İnsanların sosyal hayatta insanlarla ve devletle ilişkileri olduğu gibi, çevre, hayvan, bitki, su ve hava gibi tabiat varlıkları ile de ilişkileri vardır. Allah Kur’ân’da, insanların her konuda olduğu gibi bu varlıklarla olan ilişkilerinde de bozgunculuk yapmayı sevmemektedir. Bu tür olumsuz davranışlarda bulunanlar, Kur’ân’da şiddetli bir şekilde kınanmakta, tenkit edilmektedir. Bu konu ile ilgili bilgi veren bazı ayetler şöyledir:
وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّهَ عَلَى مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيِهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الفَسَادَ وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ
“İnsanlardan bazılarının dünya hayatına dair sözleri, senin hoşuna gider ve söyledikleri şeyler hakkında kalben samimi olduğuna dair Allah’ı şahit gösterir. Hâlbuki o, en azılı düşmandır. O, fırsatını bulduğu zaman, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah, bozgunculuğu sevmez. Ona, ‘Allah’tan kork’ dendiği zaman, büyüklük gururu onu günaha sevk eder. Ona cehennem yeter. Orası, ne kötü bir yerdir!”[1]
Bu ayette, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışan, özellikle ekini bozan, çevreye zara verenlerin, insanlığın düşmanları olarak tanımlanmaktadır. Haliyle hayvan ve bitkilerin korunması, tabiat dengesinde önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Kur’ân’ın başka bir yerinde, hayvanları inciten, onlara zarar veren kişiler, ağır bir ifade ile tenkit edilmektedir.[2]
Allah’ın şefkat ve merhameti, çok geniştir. O, insanlara merhametiyle muamele ettiği gibi, hayvanlara, bitkilere, kısacası yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan tüm varlıklara merhamet etmektedir. Çünkü tüm varlıklar Allah’ındır. Kur’an’da bu husus, şu bilgilerle dile getirilmektedir:
قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
“De ki: ‘Göklerde ve yerde olanlar kimindir?’ ‘Allah’ındır’ de. O, merhamet etmeyi kendi üzerine gerekli kılmıştır. Muhakkak ki O, sizi geleceği hakkında hiçbir şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Kendilerine yazık edenler var ya, işte onlar inanmazlar.”[3]
Hz. Muhammed (s.a.v.) de, Allah’ın rahmeti hakkında şu açıklamada bulunmuştur: “Allah, yaratmayı bitirince, ‘Rahmetim, gazabımı geçti!’ diye yazmıştır.”[4] Allah, cehennemi yedi kapılı yaratırken,[5] rahmetinin eseri olarak cenneti sekiz kapılı yaratmıştır.[6] Buna göre Allah’ın rahmeti, insanlara, hayvanlara ve diğer tüm canlılara yöneliktir. Dolayısıyla Allah, hem hayvanların hem de bitkilerin korunmasını istemektedir. Gereksiz yere herhangi bir şeyi telef etmek, Allah’ın rızasına uygun düşmemektedir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadiste şöyle buyurmuş: “Yolda yürümekte olan susamış bir adam, yol üstünde gördüğü bir kuyuya inip su içmiş. Adam çıktığında, susuzluktan soluyan bir köpek görmüş ve kendi kendine, ‘Bana ulaşan susuzluk, buna da ulaşmıştır’ deyip kuyuya inmiş, ayakkabısını çıkarıp su doldurmuş, ayakkabıyı ağzı ile tutarak yukarı çıkmış ve onunla köpeği sulamıştır. Allah, ona teşekkür edip onu bağışlamıştır.” Hz. Muhammed (s.a.v.) bunu söylerken orada hazır olanlardan biri, “Ya Resulullah! Bu hayvanlara yapığımız iyilikten dolayı bize sevap verilir mi?” diye sormuş ve Hz. Muhammed (s.a.v.) onun bu sorusuna şu cevabı vermiştir: “Her canlı ciğer sahibine yapılan iyilikten dolayı, yapan kişiye sevap vardır.”[7]
