“Akademikakil.com” delaletiyle bu ayki yazımı güncel konu olan göç konusunda görüşlerimi değerli okurlarımla paylaşacağım. Okuyucularımı fazla rakamlara boğmadan göç konusuna değineceğim. Göç konusu doğrudan nüfusu ve ekonomik hayatı etkilemektedir. Aslında birçok alanı dolaylı şekilde de etkilemektedir. Bu konuya ilk olarak teorik çerçevede, ikinci olarak mevcut uygulama ve son olarak ta gelecekte ne olabilir? (senaryo tekniği) açısından bakacağım.
Alman düşünür Ratzel, başlıca yayılma mekanizmasının göç olduğuna inandığından, “ göç teorisi dünya tarihinin temel teorisidir” sonucuna varmıştır . ( Ratzel, 1882 : 464).2020 de 281 milyon Uluslararası göçmen küresel Dünya nüfusunun % 3.6 sına tekabül etmektedir. Thomas Malthus’un (1766-1834) nüfus teoriside günümüz sosyal, ekonomik ve siyasal gerçekleriyle örtüşmemektedir. Malthus’un teorisine karşı Boserup’ un nüfus tarım ilişkisi yaklaşımıyla Malthus’un teorisini ciddi şekilde eleştirmiştir. Çünkü Malthus’un 250 sene önce söylediği milyonlarla insanın göç ve türevleri şeklinde başka ülkelerde ikametini hesaba katmamıştı. O zamanlar zaten ulus devlet sayısı sınırlıydı. Nüfus sınırlıydı. Günümüzdeyse değişkenler arttığı için doğal olarak da sonucu farklılaşmaktadır.
Göç, insanların vatandaşlık sahibi oldukları ülkeden (genellikle doğdukları ülke) vatandaşlığı olmayan bir hedef ülke lehine uluslararası hareketidir. Genellikle yabancı uyruklu sakinler olarak adlandırılan göçmenler, ekonomik refah, iş fırsatları, aile birleşimi, emeklilik ve kaynaklara daha iyi erişim gibi çeşitli nedenlerle yeni bir ülkeye taşınırlar.
Mülteci: Gerçek veya tahayyül edilen tehlike nedeniyle kendi iradeleriyle, ihtiyari olarak veya bir uzak durma prensibini ihlal ederek kendi ülkeleri dahilinde hareket eden (ulusal mülteciler) veya uluslararası sınırları geçen (uluslararası mülteciler) şahıslar. Kastedilmektedir.
“Mülteci- vatandaşı olduğu ülke dışında olan ve “ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu” için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişilerdir. Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak mülteci statüsü başvurularının x hükümeti veya BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından karara bağlanmasını bekleyen kişilerdir. Statüleri resmi olarak tanınmamış da olsa, sığınmacılar menşei ülkelerine zorla geri gönderilemezler ve haklarının korunması gerekir. Göçmen; hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin eğitim, çalışma ve daha iyi yaşam koşulları beklentileri ile başka bir ülkeye göç eden kişiler olarak tanımlanır. Türkiye’de ise 11.4.2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi gazetede yayımlanan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunuyla yapılan” düzenlemeye göre Avrupa dışından gelenlere mülteci statüsü verilmemekte ancak üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mülteci statüsünde geçici olarak Türkiye’de kalmasına izin vermektedir (61 ve 62 md.) Sistemimizde sığınmacı kavramı ise bulunmamaktadır. .Söz konusu kanun kapsamında yayınlanan 22.10.2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliğine göre; Suriye’den Türkiye’ye gelen yaklaşık 2 milyon kayıtlı kişinin statüsü “Geçici Koruma” dır ve bireysel prosedür olan şartlı mülteci statüsü için başvuru yapamazlar.(Tezer Palacıoğlu .İstanbul Ticaret Odası yay.2018-Yayın no:5)
( İngilizcede; Refugees, aslyum, keeper; migration gibi ) farklı kelimelerin oluşu da bundan dolayıdır. Mülteci, sığınmacı, donar ülke gibi kavramlar birbirleriyle ilgilidir. Mülteci, sığınmacı, düzensiz göç, göçmen, düzenli göç birbirinden tamamen farklı kavramlardır. Göç konusunun Uluslararası paydaşları, BM, ILO, Un, Unhrc ve uluslararası anlaşmalar bulunmaktadır.
