Son günlerde popüler bir değerlendirme konusu olmaya başlamasa, IMDB’den 6,4 –bugünlerde 6,3- puan almış olmasından dolayı Kübra adlı dizi üzerine bir yorum yazmayı planlamıyordum. İlk yayınlandığı esnada görüşlerine çok kıymet verdiğim yapay zekâ uzmanı nitelikli aydın bir dostum önerdi ve dizinin tüm bölümlerini izledim. Sonradan birçok yorumcu diziye dair yorum yapmaya başlayınca ben de nâçizâne yapay zekâ ve sosyal psikoloji bağlamında diziyi değerlendirmeyi uygun buldum. Bu dizide üç önemli vakıa ve tartışma bağlamı olduğunu düşünüyorum: Birincisi, bazı toplumsal olanaksızlıklar ve talihsizlikler içerisinde dünyaya gelmiş ve kendi emeğiyle hayatta kalmaya gayret eden zeki insanların toplumsal yaşamı değiştirme arzusuyla kaderlerini değiştirebileceklerine inanmalarıdır. Birçok tarihsel kişilikte bu özelliklerin bulunabileceğine kaniyim. İkincisi, eşitler arasındaki işbölümü ve iletişimde kendilerine ekonomik ve sosyal olarak ikincil seviyeden roller düşmüş insanların emek vermeksizin veya az emek vererek elde edebilecekleri faydalara yoğunlukla istekli ve şartlanmış olduklarıdır. Genellikle zekâ geriliği şeklinde anlaşılabilerek eksik teşhis ve temsil edildiklerini düşündüğüm güçsüz, yoksul ve dar çerçevede deneyimli toplumsal kesimlerin tarihin birçok döneminde “hızlı ve kolay başarılar”a eğilimli oldukları kanısındayım. Bu insanlara haksızlık etmek herkesin hayatı yanlış idrak etmesine yol açar. Üçüncüsü, insanın imal ettiği bir ürün olan yapay zekâ kendisini ve yaşamı kendisinden daha etkin ve verimli yönetebilir mi? Kuşkusuz her bakımdan içinde mantıksal boşluklar ve uyuşmazlıklar bulunan bu soruyu geçerli kılan vakıa, yapay zekânın kurallı ve tutarlı davranarak keyfilikten sakınmasına duyulan güvendir. Özellikle Koronavirüs Pandemisiyle birlikte artan dijital toplum literatüründe en yoğun tartışılan soru budur: Toplumsal yaşamın duygusuzlaşması ve hırstan arındırılması insanlık için iyi bir gelişme olabilir mi?
Üç çerçeve içerisinde en önemlisi birincisidir. Çünkü kimi insanlar pek de anlaşılamayan ve açıklanamayan nedenlerle dünyaya daha idrakli ve hesaplı gelebiliyorlar. Bunların sayısı her toplumda, yerde ve zamanda az oluyor. Bunları ilkin doğru saptayan ve olumsuz ve talihsiz toplumsal koşullardan daha çocukken kurtarabilen; ardından benzer özelliklere sahip zeki insanları bir arada yetiştirip destekleyen ve nihayet tutarlı bir hukukla koruyup dayanışma içerisinde çalıştıran toplumlar hem kişisel kahramanlık girişimlerinden -toplumlara vakit kaybettiren maceralardan- kurtuluyorlar, hem de “hızlı ve kolay başarı”yı doğaya uygun şartlarda mümkün kılabilecek bir ivme yakalayabiliyorlar. “Hızlı ve kolay başarı”nın doğaya uygun ve minimum yan etkili formülü budur. İnsanları bir araya getiren ve bir davaya inandıran doğal etken güç, zenginlik, refah ve mutluluğa erişmek ortak amacı olduğuna göre; zeki insanların bulunarak çeşitli ve tutarlı güvencelerle desteklenip çalıştırılmarıyla verimli sonuçların alındığı 17. yüzyıl Batı Avrupa toplumlarında yeni-bilim dönemini başlatan kahramanları bir araya getirmek doğru bir işmiş. Olağan şartlarda zeki insanların güç ve yönetme gibi bir şartlanmaları bulunmamaktadır. Bunlar sadece emek vererek zekâlarıyla toplumsal yaşamda iz bırakmak isterler. Fakat toplumsal çevreler ve özellikle de yakın çevreleri tutarlı davranmadıklarında zeki ve başarılı insanların motivasyonları bozulabilmektedir. Kübra dizisinde oldukça becerikli, çalışkan ve dükkânı ayakta tutan bir sanayi ustasını canlandıran Gökhan Şahinoğlu (Çağatay Ulusoy) karakterinin başına gelen tam olarak budur. Semavi olmaya evrilirken Gökhan Şahinoğlu’nun aslında tevazusunu koruduğu ve sadece yaşamın daha az zor olmasını hedeflediği gözlerden kaçmamaktadır.
