İnsan organizması bir bütün olup, tüm sistemler birbiri ile ilişkili çalışır. Tıp, insan organizmasının karmaşıklığını anlaşılır kılmak için embriyojenik kökenine inmeden bölümlüyerek kavramaya çalışır. Bilimde açıklanan olgular, saptanan bilgiler ve veriler insan oğlunun çözümlemesinden önce var olan olgulardır. Tıbbın insan bedenini sağlık ve hastalıkta bölümlemesi uzmanlık alanlarını doğurmuştur. Çeşitli uzmanlık alanı ile uğraşan hekimler yaptıkları işin zorluğu, uğraşan hekim grubun gücü ile ya da yakıştırdıkları ile uzmanlık alanını önemli kılmışlardır. Haklı oldukları düşünülse de, organizmadaki organ sistemlerinden hangisinin daha az önemli olduğunu söylemek olası mıdır?
Bir yönetsel toplantıda etkin görevde bulunan bir ürolog arkadaş; sekiz ana branştan söz ettiğinde şaşırmıştım. Bu konuşmada farklı uzmanlık alanlarına sahip bireylerin, daha önce tanımlanmış dört ana branşa ne kadar katkıda bulunduklarını ve kendi kafalarına göre yakıştırıp branşlarına üstünlük kazandırmaya çalıştıklarını gördüm. O zaman sordum? “Uğraştınız organın herhangi bir nedenle kesilmesi ya da fonksiyonunun durdurulması halinde bile yaşamın sürmesine karşın, birkaç dakikalık fonksiyonu durdurulduğunda yaşamın olanaksız olduğu organ sistemi (solunum sistemi) ile uğraşan tıp alanı neden ana dal değildi?” Tabii bu örnekleri çoğaltmak olası. Örneğin patoloji, biyokimya, mikrobiyoloji gibi temel tıp dalları, diğer uzmanlık dalları tarafından küçümsenir.Yaptıkları işler müstehzi bir yaklaşımla hafife alınır.
Hasta ve tedavisi hakkında karar verebilmek için, yukarıda adı geçen temel tıp alanlarında üretilen hizmetlere ihtiyaç duyulur. Çoğu zaman da olmazsa da olmaz verilerdir.
Hep bu küçümseme değerlendirmelerinde ki mantığı sorgulamışımdır. Her zaman komik gelmiştir bu değerlendirmeler bana. Niçin mi? Tıbbın amacı tedavi edici hekimliği geliştirmek değildir. İnsan yaşamını, sağlığını tehdit eden nedenleri önlemek ve insanın yaşam kalitesini artıracak her türlü koruyucu yaklaşımı sağlamak olmalıdır diye düşünüyorum. Tedavi edici hekimliği inkar mı ediyorum? Hayır. Ancak tedavi edici hekimliği en aza indirecek yaklaşımları geliştirmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Söylediklerimi size şu örnekle somutlayabilirim; kronik obstiruktif akciğer hastalığının (KOAH) toplum örneklerinde prevalansı yüzde 17’ye kadar ulaşmaktadır. Yetmiş milyon nüfusun yaşadığı ülkede bu oran 12 milyon kişiye denk gelmektedir. Hasta toplumun oluşturduğu sayı birçok Avrupa ülkesinin nüfusundan daha fazla olduğu görülmekte.
Peki KOAH epidemiyolojinde suçlanan en önemli faktör nedir sizce? Doğru tahmin ettiniz, evet sigara içmek. Sigara kim tarafından satılır ya da satışı kontrol altına alınır. Elbette devlet tarafından. Sigara piyasasını kim kontrol eder? Dünya sigara tekelleri. Sağlığı bozulan hastaların sağlık harcamaları kim tarafından karşılanır? Devlet ve sosyal güvenlik kuruluşları tarafından. Devlet vergi toplamak için sigara satımını izin veriyor ve kontrol ediyor, topladığı paranın kat ve kat fazlasını KOAH’lı bireylerin sağıltımını sağlamak için harcıyor. Buradaki çelişki sizce açık değil mi?
Önce insanların sağlığını bozmak pahasına vergi toplayabilmek için sigara satılmasına izin veriyorsunuz. Sonrada sağlığının bozulmasına göz yumduğunuz hasta insanları tedavi etmeye çalışıyorsunuz. Bu bağlamda sigara çerçeve anlaşmasını, koruyucu hekimlik perspektifi ile desteklemek gerekiyor.
Tıp uzmanlık alanlarının görevi birbiriyle yarışmak ve üstünlük mücadelesi olmamalı. Tedavi edici hekimliğin dar çerçevesine tıkanıp kalmayarak, her alanda koruyucu hekimlik perspektifleri geliştirilmeli ve hastalık yükünü azaltarak insanlığa faydalı olmalıdır. Esenlikler diliyorum.