Ülkemizde değişik ülkelerden değişik yollarla gelen göçmenler, sığınmacılar, mülteciler ,”de facto” durumdan “de juro” duruma doğu gitmektedir. Yani fiili durumdan gelecekte çözüm bulma adına hukuksal metinlerle çözüm bulma arayışına girilecektir. Suriye’den ülkemize gelen göçmelerin sayısının çokluğu ve ülkemizdeki doğanların durumu ileride ne olacak? sorusunu akla getirmektedir. Burada bazı ülkelerde doğanlar orada doğduğu andan itibaren o ülke vatandaşı sayılır. Örnek ABD ve Kanada’da doğanların ABD ve Kanada vatandaşı sayılması gibi. Ülkemizde vatandaşlık kanununda bu uygulama yoktur. Âmâ Türkiye’de doğmuş olması ileride nasıl bir yasal boyuta bürünecektir. Bu tartışılmalıdır.
Konuya kavramsal açıdan bakmakta fayda vardır. Yani mülteci, sığınmacı, göçmen, düzenli göç, düzensiz göç, uluslararası metinler gibi bu kavramlar çerçevesinde analiz etmememizde fayda olur kanısındayım. Çünkü ülkemizi sosyal, siyasal ve ekonomik yönden etkileyecek konudur. Gelecekteki demografik dengeyi etkileyecek konudur. Sırasıyla konuyu 5 basamakta analiz etmek isterim.
1.Ülkemizdeki göçmen mülteci, sığınmacı, düzenli, düzensiz göçmenler sayısı olması gerekenden fazladır. Bu Türkiye’nin istediği bir durum değildir. Yani fiili “de facto” bir durumdur. Afganistan’da ve diğer ülkelerden gelenler sığınmacıları engellenebileceği gibi, Suriyelilerinde makul sürede gönderilmesi ülkemizin hayrınadır. Çünkü Suriye yönetimi nüfusunun neredeyse üçte birini Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi ülkelere gitmelerine müsaade etmekte ve geri dönüşlerine sosyal, siyasal alt yapıyı hazırlamayarak yükü başka ülkelere yüklemektedir.
2.AB ülkeleri belli miktarda yardımı ülkemize göndermekle bunların masrafını karşılamakta kullanılmaktadır. Ama bunun sonu, sınırı nereye gidecek belli değildir. Belli süre gelip kalmak ayrı şey, ülkenin değişik yerlerine dağılarak ülkemizin sosyal, siyasal, kültürel nimetlerinden faydalanmak ayrı şeydir.
3.AB ülkelerinin gönderdiği rakamın mültecilerin sağlık, geçim zorunlu giderlerini ne dereceye kadar karşıladıkları ayrı konu olmakla birlikte; Önemli olan bu nüfusun artarak devam etmesi halinde ülkemizin belli bölgelerinde demografik dengenin bozulacağıdır. Çünkü değişik ülkelerden gelen nüfusun sayısı ve yaş gurubu farklıdır. Kısaca bazı Arap ülkelerinde Bahreyn, Katar, BAE gibi ülke nüfusundan fazla yabancı olması ayrı şeydir. Çünkü oradaki yerli nüfustan fazla nüfus işgücüdür. Göçmen, sığınmacı, mülteci değildir. Kazancının tasarruf ederek geçimlerini sağlamaktadır. Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Umman, BAE vatandaşı da değildir. Geldikleri ülkenin vatandaşıdır istediği zaman gidip gelmelerinde de sakınca yoktur. Âmâ ülkemizdeki Suriyelilerin durumu böyle değildir.
4.Göçmenler menşe ülkelere göre yani geldikleri ülkeye göre, cinsiyetlerine göre, yaş guruplarına göre, eğitim durumlarına ve mesleki bilgi ve becerine göre tasnif edilmektedir. Bu veriler analiz edildiğinde Uzakdoğu Asya ve Ortadoğu’dan gelen göçmenler menşe ülkeden geldikleri ülkeye avantaj sağlamamaktadır. Yani Bahreyn’deki bir Bangladeşli ile Hatay daki bir Suriyelinin durumu farklıdır.
