Kuantik ve Holistik Çağın Eşiğinde
Bu makalede, “Yeni Dünya Düzeni”nde köleleşen, kontrol edilen ve fıtrat ayarlarına dönmesi mümkün olmayan “Tasarım İnsanları”nın, normal fıtratın önüne geçeceği ve tanımlanan kredisine göre itibar ve hayat hakkı kazanacakları ve “Yalancı Cennet”in (İllesium) kurulacağı Kuantik ve Holistik Çağın eşiğinde, İslam ve Batı münasebetlerini ve etkileşimlerini kronolojik bir sıra takip ederek, hiçbir ayrım yapmadan her şeyin bir matematik kaidesine göre yaratılmış olduğu, (Kamer 49) bu hayat ve frekansların parçacıklarla birlikte fokur fokur kaynaştıkları bir kazan ve tüm mevcudat için de bir mektep mesabesinde olan bu Kâinat adına, insanlığın ve gelecek kuşakların unutmaması, kulaklarına küpe olması, akıllarını başlarına toplaması, kendilerini kendilerine en önemli rakip seçmeleri, bilgili ve ilgili olmaları gerekli tedbirleri alması ve bir daha aynı hatalara düşülmemesi için, her anının bir imtihan sayılması gerektiği yaşantımızı tercihlerimizin belirlediği bilinci ile bu ideler âleminde tarihi bir seyahate çıkmak suretiyle, kısaca söz konusu olan konuyu sıralamak arzusundayım. Zira, “faber est suae quisque fortunae” (Romalı Siyasetçi, Appius Claudius Caecus) “herkes kendi hayat tarzı, idealleri, talihi ve istikbalinin mimarıdır” ve hiçbir işe yaramayan bir hayat hiç yaşanmamış demektir!
Aslında daha 12 yaşındayken Hz. Muhammed’in (571-632) nübüvvetine ilk işaret eden kişi, 583 yılında Şam’da Bahira isimli ileri yaşlı ihtiyar bir Hristiyan papazdır. Peygamberliğini görüp O’na iman edebilmek için ömrünün vefa etmeyeceği düşüncesi ile müteessifen gözlerinden akan yaşları, ak düşen sakallarını ıslatmıştı. Yine Peygamberin, peygamberliğini 610 tarihinde ilk olarak teyit eden insan da, eşi Hz. Hatice’nin akrabası Varaka İbn-i Nevfel isimli bilge bir Hristiyandı. Gerek Bahira ve gerekse Varaka, Hz. Peygamberin nübüvvetini İncil’deki bilgilerin ışığında teyit etmişlerdi. Zira İncil, Hz. Muhammed’in son peygamber olarak “Hammad” (Kur’ân’da Ahmed) ismiyle geleceğini zikretmekteydi.
621’de gerçekleştiğine inanılan İsra ve Miraç hadisesiyle, Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs, gerek Yahudilik ve gerekse Hristiyanlığın kutsal mekanı olmakla birlikte İslam coğrafyasının da çok önemli bir makamı haline gelir. 627 tarihinde, Necran’dan Medine’ye gelen Hristiyan heyetinin Mescid’de ibadet edebilmelerine, Hz. Peygamberin müsaade etmesi kayda değer ve ders alınması gereken ibretlik bir hadisedir! Bugün bile buna tahammül edemeyenlerin bulunması da oldukça düşündürücüdür.
Ayrıca 628 yılında, müşriklerin baskısından bizar olan bazı Mekkeli Müslümanların, Habeşistan Kralı Necaşi tarafından himaye edilmesi, İslam ve Batı ilişkilerinde, kayda değer ve ibretamiz çok önemli bir hadisedir. Aynı yıl, Hz. Muhammed’in gönderdiği bir davet mektubu ile, Müslümanlarla Bizans İmparatoru Herakles arasında diplomatik ilişkiler kurulur.
