1900’lü yıllara kadar Newton kaideleri çerçevesinde yaşadık ve mesleğimiz tıbbı, cerrahiyi icra ettik hep. Evrenin ve eşyanın gördüğümüzle müterafık olduğunu zannettik. Ama bilim ve bilim insanları durmuyor, tefekkür ve araştırmalarına son sürat devam ediyorlardı.
Thomas Young’dan Heisenberg, Schrodinger, Planck, Bohr, Eistein, Pribram, Turing, Feynman, Watson, Crick, Higgs, Penrose, Homeroff’a kadar niceleri, uykusuz gecelerin laboratuvarlarında matematiksel meydan savaşları veriyordu. Biz de hep anlamaya ve anlatmaya çalıştık bu kuantum alemini, kuantik çağı ve kuantum devrinin “Q Kuşağı”nı. Yazılar yazdık, röportaj ve medya söyleşileri yaptık, ekranlarda boy gösterdik, kitaplar yazdık bu konu hakkında. Biohackerlerin cirit attığı bu dünyada daha neler neler mechullüğünü koruyor… Neyse… Fakat yine de tam oturmamış kuantumun ne olduğu kafalara, akıllara…
Şöyle biraz özet felsefi bilgi vermek istedim bu makalemle kaarilerime (okurlarıma).
Kuantum fiziği dediğimizde en temel, en önemli, en kilit bilgi şudur: “Işık hem dalga gibi davranan bir parçacık, hem de parçacık gibi davranan bir dalgadır”. Kuantum fiziği ve düşüncesi bu bilgi üzerine kurulmuştur. Yepyeni bir fizik, yepyeni bir matematik… Yepyeni bir anlayış. Kesin olanın yerini alan olasılıklar, rasgelelikler ve belirsizlikler dünyası… Bu belirsizlik ise işte bugüne kadar üzerinde yeterince durulmamış veya durulamamış, bu yüzden de tam anlaşılamamış, belki de en önemli konu… Heisenberg Belirsizlik İlkesi. Kuantum ölümsüzlüğü de bu çerçevede düşünülmeli… Kafalar karıştı. Farkındayım…
Kuantum bilgisayarlarla moleküllerin simüle edilmesi, fizik, kimya ve tıp alanında büyük atılımlar yapar, atom seviyesinde insan vücudu simülasyonu ve problemleri tespit ile, nokta atışı için gerekli ilaçlar da yıllarca süren araştırmalara gerek kalmadan, anında simüle edilerek atom seviyesinde planlanıp, üretime katkı sağlayabilir, insanın hatta evrenin simülasyonunun kapılarını açabilir!
Kuantum boyutunda her şey olabilmek için “hiçbir şey” olmak gerekir önce. Hatta varlığa değil de yokluğa şükretmek lazım her halükarda. Bildiğimiz matematikle ifade edebilmek mümkün değil kuantumu, bilmediğimiz ve sonsuzluğun gizlendiği bir matematiğe ihtiyacımız var en kısa zamanda. Mutluluğun da her şeye sahip olmaktan ziyade, bir şeylerin eksik kalmasına bağlı olduğunun ve gitmeye cesaretin olsa bile gideceğin bir yerin olmamasının devridir bu devir.
Epigenetiğin kader, insanın bizatihi kendisinin yapay zeka için arayüz olacağı kuantik çağ, her şeyin her şey olabileceği veya hiçbir şey olmayacağı bir çağ!
Kuantum, her şeyi fark etmeye başlamanın ilk basamağıdır da.
“Ne, neden, nasıl ve niçin” sorularına en doğru cevabı artık klasik matematiğin veremediği ve insanları değerlendirmedeki matematiksel yanılgıların cirit attığı, anlasan da tam anlatamadığın, tekdüze matematiğin kaideleriyle matematikleştirilemeyen boyutların hayali düzlemlerde titreştiği bilgilerin ve düşüncelerin var olmayan “HİÇ”lik alemidir bu çağ!
Herkesin kendi aklını, kendi vicdanını, kendi yüreğini, kendi gözünü ve kendi kulağını kullanarak hareket edip yaşayabileceği bir çağ değildir bu çağ!