5.Göçmenlerin aktif/ pasif oranını ve sgk dengesini hesaplamada zorlukları olduğu bilinmektedir. Burada çalışma hayatında aktif/ pasif oranı o ülkenin yaş gurubu, meslek ve eğitim istihdamına göre hesaplanmaktadır. Milyonlarca göçmen sgk dengesini bozmaktadır.
Konuya uluslararası Kuruluşların raporlarında bahse konuya 5 alt başlıkta değineceğim.
1.“Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, UNHCR, tarafından bugün yayımlanan bir rapora göre; savaş, şiddet ve zulüm, dünya çapında şimdiye dek görülmediği kadar fazla sayıda insanın zorla yerinden edilmesine neden olmuş durumda. UNHCR’nin zorla yerinden edilmeye ilişkin, yıllık olarak gerçekleştirdiği önemli bir çalışma olan yeni Küresel Eğilimler raporu; 2016 yılı sonunda dünya çapında zorla yerinden edilmiş 65,6 milyon insan olduğunu göstermektedir. Bu 65,6 milyonu üç önemli unsur oluşturmaktadır. Birincisi, şimdiye kadar görülen en yüksek sayı olan 22,5 milyonluk mülteci nüfusudur. Bunların 17,2 milyonu UNHCR’nin yetki alanında olup, geri kalanı kardeş kuruluş UNRWA’ya kayıtlı Filistinli mültecilerdir. Suriye’deki çatışma, dünyada en fazla insanın mülteci olmasına (5,5 milyon) neden olmaya devam etmektedir. Bununla birlikte 2016’daki en büyük yeni gelişme, Güney Sudan’da barış çabalarının Temmuz ayında talihsiz bir şekilde durmasıyla yılsonuna kadar 739.900 kişinin (günümüz itibariyle 1,87 milyon kişi) ülkeden kaçmasıdır.”
2.”İkinci unsur ise, ülke içinde yerinden edilmeye ilişkin sayıdır. Bu sayı, bir önceki yıl 40,8 milyon iken 2016 sonunda 40,3 milyon olarak kaydedilmiştir. Suriye, Irak ve Kolombiya’da halen önemli ölçekte gerçekleşmekte olan zorla yerinden edilme, en büyük ülke içinde yerinden edilme durumları olmuştur. Bununla birlikte, ülke içinde yerinden edilme dünya çapında bir sorun olup; zorla yerinden edilenlerin toplam sayısının neredeyse üçte ikisine karşılık gelmektedir.”
3.”Üçüncü unsur da ülkelerinden kaçmış mülteci olarak uluslararası korumaya erişmek için başvuru yapan sığınmacılardır. 2016 yılı sonu itibarıyla, sığınma başvurusunda bulunanların sayısı 2,8 milyondur. Bunların hepsi bir araya geldiğinde; savaş ve zulmün küresel olarak insani etkilerinin muazzam düzeyde olduğu görülmektedir. 65,6 milyon sayısı, dünya genelinde ortalama olarak her 113 kişiden birinin bugün zorla yerinden edilmiş olduğu anlamına gelmektedir. Bu sayı, dünyanın 21. en büyük nüfusuna sahip ülke olan İngiltere’nin nüfusundan daha fazladır.”