629’de Hz. Peygamber’in elçi olarak gönderdiği Haris bin Umeyr el-Ezdi, Bizans’a bağlı Gassani Emiri Şurahhil bin Amr tarafından Mute’de öldürülür ve bunun sonucunda Mute savaşı cereyan eder. Ardından Bizans ile Tebük muharebesi yapılır (630).
Hz. Muhammed’in, İslam dışı ciddi kaynaklarda ilk olarak ismen zikredilmesi 661 yılına tekabül eder. Ermeni Piskopos ve Tarihçi Sebeos’un “Ermeni Tarihi” adlı eseri, Hz. Peygambere ismen atıfta bulunmuştur.
Emevi Döneminin başlaması ile Müslümanların dört yıl boyunca İstanbul’u fethetmek için kuşatmaları 678 yılında başlar. 711 yılı, Müslüman ayağının İspanya’ya değdiği ve Endülüs Medeniyetinin doğduğu tarihtir. Nitekim, Emir Mûsa bin Nusayr’ın gönderdiği Kuzey Afrikalı Kuman’dan Tarık bin Ziyad, İberya yarımadasına adım atarak son Vizigot Kralı Roderik’i yenmiştir. Böylece medeniyet tarihinde Endülüs çok büyük bilimsel çalışmaların odak noktası olur.
Halife Ömer bin Abdülaziz ile lll. Leon arasındaki teolojik ve felsefi konuları ele alan mektupla tartışma ve istişarelerinin başlaması, 720 yıllarına tekabül eder. Aynı yıl Şamlı Yuhanna, İslam’a karşı düşmanlığını konu alan ilk eserini kaleme alır. 726-823 dönemi, Hristiyan tasvirlerine karşı çıkan İkonoklastik Hareketi, Bizans teologları ve yöneticileri arasında büyük tartışmalara yol açar ve hareketin İslam inancından etkilendiği görüşü öne çıkar. Yine Frenklerle Emeviler arasında meydana gelen ilk önemli muharebe olan Poitier Savaşı, Paris yakınlarında 732-734 yıllarında meydana gelir.
797-801 tarihlerinde, Harun Reşid ile Papa lll. Leon tarafından taç giydirilen ve Kutsal Roma İmparatorluğunun kurucusu olan ve “Avrupa’nın Babası”(800) olarak anılan Şarlman arasında mektuplaşma ve hediyeleşmelerle diplomatik ilişkiler başlar.
824 yılında, Hristiyan teoloğu Ebu Kurrâ, Abbasi Halife’si ve Bağdat’da bir çok ilmi fakülteyi ve üniversiteyi içinde barındıran ve Dünya çapında bir çok Bilim İnsanının yetiştiği Beyt’ül Hikme’nin (832) banisi Me’mûn’un huzurunda Müslüman kelamcılarla bir tartışmaya katılır ve Müslüman alimlere cevap mahiyetindeki eserini kaleme alır.
Bu yıllar, Latince kitapların Arapçaya tercüme edildiği El Kindi, Salman, Cabir bin Hayyan, İbn’ul Haysem, İbrahim Nazzan, Sind bin Ali, Farabi, İbn-i Sina, Gazali, Harezmi, Ömer Hayyam, Taberi, Cezeri, Zerkavi gibi alimlerin yetiştiği ve eserler verdiği yıllardı… Nizamülmülk’ün “Nizamiye Medreselerini” de zikretmek şarttır.
930 yılında ise Müslümanlar Sicilya’yı tamamen ele geçirmiştir. Büyük Selçuklu (1038-1157) ve Anadolu Selçuklu Devletlerinin (1076-1308) kuruluşlarını takiben 1091 tarihinde de, Normanlar Sicilya’yı alır.
