Bildiğiniz gibi, 2019 yılının son ayında Çin’in Hubei eyaletinin Wuhan şehrinde başlayan koronavirüs macerası tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Bugün itibariyle bir milyondan fazla insan bu gizemli hastalık nedeniyle hayata veda etmiştir.
Çin halk yemek kültürünün içinde yer alan yarasalar bünyelerinde birçok mikrop barındırıyor. Dolayısıyla koronavirüs salgınının yarasalardan çıkmış olması kuvvetle muhtemel görünüyor.
İmkânsızlıklar nedeniyle her türlü hayvan etini değerlendirmeye çalışan fakir insanların neden olduğu bir tür salgın diye düşündük yaşananları ama komplo teorilerini göz önünde bulundurunca olay farklı bir boyut kazanıyor.
Bazıları virüsün ABD ve Çin arasındaki biyolojik savaşın bir sonucu olarak insanlığın başına bela olduğunu söylüyor.
İran dini lideri Ali Hamaney, “Koronavirüs salgını, biyolojik bir saldırının parçası olabilir,” diye tweet atıyor.
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, ABD ordusunun Covid-19 virüsünü Çin’in Wuhan kentine taşımış olabileceğini söylüyor.
Rus medyası, ABD ve Başkan Trump’ın virüsün yayılmasının arkasında olduğuna dair yayınlar yapıyor.
CIA, Çin’in Dünya Sağlık Örgütü’nü tehdit ederek koronavirüsün insandan insana bulaştığı gerçeğini örtbas etmeye çalıştığını iddia ediyor. Bu arada Çin devlet başkanının eşinin DSÖ’de iyi niyet elçisi olduğu hatırlatılıyor.
İddialar yenilir yutulur cinsten değil!
Tıpkı insanlar arasında olduğu gibi insanların oluşturduğu ülkeler arasında da sosyal ilişkiler sürüyor. Bunlar tıpkı insanlar arasında olduğu gibi dostluk, düşmanlık ya da ikiyüzlülük şeklinde olabiliyor. Haliyle hangi ülkenin bir diğerinin arkasından ne tür dolaplar çevirdiğini bilemeyiz. Ama bunun pekâlâ mümkün olduğunu kabul ederiz hepimiz.
ABD’de bir üniversitede koronavirüsü araştıran Çinli bir bilim insanının, “Çok önemli bulgular keşfettim” dedikten kısa süre sonra evinde öldürüldüğü haberi geldi. Bilim insanının, yakın arkadaşlarına koronavirüs keşfini anlattıktan sonra vurulması, cinayetin ilaç şirketleri tarafından işlendiği yorumlarına neden olmuştu. Ancak polis, saldırganın cinayet sonrası intihar ettiğini açıkladı. Bu gerçek bir intiharsa komplo ihtimali zayıflıyor. Ama eğer katil de intihar süsü verilmiş bir cinayete kurban gittiyse işler daha da karışır. Hangisine inanalım bilemedim. Yine de Çinli doktorun evinde öldürülmesi, önceki kayıpları hatırlatıyor ister istemez.
Mesela, Wuhan’da koronavirüs tehlikesini fark edip diğer sağlık çalışanlarını uyaran bir doktor ortadan kaybolmuştu. Salgını ilk defa dünyaya duyuran gazetecilerden bir daha haber alınamadığını okumuştuk haberlerde. Çin’de, sansürlenen salgın haberlerini kurdukları bir platformda yayımlayan Pekin merkezli üç internet aktivisti de nisan ayında kayıplara karışmıştı. Pekin polisi, daha sonra yaptığı açıklamada bu kişilerin “kamu düzenini bozmak” suçlarından gözaltına alındığını açıklamıştı ama yine de bir bit yeniği var gibi görünüyor bu işte.
Salgının ilk günlerinde ekonomik açıdan sarsılır gibi görünen Çin, hızla toparlanıyor. Hatta bu zorlu süreçten karlı çıkacakmış gibi de görünüyor. Hani insan işkillenmiyor değil.
Bilinen bir virüsün mutasyona uğramış yani yeni bir karakter kazanmış türüyle karşı karşıyayız. Fakat ilginç bir şekilde 2011 yılında yani dokuz yıl önce gösterime giren Contagion (Salgın) isimli sinema filminde tam da buna benzer bir salgın anlatılmaktadır. Hadi gel de işkillenme…
Gizemi seviyoruz. Felaket senaryoları ve komplo teorilerini de.