Rivayet edildiğine göre Hz. Muhammed (s.a.v.), bir yuvadan aldığı yavruları torbasına doldurarak şehre getiren birine, onları derhal analarının yanına, aldığı yuvaya iade etmesi uyarısında bulunmuştur.[8] O, başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Kim haklı bir sebebe dayanmadan bir serçeyi, hatta ondan daha küçük bir canlıyı öldürürse, o canlı kıyamet günü davasını Allah’a götürür ve ‘Ey Rabbim! Falan kimse beni, bir fayda olmaksızın öldürdü,’ diyecektir.”[9] Hz. Muhammed (s.a.v.), bir kediyi bağlayarak onu aç ve susuz bırakıp ölüme terk eden bir kadının cehennemi hak ettiğini bildirmiş[10] ve herhangi bir hayvanı bir yere hapsederek veya bağlayarak onu silahla vurmayı da yasaklamıştır.[11]
Hz. Muhammed (s.a.v.) Medine’de egemen olduğu zaman, il çevresinin belli bir kesiminde her tür avcılığı yasaklamış, bu kesimin hayvan ve bitki varlığını kesin korumaya almış ve Mekke’yi fethettikten sonra, aynı uygulamayı orada da başlatmıştır.[12] Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu uygulaması, onun hayvan, bitki ve genel olarak tabiatı ne derece korumaya önem verdiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Önemi nedeniyle fıkıh kitaplarında avlanma bölümlerine geniş yer verilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hadislerini toplayan hadis kaynaklarında da aynı şekilde konu ile ilgili rivayetler, özel başlıklar altında toplanmıştır. Yine hadis kaynaklarında, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in tabiat ve canlıların hukuku ile ilgili açıklamalarının, hadis kaynaklarının edep, ilim ve yüksek ahlak anlamına gelen “el-Birr” başlığı altında bir araya getirildiğini görmekteyiz. Özellikle Buhârîde, hayvanlarla ilgili bazı bilgiler, “Bed’ü’l-Halk: Yaratılışın başlangıcı” başlığı ile tanıtılmaktadır.
Rahmetli Ömer Nasuhi Bilmen (ö. 1391/1971), “Hayvanatı Ehliyye Nafakaları” başlığı ile İslam hukukunda hayvanları korumaya ve onların hakkına verilen önem hakkında geniş bilgi vermiştir. Onun bu konuda verdiği bilgileri, özet halinde vermek istiyoruz:
“Genellikle İslâm hukukçularına göre, hayvan sahiplerin, etleri yenilen cinsten olsun veya yenilmeyen cinsten olsun, sahip oldukları hayvanların nafakalarını temin etmeye mecburdurlar. Ancak bu hukukçuların konu ile ilgili görüşlerine göre, hayvan sahiplerine bazı seçenekler tanınmalıdır. Sahip oldukları hayvanlarının nafakasını temine yanaşmayan kişiler, etleri yenilen türden olan hayvanlarını mülkünden çıkarma, kiraya verme ya da kesme şıklarından birini tercihe mecbur edilecekler. Etleri yenilmeyen türden olan hayvanlarını ise, mülkünden çıkarma yahut kiraya verme zorunda bırakılacaklar. Şafiî ve Hambelî mezheplerini benimseyen hukukçulara göre, hayvanların bu yollardan biriyle nafakaları temin edilemez ve etleri yenilenlerin kesimi uygun ve mümkün görülmezse, onların nafakaları, sahipleri adına borç olarak devlet hazinesinden karşılanacaktır. Hatta Şafiî mezhebine mensup olan âlimlere göre, böyle bir durumda olan hayvan sahibi, sahip olduğu hayvanların nafakasını temin etmekten aciz olacak kadar yoksul ise, onun hayvanlarının ihtiyaçları, hazineden karşılıksız olarak temin edilecektir. İnsanların, malları üzerindeki tasarrut hürriyetlerini en ön planda tutan meşhur hukukçu İmamı Azam Ebû Hanife (ö. 150/767), hâkime, hayvan sahiplerini hayvanlarının nafakasını temin etme hususunda sadece uyarma yetkisini