Bilindiği gibi korku bir duygudur. Yine her insan yaşamında korku duygusuyla tanışır. Ancak bu durum kişilere ve olaylara göre değişir. Kötü hastalıklara karşı duyulan korku, eskiden olduğu kadar günümüzde de çok yaygın olup hekim-hasta arasındaki tıp etiği sorunlarının azalması ile bu duygunun, yani korkunun da azaldığı bir gerçektir. Özellikle kanser, ölümü çağrıştırmakta, ölüm de insanda korku uyandırmaktadır. İnsanın ölüm hakkındaki düşünceleri onun yaşamını birçok yönden etkiler. Birçok insan için ölümcül hastalıklar, korku ve anksiyete kaynağı iken, bazıları için motivasyon kaynağı olabilirler. Ölümün gölgesinde yaşamak, insanın gelişimine katkıda bulunabilir veya kendisinde veya ailesinde kriz yaratabilir. Ancak bilinen bir şey varsa o da korkunun ecele faydası olmadığıdır.
Korkunun oldukça çeşitli tipleri bulunmaktadır. Bunlardan gerçek korku doğal ve mantıklı bir korkudur. Dıştan gelen bir tehlikeye, yani beklenen, önceden sezilen bir zarara karşı bir tepki olup, kaçma dürtüsüyle birlikte bulunur ve kendini koruma içgüdüsünün bir açıklama biçimidir. Korkunun, ne zaman hangi nesnelere karşı, hangi durumlarda ortaya çıkacağı da dış dünyaya karşı bilgimiz ve güçlülüğümüze bağlıdır.
Korku tepkisi doğuran uyarıcı olayın duygusal yoğunluğu organizmanın tepki yeteneğinden (reaksiyon kapasitesinden) daha çok olduğu durumlarda, organizmanın bir olay karşısında gösterdiği korku davranışı, olaya verdiği tepkinin uyumsuzluk derecesine göre değişen ölçüde anormal sayılır. Korku duygusu korku doğuran olayın yaşanması sırasında belli bazı vegetatif belirtilerle birliktedir. Ancak bazı durumlarda, korku doğuran olay bittiği hâlde, kişideki korku duygusu ve vegetatiflerin uzun zaman süregittiği de olur ki bu da anormal tepkilere girer. Bunlar arasında uyku bozuklukları da sayılabilir. Herhangi bir korku doğurucu yaşantıdan sonra kişinin uzun günler veya haftalarca, geceleri korkulu düşler görerek uykusunun bozulmasına oldukça sık rastlanır. Bu hâllerde olan şudur; korku gündüzleri bilinçli olarak açığa çıkmamakta, çoğu nevrozlarda olduğu gibi, belli bazı belirtilerle örtülü bir biçimde kendini belli etmekte, ancak gece, uykuda bilinç kontrolünün kalkmasıyla, ikincil bir işleme uğrayarak, kendini korkulu düşler halinde daha açıkça belirtmektedir. Koşullandırma etkisiyle korku davranışının ilk korku olayının yaşanmasından çok uzun süre sonra bile varlığını sürdürdüğü durumlar da vardır.
Bazen normalde korku duygusu uyandırmayacak nitelikteki uyaranların bazı kimselerde korku duygu ve tepkileri uyandırdığı görülür. Böylece, gerçekten korkulmaması gereken bir takım olaylar veya uyaranlar karşısında ortaya çıkan korku tepkilerinde kaygıdan (anksiyete, endişe) söz edilir. Açık seçik, belli bir neden olmaksızın duyulan korku, kaygıdır ve genellikle bir dürtü çatışması sonucu doğar. Kansere karşı duyulan korku aslında bir kaygıdır. Böylece bastırılarak dışarı boşalım bulamayan saldırganlık, bilinç dışı olarak, kişinin kendine yönelir ve kişi kendi kendini cezalandırmak isteğini duyar. Bu da kaygı türündeki bir korku olarak kendini açığa vurur. Dürtülerin bastırılmasından doğan kaygı kendini bir nesneye bağlamıştır. Kişi kendi saldırganca dürtülerinden doğan korkusundan kurtulmak için saldırganca dürtülerinin yönelik olduğu şeyin yerine başka bir şeyi, başka bir nesneyi koymuştur. Bilinç dışı olarak oluşan bu olaydaki son nesne de simgesel bir anlam taşımakta olup, bu anlamı da kişinin kendisi için bilinç dışıdır. Böylece yasaklamış olduğu ve kendinde suçluluk duygusu doğuran dürtülerini, bu türde bir anlamı açıkça belirtmeyen yalancı bir nesneye yönelterek, bu anormal korku ile kendini zor durumdan kurtarmakta ve dürtülerini yadsıyabilmekte (inkar edebilmekte)’dir. İşte, böylece oluşan ve objeye bağlanmış korkulara fobik korku veya fobi adı verilmektedir. fobiler, kaygının korkuya dönüştürülmesi çabasıdır. Fobi oluşumu genellikle basamak basamak ilerler.
Böylece herhangi bir organının olağanüstü görünen bir durumundan şüphelenen bir insan büyük bir korkuya kapılabilir. Özellikle çağımızın korkutucu hastalığı olan kanserden şüphelenilebilir ve böyle bir tanı ile karşılaşabileceği endişesi ile şaşkın ve telaşlı bir durum içindedir. Böylece birçok cevaplayamayacağı soruyu kendisine sorar.
Hasta adayı böyle bir şüpheli durumda karamsarlık içinde kalacaktır. Ancak mantıklı düşünebildikçe rahatlayacak ve belki de kötü bir hastalığı yoktur düşüncesi onu umutlandıracaktır. Ancak yine de böyle bir hastalığa yakalanabileceği kuşkusu onu rahatsız etmeye devam edecektir. Böyle bir insan tipi dünyadan kopmuş, hiçbir şeyden zevk almayan ve söylenenleri bile anlamayan, aklına daima şüphelendiği sağlık durumu gelen bir kişidir. Sonunda halk deyimiyle can korkusu ile hastane ya da özel muayenehaneye gitme kararı verir. Bu noktada onu ikna etmek için yakınları devreye girebilir. Burada yukarıda başlık olarak verdiğimiz sözün kullanılması da kişiyi rahatlatır. Çünkü insan korksun ya da korkmasın eğer bir hastalığa yakalandıysa korkmak, onun hastalığını iyileştirmez. İyileşme ancak iyi bir tanı ve tedavi ile olur. Bunun yolu da hekime gitmek ve tedavi olmaktan geçer. Çünkü “Korkunun ecele faydası yoktur.”