4.“BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, “Dünyada zorla yerinden edilen 65,6 insanın, 10,3 milyonu 2016 yılı içerisinde yerinden edilmiştir ve bu sayının yaklaşık üçte ikisi (6,9 milyon), kendi ülkeleri içinde yerinden edilmiştir. Bu, her 3 saniyede bir 1 kişinin yerinden edildiği anlamına gelmektedir; yani bu cümleyi okumanız için geçen süreden daha kısa bir sürede. Aynı zamanda, mültecilerin ve ülkeleri içinde yerinden edilmiş kişilerin evlerine geri dönmeleri, üçüncü ülkeye yerleştirme gibi diğer çözümlerle birlikte, 2016 yılında bazı insanların durumlarının iyileşmesi olasılığını beraberinde getirmiştir. Yaklaşık 37 ülke, üçüncü ülkeye yerleştirme kapsamında 189.300 mülteciyi kabul etmiştir. Yaklaşık yarım milyon mülteci ülkelerine geri dönebilmiş ve yaklaşık 6,5 milyon ülkeleri içinde yerinden edilmiş kişi ise yaşadıkları yerlere geri dönmüştür. Ancak pek çoğu, bu geri dönüşleri, idealin altında şartlarda ve geleceğin ne getireceği konusunda belirsizlikler içinde gerçekleştirmiştir.
2016 sonu itibarıyla dünya genelinde mültecilerin çoğu (%84’ü) düşük veya orta gelirli ülkelerde bulunmakta olup, her üç mülteciden birine (4,9 milyon kişi), dünyanın en az gelişmiş ülkeleri ev sahipliği yapmaktadır. Bu büyük dengesizlik, mültecilere ev sahipliği yapılması konusunda süregelen uluslararası uzlaşma eksikliği ve çok sayıda yoksul ülkenin çatışma bölgelerine yakın olmasının da arasında bulunduğu çeşitli etmenleri yansıtmaktadır. Bu durum aynı zamanda mültecilere ve zorla yerinden edilmiş diğer kişilere destek sağlayan ülke ve topluluklara, güçlü bir şekilde kaynak ve destek sağlanmasına yönelik ihtiyaca işaret etmektedir. Bu kaynak ve desteğin sağlanmaması; istikrarsızlığın ortaya çıkmasına yol açabilir, hayat kurtaran insani yardım çalışmaları üzerinde etkiler doğurabilir ya da ikincil yerinden edilmeye sebebiyet verebilir.”
“Nüfus bazında Suriye hala ülke içinde zorla yerinden edilmiş veya mülteci ya da sığınmacı olarak başka ülkelere kaçmış 12 milyon kişiyle (nüfusunun neredeyse üçte ikisi) en büyük zorla yerinden edilme sayılarının kaynağıdır. Uzun süredir devam eden Filistinli mülteci durumunu bir kenara bırakırsak, Afganlar ikinci en büyük mülteci nüfusunu (4,7 milyon) oluşturmaktadır ve bunu Iraklı (4,2 milyon) ve Güney Sudanlı (yılsonu itibarıyla ülkelerinden kaçan 3,3 milyon kişiyle dünyanın en hızlı büyüyen zorla yerinden edilme durumu) mülteciler takip etmektedir.”
5.“Çatışma, şiddet ve zulüm nedeniyle dünya genelinde zorla yerinden edilen insan sayısının rekor seviyelere ulaşmasıyla Türkiye, dünya çapında en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Türkiye şu anda 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mülteciye ve diğer milletlerden 320.000’e yakın endişeli kişiye ev sahipliği yapıyor.”
“Türkiye Cumhuriyeti 1951 Mülteci Sözleşmesine ve 1967 Protokolüne taraf olup, 1951 Sözleşmesi’ndeki coğrafi sınırlamayı koruyarak, Avrupa dışında meydana gelen olaylar nedeniyle gelen mülteciler için en çok tercih edilen kalıcı çözüm olarak üçüncü bir ülkeye yerleştirmeyi sürdürmüştür. Türkiye, uluslararası standartlara uygun etkin bir ulusal sığınma sistemi oluşturmak için yasal ve kurumsal reformlar yapmaktadır. Nisan 2013’te Türkiye’nin ilk iltica yasası olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Parlamento tarafından onaylandı ve 11 Nisan 2014’te yürürlüğe girdi. Kanun, Türkiye’nin ulusal sığınma sisteminin temel direklerini belirlemekte ve Türkiye’deki tüm yabancılar için politika oluşturma ve işlemlerden sorumlu ana birim olarak Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü (GİGM) kurmuştur. Türkiye ayrıca 22 Ekim 2014 tarihinde Türkiye’de geçici koruma sağlananların hak ve yükümlülükleri ile prosedürlerini belirleyen Geçici Koruma Yönetmeliğini kabul etmiştir.” (Kaynak: Unhcr.org.19 Haziran 2017 rapor özeti.)