Komplo iddiaları havada uçuşuyor. Hangisine inanacağımızı bilemiyoruz. İddiaları kanıtlayacak sağlam veriler elimizde olmadığı gibi reddedecek veriler de yok.
Çıkarlar söz konusu olduğunda hiçbir hak hukuk dinlemeyen günümüz süper güçlerinin ihtiyaç duyduğunda biyolojik silahları kullanabileceğini tüm insanlık biliyor sanırım. Her ne kadar ABD ve Çin, biyolojik silahların kullanılmamasına dair anlaşma imzalamış olsa da bu bize güvence vermiyor. Dolayısıyla komplo teorilerini hafife almak niyetinde değilim.
Kesin olmayan bilgiden uzak durmak gibi bir ilke her zaman daha doğru kararlar vermeme yardımcı olmuştur. Elimizdeki verilerle kesin yargılara varmak zor. Bu yüzden koronavirüs salgını ile ilgili komploların doğruluğunu iddia edemediğim gibi saçma olduklarını da söyleyemem.
Beni asıl ilgilendiren şu: Komplo veya gerçek, sonuçta bir salgın var. Mesleğim gereği bu hastalarla bizzat yüz yüze geldim. Tetkiklerini inceledim. Kalbi duran yüzlerce hastaya müdahale etmiş çeyrek asırlık bir hekim olarak sahip olduğum tüm soğukkanlılığıma rağmen heyecanlandım. Virüsün hastaların akciğerlerine neler yaptığını gördüm.
Ve bizzat yaşayarak da bu farklı hastalığı tanıdım. Yarım asırlık ömrümün en uzun süren hastalığıydı. Risk grubunda olmadığım için ağır geçirmedim ama yine de beni epeyce hırpaladı şu hastalık.
Yani komplo veya doğal felaket, ne fark eder ki? Hastalık gerçek!
Şimdi tüm bu komplo teorilerini bir yana bırakalım. Allah aşkına, hayatımızdaki tek komplo bu virüs mü?
Komplonun tanımına baktığınızda şunu görürsünüz: Komplo, birine ya da bir kuruluşa karşı topluca alınan, o kimseyi ya da kuruluşu güç duruma sokacak gizli kararlar ve uygulamaya sokulan planlardır. Şimdi bu tanımdan yola çıkarak düşünelim biraz.
Yalan yanlış haberlerle ve algı yönetimiyle toplumu galeyana getirenlerin yaptığı şey komplo değil mi?
Aslında çok da ihtiyacımız olmayan şeyleri ani bir kararla satın almaya yönlendiren reklamlar çok mu masum?
Peki ya filmler? Şiddet filmlerinin gençleri şiddete yönlendirdiğini kim inkâr edebilir? İnsanların düşüncesini, yaşam tarzını etkileyecek filmlerin komplo olmadığını söyleyebilir miyiz?
Peki, gıdalar? İçerdikleri katkı maddeleriyle iştahımızı arttıran ve bizi obeziteye mahkûm eden besin maddelerine ne diyeceksiniz?
Yani gözlerimizi açıp baktığımızda aslında insanoğlunun en çok uğraştığı felaketlerin doğal değil, kendi eliyle ürettikleri olduğunu göreceksiniz. Önemli olan gerçek şudur, şimdilik bu salgınla mücadele etmek zorundayız.
Her gün ekranlarda dile getirilen önlemlere uymak sadece vatandaşlık değil insanlık görevimiz. Zira bir kişinin ihmali bazen onlarca kişinin ölümüne yol açabiliyor. Dikkat edelim de taksirle ölüme sebebiyet verenlerden olmayalım!
Ama sular durulduğunda aklıselimle düşünmekte fayda var. Gelecek adına umudumuz olan çocukları her türlü komplodan korumak için neler yapabiliriz? İşte bunun üzerinde kafa yormak biz büyükler için önemli bir vazifedir sanırım.
Salgından kurtulup baharı görmek umuduyla…
3 yorum
Fikirlerinize ve kaleminize sağlık hocam. Size tekrar tekrar geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Yazınız gerçekten çok etkileyici.
Görüş ve temennileriniz için teşekkürler hocam…
Tekrar geçmiş olsun.Kapsamlı düşündürücü bir yazı evet üzerinde durmadığımız komplolar daha fazla inşaallah aklı selimle en kısa zamanda bu pandemiden kurtulup diğerleri üzerinde kafa yormaya başlayabilelim.Belki de asıl komplo diğerlerine kafa yoramayalım diye bu hastalıkla uğraştırılmamızdır…