Hayal gücünün, keşiflerin yolunu aydınlatan bilgiden daha güçlü bir ışık ve lüzumsuz zannederek öğrendiklerimizin ne kadar lüzumlu olduğunu öğrendik bu devirde. Bir şey olmak için, hiçbir şey olmak ve hatta olduklarından da bigane olmak(!) gerektiğini, hakikat olduğu zannına kapıldıklarımızın doğru olsa da, hakikat ile hiçbir alakasının olmadığını fark ettik.
Çok karmaşık olduğunu sandığımız çözümsüz problemlerin basit, kolay ve ucuz çözüme giden en kısa ve en doğru yol olduğunu öğrendik bu çağın eşiğinde.
Beynin, en zor anda bile en mükemmel çözümü ürettiğini, şöhret ve nefretin kardeş olduğunu, kuantum ufkunun holografik şafağında şansın bir başka matematiğin (Bayezyen) süzgecinden elenmek için ter dökenlere güleceğini ve mükemmelliğimizin alışkanlıklarımızın neticesi olduğunun farkına vardık; Q kuşağının ayak seslerinin duyulduğu bu kuantik zamanda. Evrendeki çelişkiler bir yana, sadece “SIFIR”ın sırrını ve kendi içindeki çelişkileri bile çözemeyen bu konvansiyonel matematik, kâinatın sırrını çözemeyeceği için yeni bir (Bayazyen) matematiğe de acilen ihtiyaç duyduk.
Bilimin hayata katkı gayesiyle her an daha doğrusu için değişimin ve arınmanın adı olduğunu, hatta olmadığını anlamaya başladık. İnsanı koyunlaştırmaktan ve sürü bireyi olmaktan koruyanın akıl vergisine ihtiyaç kalmadan, genel kabul ve önyargılara itiraz etmenin, hayatı değiştiren aykırı fikirlerin, doğruya açılan kapının, özgür mantık, analitik düşünce ve kuantik matematiğin zaferi olduğunu hissettik.
İnsan kâinatı ayarlamaya çalışırken kendi holistik ayarlarını resetlemiş ve kuantik alemde tamamen ayarsız, “Molla Kasım”sız ve yalnız kaldığını gördük. Panteizm ve panenteizm, tasavvufi açıdan seyr-i sülükün çilesi gibi, kuantik çağın sarsılmaz bir ilkesi ve hakikatı, ilim ve bilimin aşk gibi çok yaman çaresiz bir iptila, “sıfır” ve “bir”den müteşekkil hayatın da ölümün de yalan, kâinattan şikayetin kevniyyetten şikayet olduğunu anladık.
Kuantum çağında aşk ise şekersiz, susuz ve kahvesiz kahvenin hiçlik cezvesinde pişmiş, “HÛ” fincanında ikram edilmiş, bir sevda, ezeli ve ebedi kemal ve cemâlin kâinattaki bir tecellisiymiş meğer. Her dertle hemdem olup, acıyı bal eylemektir. Hülasa, “Al ‘Ben’i, ver ‘Aşk’ını” diyebilmekmiş aşk!
Dermanı derdinde sırlanmış derde dert denilemeyeceğini, “hicran” kanatları olmadan vuslata uçulamayacağını, hep alttan alıp üstten döktüğümüzü, Allah’la boy ölçüşemeyeceğimizi, Kur’an-ı Kerim’in münhasıran yaşayan ölüleri diriltmek ve kuantik hayatı düzenlemek için inzal edildiğini, takvanın varlıktan değil yokluktan ibadet edebilmek ve heybet ve vakarın da gururun düşmanı olduğunu öğrendik.
Yine öğrendik ki, illüzyon ummanı olan bu evrende ancak akılcı ve bilimsel düşünce ile insanlık boyutuna sıçramak mümkünmüş ve var olmayan bu alemde var olabilmek bağlantısallık matematiği çerçevesinde soyut düşünce ile kâimmiş!
“Etraf bomboş, kimsecikler yok!” diyorlar ama ben adım atacak yer bulamıyorum bu alemde! Ben de kendi kendimi kandırıyormuşum. Kâinat diye bir şey yok aslında… 200 bin yıldır insanlık olarak, hep kendi kendimizi inandırmışız buna meğer!