Dünya bankası politika notuna göre, Türkiye’nin müdahale çabasının iki temel özelliği vardır: 1) kamp dışı bir yaklaşımı benimsemesi; ve 2) hükümet tarafından finanse edilen yaklaşım—ki bu yaklaşım, mültecileri insani yardım kuruluşları tarafından desteklenen kamplara yönlendirme eğiliminin olduğu birçok mülteciye ev sahipliği yapan ülkeden önemli ölçüde farklıdır”. (Kaynak:.www.worldbank.org.erişim tarihi.Haziran.2022)
“İnsani yardımın, artık ciddi bir küresel mesele olan mülteci krizinin kapsamına, uzun vadeli doğasına ve sosyo-ekonomik etkilerine yanıt vermeye başlayabilen kalkınma müdahaleleriyle eşleştirilmesi gerektiği giderek daha açık hale geldi. Türkiye ve Dünya Bankası, Geçici Koruma altındaki Suriyelilerin (SuTP’ler) Türk ev sahibi topluluklar üzerindeki etkilerini belirlemek ve azaltmak için ortaklaşa çalışıyor.”(Kaynak: Johannes Zutt. Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü)
Belki de ilk ona en benzersiz giriş, 8,7 milyon göçmenin ülkenin toplam nüfusunun yaklaşık %89’unu oluşturduğu Birleşik Arap Emirlikleri’dir. Bu, BAE’ye toplam ulusal nüfusa göre dünyanın en yüksek göçmen nüfus oranlarından birini veriyor. (Kaynak:www.worldpopulationreviev.com erişim tarihi. Haziran .2022).)
En Fazla Göçmeni Olan İlk 10 Ülke (Uluslararası Yaşayan Eski Sakinler) – Birleşmiş Milletler 2020:
1.Hindistan — 17.9 milyon. Meksika — 11.1 milyon. Rusya — 10.8 milyon. Çin — 10.5 milyon. Suriye — 8.5 milyon. Bangladeş — 7.4 milyon. Pakistan — 6.3 milyon. Ukrayna — 6.1 milyon. Filipinler — 6.1 milyon. Afganistan — 5,9 milyon .( Kaynak : www.worldpopulationreviev.com erişim tarihi. Haziran .2022).
Sadece Yedi ülke dünyadaki sınır ötesi mültecilerin üçte ikisini üretti: Filistin devleti (% 21), Suriye (% 21), Afganistan (% 12), Somali (% 5),Güney Sudan (% 3), Sudan (% 3) ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti (% 2).
Sonuç olarak; göçmen, mülteci, sığınmacı, hangi ad altında olursa olsun dünyanın değişik yerlerinde olmakla birlikte ağırlıklı halkı Müslüman olan ülkelerdeki insanlar bizi doğrudan ve dolaylı ilgilendirmektedir. Sudan’ı ikiye bölen emperyal güç açlık, kıtlık, göç sorununa karışmamaktadır. Suriye’de bölücü güçleri destekleyen emperyal güç, göçmeler sorununa çözüm bulamamaktadır. Ensar kavramı bizimle doğrudan ilgilidir. Âmâ bu kavramların yanında kul hakkı, ulus devlet ülkenin geleceği, demografik denge de, irdelenmesi gereken kavramlardır. Myanmar’da Müslümanların denize dökülmesine, Sudan’da çocukların açlıktan ölmesine ,Suriye’de Filistin’de ,Gazze’de ,Keşmir’de, Pencap’ta Müslümanın durumu inananları derinden yaralamaktadır. Ama sorumlusu başka ülke, kişilerdir.
ILO verileri.(www.ılo.org.ankara .Project.) Suriyeli mülteciler haftada ortalama kaç saat çalışmaktadır? Çalışma sektörü ve saati ülkemiz ekonomisine ciddi oranda katkı sağlamamaktadır.