Papa ll. Urban, Fransa’da Clermont şehrinde yaptığı konuşmada Haçlı Seferlerinin düzenlenmesi için çağrıda bulunur (1095) ve ilk Haçlı ordusu 1096’da yola çıkar İznik’i kuşatır ve Haçlılar Selçuklu sultanı l. Kılıçaslan tarafından püskürtülür. Ancak 1099 yılı, Küdüs’ün Haçlıların eline geçtiği tarih olarak kayda geçer. İkinci Haçlı Seferini (1147-1149) takiben, 1187 tarihinde Salahaddin Eyûbi, Kudüs’ü Haçlılardan geri alır.
Binli yılların başlarında Haçlıların seferlerle Doğuya gelmesi, yazılan kitapları alıp Latinceye tercüme ettirerek batıya götürmeleri ile birlikte, İslam Aleminin üzerine “ölü toprağı”(!) serpmişler ve Müslümanları derin bir uykuya sokmuşlardır! Bin yıldır, sosyal bilimlerdeki birkaç kişi hariç, modern fen bilimlerinde ve teknolojide kayda değer pek bir adım atamayan İslam Âlemi(!), hayatın değil de Ahiretin kitabı olduğunu zannettikleri Kur’ânî emirlerden bîhaber hala uyumaya devam emektedir!
1120’de Tapınak Şövalyeleri kurulur ve 1188-1192 yıllarında, Üçüncü Haçlı Seferi düzenlenir. Aziz Peter’in telkiniyle Ketton’lu Robert’in, Kur’an-ı Kerim’i Latinceye tercüme etmesi, 1147 tarihine tekabül eder. 1201-1204 yıllarında Dördüncü Haçlı Seferi yapılır ve Haçlılar tarafından İstanbul talan edilir.
1202 Tarihinde Arap rakamları Pisalı Leonardo Fibonacci’nin “Liber Abaci (Sayı Sayma Kitabı)” ile Avrupa’da kullanılmaya başlar. 1217-1221 yıllarında Beşinci Haçlı Seferi, 1228-1229 tarihlerinde de Altıncı Haçlı Seferi yapılır ve Alman imparatoru ll. Frederik kısa bir süreliğine Kudüs’ü işgal eder.
1245, bilim ritüeli açısından çok önemli bir tarihtir. Zira icazet(diploma), kürsü (YÖK öncesi dönemde Fakültelerimizde Ana Bilim Dalları, daha doğru olarak “Kürsü” adıyla anılırdı), akademik cübbe gibi uygulamalar Avrupa eğitim kurumlarında kullanılmaya bu tarihte başlar ve Albert Magnus üzerinde bir Arap kıyafeti (cübbesi) ile Paris’e girer, herkesi hayrete sürükler ve kendisini bir Arap zannederler. Daha sonra sarığın yerini kep alacaktır.
Moğol ordularının, Hasan Sabbah’ın haşhaşilerinin merkez üssü olan Alamut Kalesini 1256’da alması ve 1258 yılında Bağdat’ı ele geçirerek, Abbasi Devletine son vermelerini takiben, 1299’de Osmanlı Devleti (1299-1908) kurulur.
1765 yılında, Amerikan bağımsızlık bildirgesini kaleme alan Thomas Jefferson George Sale’in Kur’an tercümesini 16 şilinge satın alır ve üzerine detaylı çalışmalar yapar. Amerika Birleşik Devletinin kurucu metni olan “Bağımsızlık Bildirgesi”, 4 Temmuz 1776’da yayımlanır.
Yine aynı tarihte, İngiliz tarihçi Edward Gibbon, Roma İmparatoru’nun “Çöküş ve Düşüşünün Tarihi” adlı eserinin ilk cildini yayınlar (1776). Kitapta yer alan İslam Tarihi hakkında tahliller, Avrupa’daki İslam tartışmaları üzerinde derin etkiler bırakır.
1798’da Napolyon Bonapart Mısır’a çıkartma yapar ve Kahire’den ayrılmadan önce Suriye ve Filistin topraklarına sefere çıkar ve Caffe’yi işgal eder. Burada savaş esiri olan dört binden fazla Osmanlı askerini katleder (1799). 1801 yılında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile İslam Dünyası arasındaki ilk resmi temas, Amerikan Başkanı Thomas Jefferson ile Tunus Beyi Hammuda arasındaki yazışmalar ile başlamış olur.