vermiştir. Onun talebelerinden olan ve Harun Reşit (ö. 194/809) devrinde kadı’l-Kudât (kadıların başı) olarak görev yapan Ebû Yusuf (ö. 182/798) ise, hayvan sahiplerini, onların nafakalarını temine veya onları satmaya mahkemece mecbur tutmuştur. Irak’ta ortaya çıktıktan sonra bir ara Endülüs’te yayılan ve orada uygulama alanı bulan Zahiriye mezhebini benimseyen âlimlerin görüşleri de, bu konuda Ebû Yusuf’un görüşünden farklı olmamakta ve onun görüşü ile aynı istikamette bulunmaktadır. Bu mezhebi benimseyen âlimlere göre de herkes hayvanının nafakasını temine veya onu yaşayabileceği bir meraya salmaya mecburdur. Yine onların ileri sürdükleri görüşlere göre, bu ilkelere uymaktan kaçınan kişilerin hayvanları, hâkim tarafından sahipleri adına satılacaktır. Bu mezhebin ünlü hukukçusu İbn Hazm (ö. 456/1063)’a göre, hayvanı, yaşama ve gelişmesini sağlayan şeylerden mahrum bırakan kişiye kanunen müdahale edilir. Söz konusu mezhebe mensup olan âlimler, bu görüşlerini Kur’an’a dayandırmaktadırlar. Onların bu konuda delil olarak ileri sürdükleri ayetlerde, inançsız ve kötü niyetli olup da idareyi ele geçiren ve ülkeye hâkim olan güçlerin, ülke ziraat ile hayvancılığını ve bir diğer anlayışa göre de ülkenin genç nesillerini tahribe yönelecekleri uyarısı yer almaktadır:
وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّهَ عَلَى مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيِهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الفَسَادَ وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ
“İnsanlardan bazılarının dünya hayatına dair sözleri, senin hoşuna gider ve söyledikleri şeyler hakkında kalben samimi olduğuna dair Allah’ı şahit gösterir. Hâlbuki o, en azılı düşmandır. O, fırsatını bulduğu zaman, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah, bozgunculuğu sevmez. Ona, ‘Allah’tan kork’ dendiği zaman, büyüklük gururu onu günaha sevk eder. Ona cehennem yeter. Orası, ne kötü bir yerdir!”[13]
Bütün bunlara ilave olarak çeşitli mezheplerden İslâm hukukçuları, sağmal hayvanların, yavrularına zarar verecek ölçüde sağılmamalarını ve kovanlardan bal alırken, arılara yeter miktarda yiyecek bırakılmasını gerekli görmektedirler. Ayrıca bu tür ilkelere muhalefet etmeyi, dini açıdan mekruh, yani istenmeyen bir tutum, bir davranış olarak kabul etmektedirler. Yine onlar, hayvanlara güçlerini aşacak şekilde ağır yük yüklemeyi yahut onları çok yorucu yürüyüşlere zorlanmayı ve genel olarak hayvanlara eziyet olan her türlü muameleyi hayvan haklarına aykırı görürler. Bir de bu tür davranışların, İslâm dininde istenmeyen şeyler olduğunu vurgularlar.”[14]
Ekonomik büyüme peşinde koşmak, dünyada ana konu durumuna gelmiş bulunmaktadır. Bunun yanında temiz, düzenli ve sağlıklı bir çevrede yaşamak için gerekli koşulları da sağlamak gerekmektedir.[15] Bunun için insanlar, iyi bir çevre eğitiminden geçirilmelidir[16] ve bu eğitime tabandan başlatılmalıdır.[17] Tüm insanlara, bu konuda her kişinin sorumluluğunun bulunduğu anlayışını aşılamak icap eder.[18]
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] el-Bakara 2/204-206.
[2] Bkz. en-Nisâ 4/116-121.
[3] el-En’âm 6/12.
[4] Buharî, Tevhit, 15, 22, 28, 55; Müslim, Tevbe, 14, 15, 16; ibn Mâce, Zühd, 35; ibn Hanbel, II, 242, 258.
[5] el-Hicr 15/44.
[6] Müslim, İman, 46; ibn Mâce, Taharet, 57, 60; Cenâiz, 57; Nesâi, Taharet, 108; Dârimî, Mukaddime, 19; ibn Hanbel, IV, 14.
