Korku ilkel bir duygudur ve hayatta kalmamızı sağlamaktadır. Ancak “korkudan ölmek” deyimi hiç de abartılı bir ifade değildir. 1920’li yıllarda, korkuya koşullanma üzerine 8 aylık bir bebek üzerinde yapılan deney, küçük Albert deneyi olarak bilinir. Bu bebeğe tüylü eşya ve hayvanlar gösterirken korkunç sesler defalarca verilmiş ve korku ile tüylü nesneler arasında ilişki kurması sağlanmıştır. Bu korku, bebeğin hafızasına kazınmış ve ardından bebek her tüylü nesneyi görünce korkmaya başlamıştır. Bebeğin akıbeti ne mi oldu? 6 yaşında beyin ölümü ile kaybedilmiştir.
“Korkuya koşullanma”, etik olmayan bu deneyle insanda gösterilmiştir. Yetişkinler korktuğunda “savaş veya kaç tepkisi” verirler ve bu esnada yüksek doz adrenalin salgılanır. Bu stres hormonu etkisiyle kasılan kalp, bir türlü gevşeyemediğinde ve kalp ritmi bozulduğunda ölümcül etkiye yol açabilir. Savaş veya kaç tepkisi, bağışıklık sistemini baskılayarak hastalıklara karşı savunmasız kalmamıza yol açabilir.
Farelerle yapılan araştırma korkunun kalıtsal olduğunu göstermektedir. Mesela, kiraz çiçeği gösterildikten sonra elektrik şoku uygulanan bir farede korkuya koşullanma oluşuyor ve bu korku yavrular ve torunlar olmak üzere takip eden iki nesil farelerde ortaya çıkıyor. Buna “korku hafızası” denmektedir. Öte yandan tek yumurta ikizleri, ayrı yetiştirilseler bile aynı mantıksız korkuları paylaşma ihtimalleri çift yumurta ikizlerinden daha yüksektir. Demek ki korku kalıtsaldır, korkunun hafızası vardır ve korkuya koşullanılır.
Posttravmatik stres bozukluğunda (PTSB) immün sistemin rolü ve periferdeki immün belirteçler araştırılmıştır. Korku hafızası ve periferik immün cevap arasındaki ilişki incelenmiş ve dolaşımdaki inflamatuvar sitokinlerde zamana bağlı değişiklikler ölçülmüştür. Korku hafızasıyla eşzamanlı yükselen sitokinin pro-inflamatuvar etkili IL-6 olduğu tespit edilmiştir ve IL-6 ile ilişkili başka pro-inflamatuvar sitokinlerin de PTSB’de korku hafızasının kalıcı olmasına yardımcı olabileceği öne sürülmüştür. O halde küçük Albert’ın 6 yaşında beyin ödemine bağlı ölümüne yol açan şey, bu korku hafızasına bağlı immün-inflamatuvar süreç miydi?
21. yüzyıla girerken, yaşadığımız Covid-19 pandemisinin toplumda yaygın bir korkuya yol açtığını gözlemliyoruz. Peki, yaşadığımız bu korku sonraki nesillere aktarılacak mı? Bu korku hafızası daha kaç nesil devam edecek? Önceki salgınlarda durum neydi? Tüm bu sorulara cevap aramaya devam edeceğiz.
Bu ilk köşe yazımı rahmetli babam Avukat ABDÜRRAHİM AYDINOĞLU’na ithaf ediyorum.