1819’da Geothe (1749-1832) Doğu-Batı Divanını yayınlar ve eserini Sadî-i Şirazi’ye ithaf eder. 1850 ve sonrası Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Mehmed Akif Ersoy, Namık Kemal, Said Halim Paşa ve Muhamed İkbal gibi fikir önderleri, Avrupa sömürgeciliğine karşı ve İslam Dünyasının ıslah ve tecdidi için “İttihad-ı İslam Düşüncesi”ni savunurlar.
1850 tarihinden itibaren Kafkaslar’da Şeyh Şamil, Cezayir’de Emir Abdülkadir, Sudan’da el Mehdi ailesi, Nijerya’da Osmandan Fodio, Senegal ve Batı Afrika’da El Hac Ömer Tal, Somali’de Şeyh Muhammed Hasan, Libya’da Senusiyye Tarikatı ve Ömer Muhtar, Hindistan’da Berelvi Ailesi, İslami direniş, ıslah ve tecdid hareketleri başlatırlar. Richard Burton 1853 yılında Afganistanlı bir Müslüman kılığına girerek Mekke ve Medine’yi ziyaret eder. 1857’de Hindistan Müslümanları, İngilizleri Hindistan’dan kovmak ve ülkeyi bağımsızlığına kavuşturmak için büyük bir ayaklanma başlatır ve İngilizler ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırır.
1863 yılı ise, İstanbul’da Robert Koleji’in kurulduğu tarihtir. Akabinde Sultan Abdülaziz, kırk yedi gün sürecek olan Avrupa seyahatine çıkar (1867). 1915’de Osmanlı orduları, İngilizleri ve Anzakları Çanakkale’de yenilgiye uğratır. Bir yıl sonra Irak’ta Kut’ül Amare zaferi kazanılır. 1916 yılında, Sykes-Picot Antlaşması ile, İngilizler ve Fransızlar Ortadoğu’yu paylaşırlar.
1916-1918 yılları, İslam Tarihi açısından çok önemlidir. Zira Arabistanlı Lawrance olarak ün salan Thomas Edward Lawrance, Arap aşiretlerini Osmanlı Devletine karşı ayaklandırmak için, Hicaz Bölgesine gider ve Şerif Hüseyin isyanını organize eder. Bu arada yeri gelmişken Enver Paşa’nın, Çanakkale Savaşında elimize geçen zamanın meşhur Lee Enfield isimli İngiliz Tüfeğini, Sürre Alayının başına görevlendirdiği Babası Ahmed vasıtası ile Şerif Hüseyin’e hediye olarak gönderdiğini, Şerif Hüseyin’in de bu tüfeği Lawrence’e verdiğini, Lawrence’in bu tüfeği ateşleyerek Osmanlıya karşı isyan başlattığını, tüfeğin kabzasına şehit ettiği her bir Türk askeri için küçük, subayı için ise büyük bir çentik açtığı ve hasta olanları bile hasta yataklarında katlederek kabzada çentik açılacak yer kalmadığını, daha sonra bu tüfeğin Londra’da Oxford Caddesinde Savaş Müzesinde sergilendiğini kaydetmek isterim.
Her şeye rağmen sinsi emelleri doğrultusunda İngilizler, Balfour Beyannamesi ile Filistin topraklarında bir İsrail Devletinin kurulacağını ilan eder (1917). 1920‘lerden sonra, Matrix’de ve Picasso gibi Avrupalı ressamlar, İslam sanatlarından etkilenerek yeni teknikler ve akımlar geliştirirler.