Türkiye’de ve başka yerlerde en fazla konuşulan ve konuşulacak olan çerçeve muhtemelen ikincisidir. Simavi’nin olağanüstü görünen tasarruflarına hemen insan-üstü bir rol atfederek yatırım yapan ve bir dava başlatan güçsüz, yoksul ve az eğitimli insanların temel motivasyonları, “hızlı ve kolay konfor”dur. Bu durumdaki insanlar korkutulduklarında ve çeşitli taahhütlerle şaşırtıldıklarında bir anda ve kendilerince kesin hüküm verebilmektedirler. Aslında bu durumun onlarla sınırlı olmadığını belirtmek gerekmektedir. Dizide Simavi’yi bir cami imamının uyarması ve ona yardımcı olmaya çalışması anlamlı ve olumludur. Burada Diyanet İşleri Başkanlığı’na olumlu bir iltifatta bulunulduğu ve söz konusu kurum dışındaki toplumsal kesimlere biraz eleştirel yaklaşıldığı fark edilebilmektedir. İşin bu kısmı izleyicilerin yorumlarına bağlı olmakla birlikte; cami imamının mantıktaki orta terimi işleterek ortaya konulan olağanüstülükler ile toplumsal yaşamdaki sorunlara dair önerilen çözümler arasındaki ilişkisizliği fark etmesi çok dikkat çekicidir. Bir insanın zeki ve iyi niyetli olması her zaman doğru söylemesi için yeterli değildir. Her insan elverişli şartlarda ve rollerde sınırlı seviyede üretici olabilir. Halkı temsil ediyormuş izlenimi verilen güçsüz, yoksul ve az okumuş insanların arasında komiser Taylan karakterinin (Ahmet Mümtaz) eşinin bir duygudaşlık gerekçesine yer vermesi oldukça dikkat çekicidir. Yani aslında kitlelerin bir yalanı veya yanlışı geçerli ve doğru kabul etmelerinin gerekçesi, kendilerinin rahatsız oldukları bir “söylem-eylem tutarsızlığı”na samimiyetle yer veren bir karşı çıkışın söz konusu olmasıdır. Aksi takdirde bazı istisnalar dışında hiç kimse diğerinden çok daha zeki değildir. Post-truth eleştirmenlerinin buraya yoğunlaşmaları gerekmektedir. İstanbul’daki elektriklerin bir anda kesilebilmesi ve çevreye ürkütücü ve titretici bir sesin yayılması tek başına bir insanı kahraman yapamaz. Fakat bunları yapabilen insan söylemlerinde yer verdiği eleştiriler bakımından samimi ve tutarlı, kendi işlerinde de oldukça becerikli ve başarılı ise muhakkak kabul görmeye başlar. Tarih boyunca halklara yapılan eleştiri ve ötekileştirmelerin hatası; ayrıca Peygamberlerin de isabetle fark ederek vakit ve mesai ayırıp başarılı oldukları ayrıntı buradadır. Güç, eğitim ve deneyim insana doğru, tutarlı ve dayanışmacı bir söylem ve eylem birlikteliği sağlayamıyorsa bu takdirde onun edinmesi gereken rolleri zayıflar, eğitimsizler ve deneyimsizler edinebilirler. Roma İmparatorluğu tarihi ve ABD tarihi bunun örnekleriyle doludur.
