Newton fiziği ile gerek teknolojide, gerek bilimde ve gerekse tıpta 400 yılı aşkın bir süredir kendi halimizde, her şeyi çözmüş olmanın gururuyla âsûde bir şekilde huzur içerisinde yaşayıp giderken, kuantum çağının kuantik kapılarını açan, önceden bildiklerimizi alt üst eden kuantoloji diye bir bilim dalı çıkardılar karşımıza… Ne güzel, tanrısal güçlere de ihtiyacımız yoktu; teizm, deizm, panteizm, panenteizm ve hatta ateizm bile umurumuzda değildi. Hatalarımızı da ne güzel Tanrıya yükleyip rahatlıyorduk. Şimdi bu kuantik çağda, “nereden gelip nereye gidiyoruz“un bile cevabını bulmaya çalışır olduk.
Hiçbir şey bilmediğimizi söylesek bizi ciddiye alırlar mı acaba? Çünkü insan küçüldükçe kâinatın genişlediğini, bitkilerin de bir kuantum bilgisayar olduğunu fark ettik. Zira, kuantoloii, kuantum teolojisi, felsefesi, mantığı ve mekaniğini anlamak, istikbali anlamak anlamına geliyor artık. Nitekim, cisimlerin geçirgen olmayan bariyerden geçmesini, aynı anda birden fazla mekânda bulunmasını veya hayalet bağlantılar kurabilmesini anlayabilmek, fiziksel gerçekliğin temeli olan “kuantum mekaniği ve felsefesi”ne vakıf olmakla mümkündür.
Kuantum’u çok iyi bilmek gerek… Çünkü kuantoloji; fizik ve metafizik âleminin “sıfır” noktasında, Bayesyen matematik ve bağlantısallık ile buluştuğu ve her sırrın çözülmeye çalışıldığı “söken şafak” vaktidir. Kuantolojinin eseri kuantum devrimi, klasik pozitivizm ve determinist mantığın hak ile yeksan, “sıfır”ı “bir”e müsâvî kılan kozmik ve mistik düşüncenin hakim olduğu “kuantik çağ”ın kapılarını açmıştır. Kanaatimce, icadıyla mertliği bozan tüfeğin saltanatı da geliştirilecek kuantum silahları ile yıkılacaktır!
“Bazı küçük fikirler, büyük keşiflerin kapısını açar”, düşüncesinden hareketle şöyle bir göz atsak, baksak neler oluyordu, neler olacaktı bu kuantum bilgisayarlarının da her yerde boy göstereceği, deliryum tehlikesi ile karşı karşıya kalan aklı başındaki insanın ya deli, ya dâhi ya da veli olmanın sınırlarını zorlayacağı kuantum çağının kuantik kapılarında…
Çünkü hiçbir şey hakikat değil… Bir şeyi ne kadar çok biliyorsak, o kadar çok yanılıyormuşuz meğer! Gelecek çoktan geçmiş, geçmiş hiç gelmemiş olabilirmiş… Yine, kuantum teolojisi ve felsefesi, panteist ve panenteist düşünce ile birlikte hayatın ve kâinâtın ru’yâ (hayal) olduğu hakikatini da ifade ediyor.
Kuantum devriminin kapılarını açtığı “kuantik çağ”da hayat; beslenme, eğitim, toplumsal ilişkiler ve iletişimden seyahat ve yönetime kadar yeniden tanımlanıp planlanacak, bireysellik ve benlik algısı değişecek ve insanoğlunun algoritmik duygu matriksi “aritmetik bir çarpım tablosu” perspektifi gibi her türlü dış müdahale ve saldırıya açık olacak, konvansiyonel aile kavramı, düzeni ve hissiyatı ortadan kalkacak, Nietzsche’nin tabiriyle “übermensch” (üstinsan) benzeri biyo-robotik varlıklar “kuantik romantizm ve erotizm” yaşayabilecek, “kuantik edebiyat ve sanat“ doğacak, world brain web (wbw) veya global brain web (gbw) sayesinde her türlü multidisipliner veri ve bilgiye malik ve hakim olmakla, “post-human” (Q kuşağı) dönemde insan formatında farklı “trans-human” dönüşümler sağlanabilecek, algoritmik deliryumun kapıları çalabilecek, kâinatta mevcut olan her şey ve başka boyutlardaki varlıklarla da iletişime geçilebilecek, Muhyiddin Arabî’ye nispet, “tayy-ı mekân, tayy-ı zaman” ve “temessül ve tecessüd” hayal olmaktan çakacak, “kuantik tıp”, yapay – yedek organlar, teşhis, tedavi ve cerrahi modalitelerde çığır açacak, nesnelerin interneti ile oluşan sibernetik dünyada ve siber evrende siber duvarlar ve siber dünyalar inşa edilecek, aile, milliyet, millet, devlet, vatan ve din kavramlarının unutulduğu, tek dilli, tek dinli, tek evren devleti ortaya çıkabilecektir. Bu tehlikeyi de asla gözardı etmemek gerek.
Ama tehlikelerinin yanında, hayat ve âlem için çok faydalarının da olabileceğini unutmayalım. Şimdiden hazırlıklı olmak gerekir. Yeni fikirlere itibar şarttır! Aksi takdirde, fikirlerin para etmediği yerde, bilimsel ve teknolojik kölelik ve esaret devam eder. Bu arada münevver insan olmanın da ehemmiyetine vurgu yapmak isterim. Nitekim, her alanda söyleyecek sözü ve ifade edecek fikri olan ütopya sahibi multidisipliner âlimler (Polimat, Münevver), hayata katkı sağlayarak tarihe adını yazdırabilir. Esas kuantumcular bir yana, deneyci, izole edici ve soyutlayıcı Mendel ile gözlemci ve sentezci Darwin bile, DNA’nın keşfinden insan genom haritasının çözümlenmesine kadar olan katkılarının yanında, holistik ve kuantik çağın eşiğinde, nanonörokuantolojinin doğuşuna da ışık tutmuştur.