…Ve 1923’de Türkiye Cumhuriyeti kurulur elhamdülillah. Maalesef 1928’de Bursa’daki Amerikan Kız Kolejinde üç Türk kızının Hristiyan olduğu duyulur ve okul Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle kapatılır. 1945 tarihinde İkinci Dünya Savaşı sona erer ve Birleşmiş Milletler kurulur. Avrupa Birliği’nin nüvesini teşkil eden yapı, altı üyenin öncülüğünde tesis edilir. Nihayet 1948 yılında İsrail Devleti kurulur. Yine Cumhurbaşkanlığı teklif edilen Albert Einstein’ın, İsrail’in “Siyonist İdeali” olduğu gerekçesi ile bu teklifi kabul etmediğini de, zikretmek isterim.
1950 ve sonrası Avrupa sömürgesi olmaktan kurtulan pek çok Müslüman ülke sözde siyasi bağımsızlığına kavuşur(!) Fakat askeri, ekonomi, kültürel ve hatta yönetsel bağımlılık ilişkileri devam eder. 1952’de Türkiye NATO’ya üye olur. 1959 yılında Türkiye, o zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olan Avrupa Birliğine (AB) üyelik için başvuru yapar ve 1963’te imzalanan Ankara Antlaşması ile üyelik süreci resmen başlar. 1961 tarihinde Türkiye ile Almanya arasında “İşgücü Alımı Antlaşması” imzalanır ve Türkler “misafir işçi” olarak Almanya’ya ve diğer Avrupa ülkelerine gitmeye başlar.
1965 yılında Amerikalı siyahi Müslüman lider Malcolm X, Manhattan’daki Audubon Salon’unda konuşma yaparken suikaste uğrar ve hayatını kaybeder. 1967’de Arap-İsrail savaşını Birleşik Arap Orduları(!) kaybeder. 1978’de İsrail, Güney Lübnan’ı işgal eder. İsrail ve Mısır, ABD’nin himayesinde Camp David antlaşmasını imzalar ve imzayı atan Enver Sedat ve Menahen Begin, her ne demekse Nobel Barış(!) Ödülünü alır. Enver Sedat 1981’de garip bir tecelli ile suaikastte hayatını kaybeder. 1979, Rusya’nın Afganistan’ı işgal ettiği tarihtir maalesef. ABD ise, Rusya’ya karşı mücahidleri destekler(!)
Ayetullah Humeyni, kurgulanmış 16 yıllık sürgünden(!) sonra Tahran’a döner ve 11 Şubat’ta İran İslam Cumhuriyeti ilan edilir (1979). 1988 yılında, El Kaide terör örgütü kurulur malum şeytanlar(!) tarafından… 1989’de Berlin Duvarı yıkılır ve Avrupa’da Doğu-Batı, ulusal sınırlar, çoğulculuk ve diğer konularda yeni yeni tartışmalar ve yeni kaoslar başlar. 1990’da Irak, Kuveyt’i işgal eder ve 1991 yılında Kuveyt’in talebi üzerine ABD öncülüğünde Birinci Körfez savaşı başlar, Sovyetler Birliği dağılır, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazanır(!)
1992 yılında Reconquista‘nın 500. yılında İspanya Devleti, ülkedeki Müslüman, Yahudi ve Protestan cemaatleriyle bir dizi anlaşma imzalayarak onların varlığını tanıdığını açıklar ve İspanya Yahudilerin Türkiye’ye gelişinin 500. yılı çeşitli etkinliklerle anılır.
1992-1995 Bosna savaşı yılları… Müslüman Boşnaklar katliam, soykırım ve etnik temizliğe tabi tutulur. Sırplar, 1389’da yapılan Birinci Kosova savaşının intikamını alacaklarını söyler.
1993’te internet olarak bilinen www “world wide web” genel kullanıcıların hizmetine açılır ve yeni iletişim biçimleri kısa sürede dünyaya yayılır.
