Son yıllarda gittikçe azalan endüstri desteği nedeniyle kongrelere gitmek zorlaştı. Belki de kongre turizmi sekteye uğradı demek çok da yanlış olmaz. Son derece pahalı kongre otelleri ve kayıt ücretleri gerçekten katılımı güçleştirmekte. Özellikle genç meslektaşlarımızın kongrelere gitmesi neredeyse imkânsız hâle geliyor.
Yurt içi kongreler de yazık ki avro ve dolar hesabı ile yapılmakta. Bir kongrenin kayıt ücreti 300-350 avro olursa ve destek sağlanmazsa nasıl gidilir? Özellikle gençlerin bilgi, görgülerini artırmaları ve mesleki sosyal çevre oluşturmaları başkaca nasıl sağlanabilir? Rektörlükler, bünyelerindeki “bilimsel araştırma projeleri birimleri” kapsamında bir bütçe ayırmaya başladılar. Bu bir yol olabilir elbette. Firmaların kongreler için ayırdıkları bütçeleri üniversitelere aktarmaları da belki başka bir yol olabilir. Ancak, kurumların bu kontenjanları dağıtmaları mutlak surette adil ve şeffaf olmalı. Firma-öğretim üyesinin ikili ilişkisi her iki tarafı da sorunlara açık hâle getirebilir. Gerçi yıllardır ülkemizde işler böyle yürür. En gönülsüz olanımız bile bu şekilde bir kongreye katılmış olabilir. Kaynakların oluşturulması büyük önem taşımakta. Bir o kadar önemli konu da kaynakların kullanımıdır.
Türkiye’de yapılan bir kongre eğer yurt dışı kongre kadar pahalı oluyorsa burada ciddi bir sorunsalla karşı karşıyayız demektir. Oluşturulan ve ayrılan kaynakların yurt dışı görevler için kullanılması gerektiği kanısındayım. Yurt içi kongrelerin maliyetlerinin düşürülmesini çok önemsiyorum. Zira yakın bir gelecekte hiç kimse kongreye gidemeyecek. Belki de kongre sayılarını azaltmak gerekiyordur. Bazı aylar öğretim üyeleri neredeyse kliniklerine uğrayamaz hâle geliyorlar.
Bir model önerisi yapmak istiyorum; orijinal ve yeni bir şey olmasa gerek. Lakin yayılması bakımından bir de ben yazmak istedim. Ulaşımı kolay bölgelerde bir merkezde yapılacak toplantılar, özellikle de konaklamasız olursa maliyet azalır. Toplantıların üniversitelerdeki toplantı salonlarında olması da giderleri azaltır. Bu toplantılara gelecek konuşmacılarla, dinleyicilerin geçirecekleri zamanlar artacağı ve temas kolaylığı olacağı için fayda maksimum olacaktır. Birçok yerde bu tür toplantıların yapıldığını biliyoruz. Bu tür bir toplantı da 2011 yılı Ocak ayından beri yoğun bakım alanında Çukurova, Mersin, Gaziantep, K. Maraş Sütçü İmam, Başkent Adana, Hatay Mustafa Kemal Üniversitelerinin gönüllü işbirliği ile DAYOBA adı ile yapılmakta. Bu toplantıya son zamanlarda Türk Yoğun Bakım Derneği de destek vermekte. Dernek başkanının son toplantıya katılması bölgedeki gençlerin daha da motive olmalarını sağladı. Ankara ve diğer illerde de bu tür toplantılar yapılmakta.
Toplantı katılım ücretinin olmaması, firma desteksiz, bedel ödenmeyen kurum salonlarında olması kanımca bu toplantıları cazip kılmakta. Eğer amaç bilginin paylaşılması ise bunun için yollar aramalıyız. Bu amaçla sanal ortam da rahatça kullanılabilir. Uzaktan eğitimin bu kadar yaygınlaştığı günümüzde bazı toplantıların bu yolla yapıldığını biliyoruz. Kardiyoloji Derneği de bu konuda başı çeken derneklerden biri diye biliyorum.
Eğer amaç öğrenmek ve öğretmekse, tüm engeller kolayca kalkar ve engel olmaktan çıkar. Gençlerin daha iyi eğitilmelerini sağlamak zorundayız. Daha iyi bir geleceğin başka türlü gerçekleşmesi mümkün değil. Yaygın olarak kullanılan bir bir söylem var: “Burası Türkiye, her şey olur!” Evet, bunu söyleyenler olumsuz manada kullanıyorlar. Ama ben aynı fikirde değilim. Evet, doğru, “Burası Türkiye, her şey olur!” Elbette iyi işler de olur. Yeter ki isteyelim. Hâlâ birçok alanda dışarı bağımlı isek, yaptığımız çalışmaların çoğu tekrarsa düşünmek zorundayız. Ortada bir vebal varsa, bu hepimizin. Kimse bu suçtan ve hatadan arınmış değil.
Öğrenmeyi ve öğretmeyi nasıl teşvik ederiz; hayal gücümüzü ve yaratıcılığımızı nasıl geliştiririz sorularına yanıtlar aramak kanımca hepimizin görevi. Gelecek, dünden daha iyi olacak. İnançla başlar her iş. Bilgi ve bilim dolu günler diliyorum.
Saygılarımla.