Seksenli yıllara kadar ülkemizde tıp kongreleri, neredeyse hiç bilinmezdi. Örneğin; o yıllarda asistanlığım süreci içinde kadın-doğum alanında, bırakın uluslararası bir kongreyi, ulusal bir kongre dahi yapılmamıştı. Yurt dışındaki kongreleri değil asistanlar, hocaların bile çoğu bilmezdi. Sadece İstanbul Zeynep Kamil Hastanesinde, sonradan geleneksel kongre haline gelen jineko-patoloji toplantıları yapılırdı.
Hatırladığım kadarıyla, kendi alanımızda ilk ulusal kongre, 1983 yılında rahmetli Dr. Erenus önderliğinde Ankara’da yapılmıştı. Seksenlerin sonuna doğru, kulakları çınlasın, Turgay Atasü Hocamızın değişik konulardaki kongreleri ilk kez bizlere sunduğunu, yurt dışından konuşmacılar getirttiğini, bugün bile devam eden yan dal dernekleri kurduğunu hatırlıyorum. Bizlere yol gösteren hocamızın adını burada, saygıyla anıyorum.
Ülkemizde dernekleşme, işte bu tarihten itibaren giderek hız kazandı. Her dernek kendi kongrelerini yapmaya başladı. Ankara ve İstanbul kadın-doğum dernekleri, “Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği, (TJOD)” çatısı altında birleşerek, genel kongreleri önceleri iki yılda bir, daha sonra yılda bir kez yapmaya başladılar.
İşte kongreler alanında ne olduysa, bundan sonra olmaya başladı. Kongreler konusunda hem dünyada hem de ülkemizde patlama yaşandı. Dernekler, vakıflar, üniversiteler, tıp fakülteleri, eğitim hastaneleri, hatta her konuda kişisel kongreler yapılmaya başlandı. Önemli uluslararası kongreler dahi ülkemize alınır oldu, ki bu olay ülkemiz açısından ciddi bir başarıdır. Meslektaşlarımız kongreler sayesinde araştırmalarını, akademik yayınlarını ve yenilikleri meslektaşlarıyla paylaşmaya başladılar. Daha çok okumak, daha çok yenilikleri izlemek, onların bilgilerini daha taze ve zinde tutmaya, dolayısıyla ülke tıbbına çok ciddi katkılar yapmaya başladı.
Ama sonra ne oldu. Giderek, pek çok meslektaşımız dert yanmaya, “Çok kongre yapılıyor, çoğuna katılamıyoruz”, demeye başladılar. Bu görüşlere; başlangıçta ben ve arkadaşlarım hep karşı çıktık. Zira liberal ekonomi, bu konularda özel bir kısıtlama gerektirmiyordu. Yeter ki legal olsun, etik olsun, yasal olsun, kurumsal olsun, gelir gideri nereye gidiyor, bilinsin deniliyordu.
İş oraya geldi ki, kongresiz ay, hatta hafta geçmez oldu. İşler çığırından çıktı. Eşler, çocuklar, evdeki çalışan kadınlar, hatta kayınvalidelerin katılımıyla birlikte, kongreler yapılır oldu. Binlerce katılım olan kongrelerde, binbir zorlukla getirtilen yabancı bir otör, konuşmasını yirmi otuz kişi karşısında yapar oldu. Zira meslektaşlarımızın çoğunluğu, o sırada yakınları ve arkadaşlarıyla, kongreyi, havuz-deniz ve kumsaldan izliyor idi!
Derken, önce Sağlık Bakanlığı bazı düzenlemeler getirdi. Tatil beldelerinde, havuz, deniz, kayak kongrelerine kısıtlamalar getirdi. Kendi doktorlarına yıllık kotalar koydu. Takiben, özel hastaneler, çalıştırdıkları doktorlara bazı kısıtlamalar getirdiler. İlaç fiyatlarındaki zoraki düşüşler, firmaların kongre bütçelerini iyiden iyiye tabana indirdi.
Kongrelerde sponsor olması beklenen yerli, yabancı firmalar, hangi kongrelere katılacaklarını, kimlere sponsor olacaklarını dahi kestiremez oldular. Kongre standları, bir o kongre, bir bu derken, ülke sathında ciddi bir nakliye potansiyeli oluşturmaya başladılar. Pek çok bilet ve turizm firması bu işlere de soyundu. Yeni firmalar doğmaya başladı.
Eskiden kongrelerde konuşmacı, oturum başkanı olanların kongre katılımları, gidiş-dönüş uçak biletleri ve tüm kongre süresince, bütün pansiyon-otel masrafları kongre bütçesinden karşılanırken, bundan böyle karşılanamaz oldu.
İşin doğrusu, sonuçta kongrelerde de, kara göründü arkadaşlar. Hiç bitmeyecek sanılan denizin suyu bitiverdi. Şimdiden, ileride pek çok kongrenin zorlukla yapılacağını, hatta hiç yapılamayacağını görür gibi oluyoruz. Zira pek çok kongre, gelir gider iyi hesap edilmediği, yeterli firma katılımı olmadığı, iyi gelir getirici olan, satellit sempozyum yapılamadığından ya da ilave ek gelirler bulunamadığından zararla kapatılıyor.
İleride, kongre yapacaklara duyurulur.