0-45 yaş 46-59 yaş 60-69 yaş 70-99 yaş arası
Saat saat saat saat çalışma
Suriyeli-TC . Suriyeli-TC. Suriyeli-TC . Suriyeli-TC . vatandaşı
%24. 1-%46.5 42.0 -%33.4 24.1-%11.6 9.8- %8.5
Suriyeli mülteciler nerede (hangi sektörde) çalışmaktadır?
“İlk sırada Tekstil 31.1, Ticaret 17.7, diğer üretim 17.1,inşaat 13.2,diğer 13.1, tarım 7.8 olarak sıralanmaktadır. Kayıt dışı verileri alma imkânı olmadığından bu veriler üzerine analiz yapılabilir.2020 yılında dünyadaki 4 milyon mülteci Türkiye’de Suriye, Afganistan, İran dan gelmiştir.
(www.Migrationpolicy.international ), 17 Mart 2022 “verilerine göre 2019 da ABD de göçmen sayısı 44.9 milyon toplam nüfusa oranı % 13.7 iken ;1890 yılında %14.8 en daha aşağıdır.” Kaldı ki oradaki göçmen sığınmacı düzensiz kaçak girenler ülkemizdeki durumdan çok farklıdır. Diğer bir ifadeyle ABD de 150 yıl önceki demografik denge neredeyse aynıdır.
Nüfusundan fazla yabancı olan körfez ülkelerinin (Bahreyn, Kuveyt, Katar, BAE, Umman, Suud durumu farklıdır. Bunun kanıtı bu ülkelerden yapılan havale miktarı Hindistan’a gönderilen tüm havale miktarının yarısından fazladır. Oralardaki yabancı nüfus illegal değildir. Mülteci, göçmen sığınmacı, kaçak işçi, durumları farklıdır. Buralar kazanç için gelenlerin durumu ülkemizin 5 milyon vatandaşımızın değişik ülkelerdeki çalışması gibidir. Yoksa nüfusun yarıdan fazlasının yabancı olduğu ülkede farklı olurdu. Kısaca sorun milyonlarca insanı barındıran Türkiye’nin yaptığı fedakârlıktır.
Sonuç olarak, göç ve sonuçlarıyla ilgili araştırma metotları farklıdır. Sağlıklı analiz ve çözüm bulabilmek için değişkenleri ortaya koymak gerekir. Yapmaya çalıştığım nüfusunun yarıdan fazlası yabancı bir ülkedeki mültecilerin durumu ile Türkiye’deki göçmenlerin durumu tamamen farklıdır. Bu konu göç veren göç alan göçmenleri için yapılan harcamalara göre değişmektedir. IOM-Un migraiton 2020 raporuna göre “2019 da 272 milyon göçmen vardır. Bu rakam dünya nüfusunun %3.5 ‘una tekabül etmektedir. Bu oranın 20-64 çalışma çağı nüfusu oranı yüzde 74 dür. Hindistan en çok göç veren ülkedir.17.5 milyon. Bunu 11.8 milyonla Meksika izlemektedir. Üçüncü sırada Çin 10.7 milyon la sıralanmaktadır. Fakat Hindistanlı göçmenlerin yılda Hindistan’daki yakınlarına yaptıkları transfer 78.6 milyar doları bulmaktadır. Çin 67.4 milyar dolar. Meksika 35.7 milyar doları bulmaktadır. ”Türkiye ye gelen mültecilerle ilgili olaraksa Suriye, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar, Somali ilk 5 ülke sıralamasında en çok Suriyeli gelmiştir.2018 de Türkiye ye gelen Suriyeli göçmen sayısı bugüne kadar gidenler olmakla birlikte 3.6 milyon civarındandır.2.Dünya savaşından sonra en büyük göçle karşılaşan Türkiye, toplam 5.6 milyon göçmen Suriyelinin 3.6 milyonunu barındırmaktadır. Göç idaresi verilerine göre 2018 yılı itibariyle 3.586.679 Suriyeli, TC. Nüfusu 80 810 528- oran %4.44.dür. Suriye’nin toplam nüfusu 12.643.092, dönenler 600000 ,toplam mülteci 5. 524.377 kişidir.