Yine bu çağ vesilesi ile öğrendik ki, alemdeki her canlının algoritması çözülüp dilleri öğrenilerek onlarla iletişime geçilebilecek, konuşulabilecek ve yönlendirilebileceklerdir. Ayrıca, her varlığın bir algoritması ve frekansının belirlediği ve hiçbir filtrasyona tabi tutulmadan algılanan, parmak izi ve ter kokusu gibi spesifik bir kokusu vardır. Koku hafızası çok güçlü olup, duygusallığı, hormonal aktiviteyi, davranışı ve ekonomik hayatı (nöromarketing) etkiler ve zaman içinde seyahati mümkün kılar. Bütünü yansıtma özelliğinde ve hayata dahil olabilmek için algılanmak zorunda olan ve her türlü bilgiyi, her yerde ve her zaman eksiksiz ve tam olarak kayıtlı bir şekilde muhafaza eden holografik kâinatta mevcut her varlığın, tek bir bütünün parçası olduğunu fark ederek, hayata katkı adına nefes alması ve gayret etmesi, “insan-ı kâmil” olma yolunda olgunlaştığının göstergesidir. Holistik ve kuantik kodlamayı öğrendiğimiz ve doğru kullandığımız takdirde, her zaman ve her yerden, “geçmiş, şimdi ve gelecek” her şeyin holografik olarak kayıtlı olduğu “ana yazılım”a ulaşarak, “kâinat kitabı”nı okumak, anlamak ve orada kayıtlı olan bilgileri hayata indirgemek mümkün olacaktır. Holistik ve kuantik düşünce, “içinde bulunduğumuz bu rüya âleminden ancak ölünce uyanabileceğiz” fikrini, modern bilimsel prensipler çerçevesinde formülüze ve rasyonalize ederek, evrensel sistemin nasıl çalıştığını, önümüze konan yol haritasında nasıl yürümemiz ve neden hayata katkı sağlamak için gayret göstermemiz gerektiğini anlayabilmemizi sağlar. Holistik beyin, her bilgiyi kuantum prensiplerince elektriksel frekans ve dalga boyu haline çevirerek, holografik ve holistik olarak kaydeder ve gerektiğinde bu kayıtları multidimansiyonel ve hareketli şekilde görünür hale getirir. Holistik düşünce, metafizik boyutun matematiğidir. Her şey, yokluk noktasında, bidâyet ve nihâyet olarak birliktedir. Bu “HİÇ”lik ve “SIFIR” merkezinin dışına çıkabilseydik, zamanın sınırında aynı anda geçmişi ve geleceği mikro-makrokosmos boyutunda görebilirdik. Tüm mahlûkatın, fizik olarak “var” olmayan bir varlık âleminde, “VAR” olmak için, var edildiği hakikatini anlamış olduk. Aslında ömür denen fenomenin, frekanslardan meydana gelen ideler âleminde, gölgelerin frekanstan oyuncaklar peşinde koştuğu ve hep sıfır noktasında kaldığı “illüzyon” bir hayatın adı olduğunu da öğrenmiş olduk. Bütün bunları ve daha birçok doğruları kuantolojik yaklaşımla daha iyi anlar ve anlatır olduk.
Kuantum, tıbba da çok şey kazandıracak. Kök hücre mühendisliğinden robotik cerrahiye kadar birçok gelişmelerin yaşandığı, tedavi ve cerrahi modalitelerin değiştiği bu dönem, çok büyük yeniliklere gebe bu kuantik çağın getirdiği kuantik tıbbında. Sperm ve yumurta olmadan, erken gelişim dönemini taklit edebilen “yapay embriyolar” üzerinde yapılan laboratuvar araştırmaları göstermiştir ki, insanlarda döllenmeden hemen sonra meydana gelen, hayatı başlatmakla görevlendirilmiş ”kök hücre topluluğu” embriyo beyin, ellerindeki “Genetik Talimatlar Kitabı” çerçevesinde organize olmakta, hücrelerin her biri bir “kök hücre mühendisi” olarak görev yapmakta ve gelişen canlıyı ve insanı inşa etmektedir. Vücudumuzdaki tüm hücreler, birbirleriyle haberleşir, tartışır, konuşur, alışverişte bulunur. Dillerini çözüp aralarına girerek sözümüzü dinletebilirsek, çaresiz dert kalmaz kuantik çağda. Yine, kuantik çağın eşiğinde internet hızı arttıkça tıbbi ve cerrahi tedavi modaliteleri, komplikasyon yönetimi, konsültasyon ve tecrûbî maharet verilerine haiz bilgi işleyen medikal – cerrahi robotlar, hekimlerin meslek hayatını çok kolaylaştıracak, malpraktis riskini azaltacak, cerrahın maharetine bağlı olmaksızın kişisel standart kalitede operasyonlar, ülkeler arası hatta gezegenler arası tedavi ve ameliyatlar mümkün olabilecek ve hastaların her türlü bilgilerine ulaşılabilecektir.
Bir serzenişle bitirelim…
HİCRAN DEĞİL!
Her rubâî yazan, Hayyâm değil!
Her Hayyâm’a âşık, Cihân değil!
Her Bircis’e meftûn Hicrân olsa,
Her “Cân’ım” diyen Hicrân değil!