Tabip Odası Başkanı olmam nedeniyle Şanlıurfa İl İnsan Hakları Kurulu doğal üyesiyim. Bu vesileyle ayda bir, ildeki polis ve jandarma karakollarını ve nezarethanelerini ziyarete gidiyoruz. Geçtiğimiz hafta Şanlıurfa-Harran kara yolu üzerinde büyükçe bir köyün jandarma karakoluna ziyarete gittik. Karakolda işimiz bittikten sonra diğer kurul üyelerinden rica edip köyün sağlık ocağını ziyaret etmek istedim. Onların da katılımı ile mütevazi sağlık ocağına gittik.
Hastalar kapılara kadar taşmıştı. Resmi araçla geldiğimizi gören halk çevremizi sarınca onlara sağlık ocağı, çalışan personel ve hekimler ile ilgili düşüncelerini sormadan edemedim. Halk hekimlerden ve çalışan personelden son derece memnundu. Tek şikâyetleri, sağlık ocağının küçük olması ve hekim sayısının az olmasıydı. Çevre köyler de buraya geldiğinden, ne doktor yeterli geliyormuş ne de sağlık ocağı.
Halkı böylesine memnun eden sağlık neferlerini görmek için kalabalığı aralayarak sağlık ocağına girdik. Arkadaşlarım içeriden yüzümüze vuran ağır koku ve havasızlık nedeniyle içeriye girmekten vazgeçip beni dışarıda bekleyeceklerini söylediler. İçerinin havası gerçekten dayanılmaz derecede ağırdı. Pencereleri açmak mümkündü, ama o da yeterli gelmiyordu. Zaten hava soğuktu ve kaloriferler de yanmıyordu. Bu ortamda “çalışmaya mahkûm” personeli aradı gözlerim. Sağda kapısı açık odaya yöneldim, iki tane gencecik hemşire çalışıyordu. Kendimi tanıtınca büyük bir saygıyla yer gösterdiler oturmam için. Biraz onlarla konuştum. Hemşirelerden birisi sadece 6 kişiye domuz gribi aşısı yaptığını söyledi. Diğeri hasta kaydetmekten yorulduklarını, daha geniş mekânlara ihtiyaç duyduklarını söyledi.
Doktor beyle nasıl görüşebileceğimi sorduğumda “Onun odası çok uygun değil, buraya çağıralım” dediler. Biraz sonra kapıda üzerinde kabanı, yüzünde kocaman bir tebessümle gencecik bir doktor göründü. Muayene odası çok soğuk olduğundan bu şekilde çalışıyormuş. Bir arkadaşı raporluymuş, diğeri de gelmeden istifa etmiş. Tek başına çalışıyormuş, tıpkı Harran’ın bir köyünde çalışan eşi gibi. O da benzer şeyler söyledi: Fiziki mekân yetersiz. Sağlık ocağını gezdik, eşyalar son derece eski ve yetersizdi. “Bazen hastanın boğazına bakacak abeslang bulamıyoruz” dedi. Filme bakmak için bir negatoskop yokmuş. Allahtan stetoskoplarını beraberinde getirmişler, yoksa hasta muayeneleri imkânsız olacakmış.
Kendisini takdir ve şükranlarımızla beraber, o havasız ocakta, yüzlerce hasta ile baş başa bırakarak ayrıldık. Bu durumu herkesle paylaşmak istedim. Benzer ortamlarda görev yapanlar yalnız olmadığını bilsin, daha iyi ortamlarda çalışanlar haline şükretsin, yetkililer de bu filiz gibi delikanlıların ve genç kızların ümit ve heveslerinin kırılmaması için tedbir alsın diye.
Jandarma karakolu yan tarafta. Orada da şartlar çok iyi değil. Ama en azından komutanın emrinde onlarca asker, önüne gelen sıcak yemek, istediği an kullanabileceği araçlar ve halkı gerektiğinde “hizaya sokabileceği” silah var. Kaldı ki bu karakollarda eğitim açısından hekime denk olan subaylar yok. Onun yerine uzman çavuş veya astsubaylar var. Hekime bir asker gibi mecburi hizmet öngörenler askeriyenin personeline sağladığı imkânın yarısını hekime sağlayabiliyor mu, düşünmesi gerekir.
Bütün hekimlerin daha iyi şartlarda görev yapabilmesi temennilerimle…