Dünya bankası ekonomistleri M. Cali ve S. Sekkari’ ye göre Türkiye GSMH sının 0.2 sini (2018) göçmenlere harcamıştır.2022 itibariyle harcadığı toplam para 8 milyar doları geçmiştir.4.5. yılda 2.1 milyar dolardan 8 milyar dolardan fazla harcama yapmıştır. Tüm Ab ülkelerinde 512. 909 Suriyeli varken yerinden edilen 12 milyon Suriyeliden 4.5 milyonu yurtdışına gitmiştir. Ab ülkeleri 30 yakın ülke toplam Suriyeli göçmen sayısı 519.909 iken Türkiye de yaklaşık 10 katıdır. Yani 4.5 milyona yakındır. Siyaset bilimi teorisinde bahsettiğimiz “sorunun paydaşı çözümünde paydaşı olmalıdır”. Suriye devleti nüfusunun üçte birini yurtdışına yollamakla Türkiye’nin önerdiği çözümleri reddetmekle mevcut dengeleri daha da bozmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin yardımlaşma, kardeşlik, ensar duygusunu fazlasını yapmaktadır. Suriye devletinin değişik enstrümanlarla bunu ötelemesi, bazı soruların ön koşulu addetmesi siyasetin, ticaretin, akaidin doğasına aykırı görünmektedir.
Türkiye’nin ülke dışındaki tek yasal toprağı Süleyman Şah türbesi, uluslararası hukukta ve sözleşmelerde tereddütsüz Türk toprağı olan Süleyman Şah türbesi daha önce doğal afet gerekçesiyle yeri değiştirildi şimdi ise terör saldırısından dolayı geçici olarak taşınmıştır. Suriye’nin bu konudaki tavır da manipülasyondur. Milyonarca vatandaşına milyarlarca dolar harcayan Türkiye’ye karşı tavrı anlaşılmazdır.
1958 de kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti, Mısır, Suriye ve Lübnan arasındaydı. Suriye 3 yıl sonra bu ortaklığı bozdu. Yeri geldiğinde Arap etnisitesini, yeri geldiğinde mezhep motifini, yeri geldiğinde sosyalist ideolojiyi ,yeri geldiğinde baas partisi ideolojisini kullanan Suriye vatandaşlarını komşu ülkelere göndermekle ve geri dönüşleri için sosyal ve ekonomik yapıyı hazırlamayarak tipik şark kurnazlığını sergilemektedir. Suriyelilerin ülkemiz GSMH sına katkısını kanıtlayacak veri yoktur. Âmâ Türkiye’nin milyarlarca dolar harcaması gerçektir.2022 yılı itibariyle dünyada böyle bir soruna fedakârca yaklaşan başka devlet bulunmamaktadır. Bu özverinin karşılığını Suriye yine de istismar etmektedir.
Yukarıda son olarak sırlamaya çalıştığım iki gerçek veride Türkiye’nin fedakârlığın ötesinde özveride bulunduğunun kanıtıdır. Çözüm demografik dengemizi bozmadan Suriyeli göçmenlerin makul sürede Ülkelerine dönmeleridir. Türkiye’de doğanlara vatandaşlık hakkı verilip verilmeyeceği ayrı konudur.
(En son veri ise; Hatay da doğanların 32.783 doğumdan,22.779 TC. Vatandaşı,10.004 Suriyeli. Yani dörtte birden fazla. Hatay da Suriyeli il nüfusunun %21’i dir. İngiltere 2022 Haziran ayında 130 Suriyeliyi Ruanda’ya göndermek için anlaşma yapmaktadır.)
Selam ve dua ile,
Kaynaklar:
1.www.worldbank.org.erişim tarihi.Haziran.2022)
2. www.worldpopulationreviev.com.
3. www.ılo.org.ankara .Project.
4.( Ratzel, 1882 : 464.)
5.unhcr. 19 haziran 2017 rapor özeti.
6. www.Migrationpolicy .international (17 Mart 2022)
7.Johannes Zutt.Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü.
8. Tezer Palacıoğlu. İstanbul Ticaret odası yay.2018-yayın no:5