1994’de Brooklynli bir psikolog olan Baruch Goldstein, Filistin’de El Halil Camisi’ne girerek sabah namazı kılan Müslümanlar üzerine ateş açar ve 38 kişiyi katleder. Yine 1995’de Amerikalı teröristler Oklahoma devlet binalarına saldırı düzenler ve 168 kişiyi öldürür ve 11 Eylül saldırılarına kadar Amerikan topraklarında yaşanan en büyük terör saldırısı olarak tarihe geçer.
Ve 1997 yılı… “İslamofobi hepimizi için bir tehdit” başlıklı “Runneymede Trust Raporu” Londra’da yayınlanır. 1999’da süreç içinde farklı isimler alan Daeş, Irak’ta Ebû Mus’âb Zarkavi tarafından kurulur. 11 Eylül 2001’de New York ve Washington’a saldırılar düzenlenir ve saldırıyı El Kaide üstlenir. 2003’de ABD Irak’ı işgal eder ve akabinde Ebû Gureyb hapishanesinde ağır taciz ve işkencelerin yapıldığı ortaya çıkar.
2005, Danimarka’da karikatür krizinin patlak verdiği tarihtir. Ertesi yıl Papa XVl. Benedikt, Regensburg’da bir konuşma yapar ve konuşması büyük tepkilere yol açar ve aynı yıl içinde Türkiye’yi de ziyaret eder. 2006 yılında, Türkiye ile İspanya Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı girişimini başlatır.
Amerikan Kongresine Minnesota eyaletinden seçilen Müslüman temsilci Keith Ellison, yemin töreninde Jefferson’a ait Kur’ân-ı Kerim üzerine el basarak yemin eder (2007). 2011’de, Arap dünyasında “Arap Baharı”(!) adı altında demokrasi, eşitlik, özgürlük ve onur için halk ayaklanmaları başlar. 2012 yılında Norveç’te Anders Breivik, “İslamın Avrupa’da Yayılmasını Önlemek ve Hristiyan bir Avrupa Kurmak” iddiasıyla 77 kişiyi katleder ve onlarca kişiyi yaralar. 2014-2016 senelerinde Irak ve Suriye’de etkin olan DEAŞ, Türkiye, Fransa ve Belçika gibi ülkelerde intihar saldırıları düzenler. Dünya genelinde, İslam düşmanlığı ve Müslüman toplum karşıtı konuşmalar, beyanatalar, makaleler ve hareketler güç kazanır ve devam eder.
Hala, maalesef Dünya ölçeğinde çeşitli mecralarda çeşitli şekillerde Homofobi, İslamofobi ve İslam düşmanlığı süregelmekte ve kendisinin Müslüman olduğunu iddia eden, hiçbir vasıfla vasıflandırılamadığım, nerede ise iki milyara yaklaşan İslam Âlemi(!) uyumaya ve sızlanmaya devam etmekte, bilim ve teknolojide bir adım atmak için gayret göstermemektedir!
Cihanşümül algoritmik hayata katkı sağlamak adına, hiçbir farklılığı ve ayırımcılığı dikkate almadan, Adalet, Liyakat, Meşveret, Maslahat ve Emanet ilkelerini, Tezekkür, Tedebbür, Teakkul, Tefakkuh ve Tefekkür (5 T Prensibi) çerçevesinde işler hale getirmedikleri müddetçe de, Müslüman(!) İslâm Âleminin(!) mevcudat, medeniyet, hayat, insanlık ve Kâinat Barışı için ayağa kalkması mümkün değildir! Nitekim hak ve hakikat, başvuru referanslarına göre muhtelif tasvirleri mümkün olsa da, daima tektir ve gerçektir!
Konu ile alakalı birkaç aforizmamız ve Rast bestelenmiş bir rubâimiz ile ferahlanalım!
Bazı kitaplar, içindekilere (yazılanlara) inanmamak için okunur!
Evrim tarih boyunca, Kâinatta her alanda devam ediyor ve devam edecektir!
Ümitsizliğe düşmek, mağlubiyeti kabul etmektir.
