzesinde, yok olmuş bir üniversitenin yeniden kurulmasının hangi azim, çalışma ve sabır ile gerçekleştiğini, insanoğlunda her türlü güçlüğü yenebilecek bir yapının var olduğunu görebilirsiniz.
Bugün artık ziyaretçilerini kabul eden Kocaeli Üniversitesi Prof. Dr. Baki Komsuoğlu Müzesi, hocamızın bilimsel ve medeni düşüncelerinin bir ürünüdür. Hissettiği çiçekleri fotoğraflarına yansıtan bir bilim insanının bir başka sanat ve bilim yansımasıdır. Bu müze, içindeki değerlerle yeni nesillere her zaman bilgi kaynağı olacak, yol gösterecek ve “vefa” duygusunu hep anımsatacak bir yapı olarak seslenecektir. Öte yandan, ülkemizde sayısı ondan fazla olmayan üniversite müzelerine ek olarak başka üniversite müzelerinin açılması için örnek teşkil edecek, bilimin ve sanatın gelişmesinde önemli görevler üstlenecektir.