Bu yazımda kök hücre ile ilgili uygulamalardan söz etmek istiyorum. Doğrusu kök hücre ile paraplejiklere şifa bulan araştırmacı veya merkezin tıpta Nobel Ödülü alacağını vurgulamak istiyorum.
PubMed’deki yeni bir taramada kök hücre ve omurilik (stem cell and spinal cord) tarandığında 3283 yazı ile karşılaşıyoruz. Gerek mezenşimal kök hücreler, gerekse kemik iliği kökenli kök hücreler kullanılarak yapılan çok sayıda hayvan çalışması, ancak çok az sayıda insan deneyi ile karşılaşıyoruz. Daha çok olfaktör hücreler kulanılarak yapılan deneyler var. Omurilik yaralanmasında kök hücre uygulaması ile ilgili çok sayıda deney bulunmakta. Ancak doğrusu insan deneylerine geçmek için henüz erken. Jooma 2006 yılındaki yazısında “hayvan çalışmalarının umutsuz durumda olan ve kaybedecek birşeyleri olmadığını düşünen insanlara erkenden uyarlanması, bu hastalara gelecekte geliştirilebilecek tedavilerin uygulanmasını engelleyerek zarar verecektir” demektedir (1).
Günümüzde şifası olmayan bir hastalıkta -omurilik yaralanmasına bağlı paraplejide- şifa sağlandığını duyan hastalar büyük bir umut sömürüsü ile bu tedaviyi sağladığını söyleyen kliniklere gitmektedir. Doğrusu hastalardan gelen bu isteklere ne yanıt vereceğimizi bilemiyoruz.
Türk Nöroşirürji Derneği, bu konuda duyarlı davranmış ve web sayfasında şu açıklamayı ve konuyla ilgili uzman görüşlerini bildirmiştir (2) “Son günlerde yazılı ve görsel basında, omurilik felçli 8 yaşındaki bir çocuk hastanın kök hücre nakli yapılmak sureti ile tedavi edileceği yönünde asılsız ve bilimsel gerçeklere aykırı haberler çıkmaktadır. Türk Nöroşirürji Derneği, omurilik felçli hastalarda kök hücre nakli tedavisi konusundaki mevcut bilimsel verileri ve uzman görüşlerini daha önce yazılı ve görsel basın aracılığı ile kamuoyu ile paylaşmıştır. Ancak gündemi zaman zaman meşgul eden ve bilimsel dayanaktan yoksun tartışmalar, ülkemizde mevcut binlerce hasta ve hasta yakınını tıbbi dayanaktan yoksun bir şekilde ümitlendirmektedir. Ülkemizde her yıl yaklaşık 3000 yeni omurilik felçlisinin toplumumuza katıldığı ve halen dünya genelinde etkin bir tedavinin geliştirilememiş olması göz önüne alınırsa, konunun ne kadar hassas ve suistimale açık olduğu ortaya çıkmaktadır.
Dünya genelinde pek çok bağımsız merkezce yapılan hayvan deneylerinden elde edilen veriler, omurilik felcinin tedavisinde kök hücre naklinin gelecekte umut verici olabileceği yönünde olmasına rağmen halen omurilik felçli hastalarda kök hücre nakli tedavisinin etkili bir tedavi olduğuna dair kanıtlanmış hiçbir bilimsel veri bulunmamaktadır. Ayrıca böyle bir işlem sonucu doğabilecek olası zararlı etkiler de ortaya konmamıştır. Çoğu zaman kök hücre tedavisi ile ilgili dünya ve ülke basınında çıkan haberler bilimsel gerçekleri dile getirmekten ziyade dedikodu tarzında olmakta, bunun ötesinde; maalesef bilim ve ahlak dışı davranan hekimlerin de karıştığı bir ticari reklam kampanyası haline dönüştürülmektedir.” (2)
Ayrıca, omurilik içine yerleştirilen kök hücreler burada yerleşseler de bunların yaralanma seviyesinin ötesine sağlıklı aksonal iletiler sağladığı gösterilmiş değildir (3). Dahası bu hücrelerin bir şekilde santral aksonal iletiyi sağlaması mümkün olsa, yani beyinden omuriliğe olan motor iletiyi tamir etmesi söz konusu olsa, bunu sağlayan kişi veya grubun Nobel Ödülü’nü alması, yönteminin bir patenti olursa bundan ötürü milyarder olması gerekmez mi? Böyle bir yöntemin bulunması santral sinir sisteminin birçok umutsuz hastalığının, örneğin; serebrovasküler olaylara bağlı inmelerin, multipl sklerozun, serebral palsinin, amiyotrofik lateral sklerozun, hatta Alzheimer ve diğer demansların iyileşmesini sağlayacaktır. Bunun insan ömrünün ciddi şekilde uzamasına yol açabileceğini düşünmek zor değildir. Böyle bir buluşun 21. yüzyılın en büyük tıbbi buluşu olacağını, bir tıbbi devrim olacağını söylemek bile mümkündür.
Bir diğer nokta ise kök hücre uygulaması ile söz konusu nörolojik hastalıklara şifa sağladığını söyleyen kliniklerin -veya hekimlerin- araştırma projelerine milyonlarca dolar harcayan ve bilim dünyasında en çok yayın yapan Batı ülkelerinde değil de Üçüncü Dünya ülkelerinde yer alması, ancak bu merkezlerin hiçbirinin sonuçlarını saygın tıp dergilerinde yayınmamış olmaları, dahası Nobel Ödülü’ne aday gösterilmemeleri garip değil midir?
Yazımı hayvan deneylerinin daha verimli sonuçlar vermesi, bunun sonucunda insan çalışmalarına geçilmesi ve umut tacirliği yapmadan paraplejik hastalarımıza çözüm olacak bir yöntemi tedavi seçeneklerimiz arasına yerleştirmeyi dilemekle bitirmek istiyorum.