Molla Lütfi’leri(Ölümü, 1495) katleden zihniyet, bilimin önündeki en büyük engeldir!
Medeniyet, Bilim ve Teknoloji; Bilgi, Öz Güven, Özgürlük ve Eleştirel Bakış ile gelişir.
Öğretilenlere şüpheci ve akılcı eleştirel yaklaşım, bilimsel özgürlüğün ve gelişimin esasını teşkil eder.
Müesses nizamı, Kardinal Roberto Bellarmino’lar(1542-1621) olduğu müddetçe, değiştirmek mümkün değildir!
Problemi çözebilmek, problemi görebilmekten geçer!
Gözlem, kurgulanıp formülüze edlince ancak bilimsellik kazanır.
Kaderimizin motiflerini, tekrarlarımız çizer.
Çâre, çâresizlikte gizlidir!
İnsan düşüncesinin, mahkumudur!
Kâinata hâkim olmanın sırrı, kelimeye hâkimiyette yatar!
Sevgi, hayatın “Kilit Taşı”dır.
Umut, umutsuzluğun çocuğudur!
Şöhret; “BEN”liğin, toplum tarafından işgâlidir!
Hastaların saf ızdırabı, tavanlarda saklıdır!
Kendimiz olabilmek için, önce kendimizden kurtulabilmek gerek…
Kitaplarla dolu bir evde doğup, ilmî tartışmalar ortamında büyümek, bana “Bilim Adamı” olmaktan başka bir çıkar yol bırakmamıştır!
Bilgiye hürmet, Allah’a hürmettir!
İnsan-ı Kâmil, yaşadığı hayattan muhteşem haz alan ve asla müştekî olmayan, ve aynı hayatı tekrar tekrar yaşamak isteyen insandır.
Bilimin bildirmeyip de bildiğimiz, hiçbir şey yok!
Yol bu yol… Bilimin dışında başka bir yol yok!
Zaten dinler birbiriyle yeterince didişiyor. Bu insanların derdi ne!
Bilim insanlarının her şeyi ciddiye almaları, ciddiyetle bağdaşmaz.
Büyük bilim insanlarının, büyük hataları olur!
Her öğrenilene akılcı eleştirel düşünce ve tenkit gözü ile yaklaşmak, bilimin sarsılmaz kaidesidir.
Düşünce hürriyeti, ön yargılardan kurtulmakla başlar.
İnandırıcı yalan, güçlü bir zekanın mahsulüdür!
Güfte; İsmail Hakkı AYDIN
Beste: Salih Uyan
Makam: Rast
Usül: Aksak
SENDEDİR
— • — — /— • — — /— • — — /— • —
(Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilün)
Yandı cânım hasretinden, çâre, derman sendedir.
Bir yaban ummana düştüm, gel yetiş cân sendedir.
Gül dilerken, hep dikenler düştü Yar’dan bahtıma,
Sende hicran, ıstırâbım, hem de ferman sendedir.
KAYNAKLAR
1.https://www.acapublishing.com/magazine
2.https://rdvnklc.wordpress.com/2017/11/18/islam-bati-iliskileri-tarihinin-onemli-hadiseleri/
2 yorum
Yorumumum , Tebrikler Hocam
İsmail Hakkı hocam “Zaten dinler birbiriyle yeterince didişiyor. Bu insanların derdi ne! ” sözünüzü şöyle revize etsek nasıl olur:
*Hak din İslam’ın diğer tüm batıl dinlerle mücadelesi kıyamete dek sürecektir! Peki boş şeyler için didişen bu insanların derdi nedir?”
Zira Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar Yüce Allah’ın gönderdiği dinin adı İslam’dır. Şu an dünyada tek hak din vardır ve o da İslam’dır. Diğer dinlerin tamamı tahrif edilmiş batıl dinlerdir. Bu batıl dinlerin tamamında tevhid kırıntıları kalmış ama istisnasız hepsi şirke batmıştır. Saygılarımla…