Yapay zekâ uzmanı sosyal bilimciler ve mühendisleri daha fazla ilgilendiren ve hatta heyecanlandıran çerçeve üçüncüsüdür. Çünkü yapay zekânın insan yaşamını insandan daha nitelikli organize edip yönetebileceği ihtimali günümüzde neredeyse bütün aydın insanların zihninin bir yerinde değerlendirilip durmaktadır. Bu ihtimal, yapay zekânın devlet başkanı, din ve hatta Tanrı olabilmesi gibi birtakım kapsayıcı yansımaları da içermektedir. Yapay zekânın oldukça kısa bir zamanda çok sayıda insanın birbirleriyle sürekli eşgüdümlü davranarak bulabilecekleri bütün verileri toplayabilmesi ve verebilecekleri bütün doğru kararları yapılandırabilmesi oldukça caziptir. Ayrıca insanlar duyguları, tutkuları ve hırslarıyla yaşamı zaman zaman ve özellikle günümüzde sürdürülemez kılabilmektedirler. Söylemleri ile eylemleri tutarlı ve hiç yorulmayan zeki bir yapay zekâ neden daha iyi bir seçenek olmasın? Uzun İngilizce bir adın kısaltması olan “KUBRA”nın Kübra’ya dönüştüğü yer tam da böyle bir yapay zekânın hayatta sunabileceği daha iyi alternatiflerle ilgilidir. Her şey insan ve onun duyguları içinken onu ve duygularının yan etkilerini bertaraf edebilen bir yapay zekâ ona tercih edildiğinde yapay zekâ hangi ölçüte göre iyi olabilecektir? Elbette yapay zekâyı var eden, finanse eden ve ondan kâr güden güçlü, zengin ve hırslı bazı insanların oluşturdukları bir bakış açısına göre iyi olabilecektir. Çünkü dizinin izleyiciye az zeki gösterdiği yığınlarla günümüzde yapay zekâya inanan kapsamlı gerçek yığınlar arasında ne kadar bir farktan söz edilebilir? Dizideki yoksul insanlar da gerçek yaşamdaki eğitimli yapay zekâ meraklıları da deneyimlenmemiş bir seçeneğin mutlaka daha iyi olacağına peşinen inanmak istemektedirler. Böylece iki kitle de zamansal ve emeksel maliyetini veya bedelini ödemedikleri bir kazanca ortak olmak hakkını hem zekice hem de adil bulabilmektedirler. Ben yapay zekâ ile insanlar tarafından üretilmiş kurumlar arasındaki toplumsal yaşama daha iyi bir seçenek sunma rekabetinin gerçek zaman, doğal ekonomi ve adalet fikrinden ayrı değerlendirilemeyeceğini düşünüyorum.
Kübra dizisi anafikir, metaforlar ve sosyal psikolojik ilişkilendirme girişimleri bakımından başarılı ve aslında ilgi çekmesi gereken bir dizi olmuş. Bir defa yapay zekâ temelli bir toplum senaryosu Türkçe yapay zekâ literatürü açısından oldukça yararlıdır. Fakat kurgu ve diyalog metinlerinin zayıflığı ve meydana gelen olayların fazla hızlı ve yüzeysel olması dolayısıyla dizide genel bir kusur hissedilebilmektedir. Umarım ikinci sezonunda bu eksiklerin giderildiği ve verilmek istenen mesajların bu kadar açık izleyiciye dayatılmadığı bir dizi izleyebiliriz. Bunun için benim önerim alanında çok kaliteli ve dinleri daha kapsamlı ve insan deneyimlerinin çeşitliliği bakımından tanıyan bir sosyal psikoloğun görüşlerine başvurulması şeklinde olabilir.