[7] Müslim, Selâm, 41.
[8] Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1.
[9] Nesâi, Sayd, 34; Dahaya, 42; Ibn Hanbel, III, 166; es-San’ânî, el-Musannaf,IV, 450.
[10] Buharî, Bed’ü’l-Halk, 16; Müslim, Birr, 135.
[11] Buharî, Zebâih, 25; Müslim, Sayd, 58.
[12] Yakup b. İbrahim Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Harac,Kahire 1976, s. 112; Ebu’l-Kasım Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr,nşr. Hamdi Abdulmecid es-Selefî, Bağdat 1979, XI, 335.
[13] el-Bakara 2/204-206.
[14] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1976, II, 511 vd.
[15] Maria de Lourdes Pintasilgo, Geleceğe Özen,Türkiye Çevre Vakfı, Ankara 1996, s. 75 vd.; Cenk Pala, Nüfus, Çevre ve Kalkınma Konferansı,Türkiye Çevre Vakfı, Ankara 1998, s. 137 vd.; Çelik Aruoba, Gatt ve Çevre, Türkiye Çevre Vakfı, Ankara 1995, s. 17 vd.
[16] Ulviye Özer, Orta Asya ve Karadeniz Çevre Konferansı,Türkiye Çevre Vakfı, Ankara 1997, s. 31 vd.
[17] John Clark, Kalkınmanın Demokratikleşmesi,trc. Serpil Ural, Türkiye Çevre Vakfı, Ankara 1996, s. 106 vd.
[18] Erden Kuntalp, Çevre Kanunu’nun Uygulanması,Türkiye Çevre Vakfı, Ankara 1999, s. 16 vd.
2 yorum
Ahh!!! be hocam. Her şeyin, her çorbanın maydanozu olmak bana yazılmış.
Yük hayvanı mı kaldı? Elimizde sadece kedi köpek muhabbet kuşları kaldı. Zaten onlarda bizim efendimiz artık.
Yeni şeyler söylemek lazım. (Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslam’ı Kur’an’ı.
“İnsanlardan bazılarının dünya hayatına dair sözleri, senin hoşuna gider ve söyledikleri şeyler hakkında kalben samimi olduğuna dair Allah’ı şahit gösterir. Hâlbuki o, en azılı düşmandır. O, fırsatını bulduğu zaman, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, EKİNİ (GDO lu besinler) ve NESLİ (Genetiği değiştirilmiş sivrisinekler doğaya salınıyor.) ( https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53862381) (GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO) ((https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/252290)
yok etmeye çalışır. Allah, bozgunculuğu sevmez. Ona, ‘Allah’tan kork’ dendiği zaman, büyüklük gururu onu günaha sevk eder. Ona cehennem yeter. Orası, ne kötü bir yerdir!”[1]
O’na Allahtan ‘kork! dendiği zaman, büyüklük gururu onu günaha sevk edenler esas konumuz olmalı
Ekini (GDO’lu gıdalarla bozan, hayvan genetiği ile oynayıp hayvanlarında neslini bozan, insan neslini de clonidlerle, sentetik insanlaralar bozacak olan “büyüklük gururu”İLE “günaha sevk edilenler esas hedefimiz olmalı.
Saygılarımla…
Efendim! İlginize teşekkür ediyorum. Allah sizlerden razı olsun. Hadislerden örnek verildiği zaman, elbette o zamanın yaşantısından yani Hz. Muhammed’in (s.a.v.) söylediklerinden örnek verilir. Ayrıca söylediğiniz ayeti, zaten yukarıda açıklamıştım. Benzeri daha çok ayet var. Dediğiniz gibi bu ayetleri, günümüzün şartlarına göre değerlendirmemiz gerekir. Günümüzde insanların kedi, köpek ve muhabbet kuşlarına gösterdikleri aşırı ilgi ise, İslâm kültürünü kaybedip Batı kültürüne sarılmamızdan kaynaklanmaktadır. Yine bu konular için, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) uygulamalarına bakmamız gerekir. Kur’ân bilinci ve sünnete dayanan güzel ahlak, en önemli olan şeylerdir. Saygılarımla.