Sonunda son aşı işinde bile toplumu ikiye böldüler. Helâl olsun demek lazım. Eh ne diyelim, yakışır bize. Toplumu, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni diye bölmeye çalıştılar, olmadı, Laikler, şeriatçiler, başını örtenler örtmeyenler, cumaya gidenler gitmeyenler, ne dedilerse, ne yaptılarsa bu toplum bölünmüyor. Topla tüfekle gelseler, daha fazla birleşiyoruz.
Sağlıkta son olayları, sağlıkçılar kadar toplumun diğer kesimleri de ilgiyle izliyor. Tam güncüler, tam güne karşı çıkanlar, muayenehanesi olanlar, olmayanlar.
Derken, şu hınzır H1N1, domuz gribi aşı işi çıktı. Bölelim gitsin, aşıya olumlu bakanlar bakmayanlar, aşı olanlar olmayanlar. İş o kadar büyüdü ki, Sayın Başbakan bile “Ben Bakanımla aşı konusunda farklı düşünüyorum” diye, kendi grubunda konuyla ilgili fikrini söylemek durumunda kaldı.
Şimdi burada biraz durmak lazım. Başbakan böyle teknik bir konuda, asla ulu orta konuşmaz. Mutlaka konuyu sağlık danışmanlarına önceden inceletmiş ve sonunda belli bir kanıya ulaşmıştır. En son verdiği demeçte “Normal grip nedeniyle daha fazla insan ölüyor” diye ancak işin uzmanlarından işitebileceğimiz teknik bir bilgiyi bile verme ihtiyacını hissetmiştir.
Doğrusu Sağlık Bakanlığı, aşı konusunda doğru olanı yapıyor. Ancak iş olandan çok abartıldı. Her gün domuz gribinden ölenlerin medyadan bildirilmesi, toplumu çok irite etti.
Bakanlık, bugüne kadar pek çok konuda toplumu yanılttı. Eczaneler, özel hastaneler, sağlık merkezleri, tam gün, performans, aile hekimliği ve buna benzer pek çok konuda topluma yanlış bilgiler, hatta ütopik ve hayali bilgiler verildi. Sağlık harcamalarındaki öngörülen artış önceden tahmin bile edilemedi. Sağlık harcamaları, neredeyse bütçeyi bile sarsacak şekilde, olağanüstü arttı. Bu artışlar konusunda, Maliye, Hazineden Sorumlu Devlet ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları çok güç durumda kaldılar.
Olaylar, giderler birike birike, dev bir kar topuna dönüştü. Bu bakımdan Bakanlığın itibarı giderek sarsıldı. Üstüne üstlük, bir de şu son aşı konusu işlerin üzerine tam bir tuz biber ekti.
İşte bu nedenlerle, Bakanlık “köyün yalancısı” durumuna düştü. “Kurt var, kurt var” diye kandırırsın, kurtlar gerçekten kasabaya indiğinde ise kimseyi inandıramazsın. İşte olayların özeti bu.
H1N1 aşı kampanyası, bu nedenlerle tam bir fiyaskoya dönüştü. Başlangıçta Bakanlık, büyük bir işgüzarlıkla, termal kameralarla hastalığın ülkeye girişinin önlenebileceğini sandı. Termal kamera vız geldi. Virüs, nerdeyse tüm ülkeye yayıldı. Onca alınan termal kameranın parası çöpe gitti.
Bana “Sen oldun mu?” diye sorarsanız, evet, ben aşı oldum. Aşının gerekli olduğuna da inanıyorum.
Her şeyi üst üste koyduğumda, aşı işinde hep bir şeyler eksik kalıyor. Sorularıma net yanıt alamıyorum. Bu aşı işi doğruysa, neden Sayın Başbakan farklı söylüyor. Acaba aşı konusunda, bizim bilmediğimiz, topluma net anlatılmayan bir şeyler mi var. Birtakım gizli bilgiler, pis kokular var ve Sayın Başbakana bunlar anlatıldı, bilgilendirildi. Ancak bu bilgiler toplumdan ve sağlıkçı olduğumuz halde bizlerden mi saklanıyor?
H1N1 gribi neredeyse 70 milyona yayılmış durumda, şimdiye kadar aşılanan sayısı ise yüz binler düzeylerinde. İlk ve orta dereceli okullarda okuyan çocuklarımızın sayısı bile 15 milyon kadar. Sınıfta aşı olmak isteyen bir iki kişi, kalan 40 kişi aşı olmak istemiyor. Hacıların pek çoğu aşı olmayı reddetti. Hac dönüşü, bir ikisi hariç sağ salim de yurda döndüler. Ölenlerin çoğunluğu başka hastalıklardan.
Toplum gribe çoktan yakalandı. Göstermelik maske ve jeller, hastalığı önlemekten çok, satanlara fayda sağlıyor. Aşı kampanyası böyle mi başarıya ulaşacak?
Birileri bu işin hesabını yapmalı. Doğrusu işin gerçeği, hesabını vermeli. Bence Sayın Başbakan ve toplum bunu bekliyor. Birileri işin gereğini yapmalı.