Bu vesile ile duanın kuantik boyuttan tecelli için bir niyaz, tasavvuf ve tefekkürün de kuantik bir kimlik olduğunun bilincine erdik.
Velhasıl, Kuantum Çağı, biyolojik insandan, siber insana, transhuman ve dijital insana doğru çok hızlı bir kaçışın kaçınılmaz olduğu, Enigmatik bir çağdır. Bu çağda, beynimizi tam kapasite ile çalıştırabilirsek, temessül, tecessüd, tayy-ı zaman, tayy-i mekan, telepati yapabilir, zihinleri okuyabilir, nöronal navigasyon sistemini aktive edebilir, beynimizi tam teşekküllü bir laboratuvar, bir SEM, bir TEM, bir CT, bir MR, bir DSA, bir Doppler ve bir Ultrason vs. olarak, bir üst tasarım gibi kullanabileceğiz!
Ben mi? On binlerce beyin ameliyatı, bunca bilimsel araştırma ve çalışma yaptıktan, yüzlerce makale ve onlarca kitap yazdıktan sonra tam bir şey yapmış olmanın huzuruna kavuşacaktım ki, kuantum çağı ile kumsalda bir kum tanesi bile olamadığımı fark ettim.
Unutur muyum hiç! İşte güftesi bana, bestesi Bora Uymaz’a ait rast bir eser.
BU GECE
(Mef’ûlü, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Ey Sevgili! Hicrânımı dindir bu gece,
Bağrındaki vuslatla, sevindir bu gece,
Doğsun yine sînemde, sabâhın güneşi,
Mızrâbını rûhumda gezindir bu gece.
4 yorum
Bilgi pınarı toplumun şimdilerde kuraklsşmaya yüz tutmuş kültür ve düşünce ortamına bereket kazandırmaya devam ediyor. Bu ülke ve tüm toplumlar için sergilediğiniz olağanüstü değerdeki katkılar için size minnettarız muhterem hocam.
Yeni bir matematik sorusunun cevabı, yeni bir içtimaî sistem mânâsına yeni bir ruh ve fikir sistemini de davet ettiği çok açıktır. Eskimiş veya eskitilmiş matematik demokrasi ve özgürlükler çağına hitab ediyordu, kuantik matematik ise -ki bunun temelinde ebced ve cifir olduğu er ya da geç görülecektir-, 21. yüzyıl İslâm diyalektiği olarak takdim edilen ve “İstikbâl İslâmındır” mutlak müjdesine yataklık eden “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA”nın teklif ettiği “Başyücelik Sistemi” ve bunun devletleşmiş hâli olarak beliren/belirecek olan Başyücelik Devleti modelidir. “Kuantik çağ” olarak takdim etmek ihtiyacı duyduğunuz çağın içtimaî hayattaki karşılığının “İBDA Çağı” olduğunu bilmenizi isterim. “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ruh ve fikir sisteminin teklif ettiği içtimaî hayatta kendisine hayat hakkı bulacaklar Velî mizacında olanlardır. İBDA Mimarı, “Velilik bir mecburiyettir.” derken, aslında sizin de bilim çerçevesinde kaygısını taşıdığınız çağın İçtimaî hayata bakan yönüyle, İBDA Çağı’na girildiğini ve bu çağın gereklerinden olduğuna işaret etmek içindir. Saygılarımla.
Artık hayal ve düşüncelerimizi videoya kaydetmek ve izlemek(!) mümkün!
Neuroscience: ‘I built a brain decoder’ https://www.bbc.com/future/article/20140717-i-can-read-your-mind?ocid=ww.social.link.twitter @BBC_Future
İşte biz de bu yola düştük. “Holografik ve Kuantik Arş-ı A’lâ” derken ve titreşim konusunda imdat ararken karşılaştık. Ben Hiçlikçi ve “Adem/Yokluk” yanlısı değilim. Muhyiddin-i Arabi’nin Vahdet-i Vücud’unu Big Beng ile ilişkilendirmeye çalışıyorum. Sevgilerimle…