Kur’an-ı Kerim, muhatabı olan insanı her konuda iyiye ve güzele yöneltmeyi hedeflemekte ve ona dünya ile ahiretin huzur, saadet ve mutluluğunun yolunu göstermektedir. Bu gaye ile insanın yaşadığı hayatın bütün cephelerinde onun mutluluğuna katkı sağlayabilecek temel ilke ve kaideleri ortaya koymaktadır. Bu kaideler de insanın Allah, insan ve kâinattaki diğer varlıklarla olan ilişkilerini düzenlemektedir. İnsanların dini ve beşeri bilgilerinin ana kaynağı durumunda olan Kur’an-ı Kerim, özet olarak Allah’a samimi bir şekilde inanmayı, O’na içtenlikle ibadet etmeyi ve dürüst bir hayat sürdürmeyi emretmektedir. Dürüstlük, tüm tabiata ve insanlara karşı olmalıdır. Sosyal hayatın her alanında insanların hakkına, hukukuna riayet etmek, güzel ahlakı yaşamak, hak ve adaletten ayrılmamak, Kur’an-ı Kerim’in ana hedeflerindendir. O, insanlara kurtuluş yolunu göstermektedir. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’in ikinci ve en uzun suresi olan Bakara Suresinin baş tarafında şöyle dile getirilmektedir:
ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
“İşte içinde kuşku olmayan bu Kitap, muttaki/Allah bilincinde olan insanlar için bir hidayettir, yol göstericidir.”[1] İnanan insan, sosyal hayatının her alanında, Allah’a, insanlara ve tabiata karşı olan görevlerinde ona göre hareket etmelidir.
İnsanlar bu kaidelere uygun hareket etmedikleri, zulüm, fuhuş, israf ve ahlaksızlık toplumda yağın hale geldiği zaman, sosyal hayat sarsılmaktadır. Bu gibi durumlarda insanların birbirlerine olan güveni kalmamakta, toplumun manevi yönü alt üst olmaktadır. Bu gibi durumlarda Yüce Allah, o toplumları zelzele, sel, hastalık ve benzeri çeşitli afetlerle helak etmektedir. Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde, toplumların helaki bu şekilde dile getirilmektedir. Bu konuda bilgi veren ayetlerden bazı örnekler şöyledir:
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِن قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواْ وَجَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ
“Muhakkak ki biz, sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve peygamberleri kendilerine açık deliller getirdikleri halde inanmadıkları için, helak etmiştik. Biz, suç işleyen topluluğunu böyle cezalandırırız.”[2]
وَإِذَا أَرَدْنَا أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُواْ فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيراً
“Biz bir kenti/ülkeyi, medeniyeti mahvetmek istediğimiz zaman, o kentin servet ve nimetle şımarmış ileri gelenlerine emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız. Onlar, orada bozuk gidişler sergilerler, yoldan çıkarlar. Böylece o kent/ülke, medeniyet helak olmayı hak eder. Biz de onları yerle bir ederiz.”[3]
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
“Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı? Kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bir baksınlar. Onlar, kendilerinden daha güçlü, kuvvetliydiler. Onlar, kendilerinden daha çok toprağı işleyip imar etmişlerdi. Peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemişti. Fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi.”[4]
Kur’an-ı Kerim’de daha pek çok ayette toplumların helaki hakkında bilgi verilmektedir. Yaşanan deprem, sel, yangın ve benzeri afetlerin nedenlerini bilimsel olarak yorumlamak ve ona göre bazı sonuçlara varmak mümkündür. Bilim inkâr edilemez. Her şeye bilimsel açıdan bakıp değerlendirmek ve mutlaka ona göre değerlendirmek gerekir. Ancak işin manevi yönünü de unutmamak icap eder. Kur’an-ı Kerimde haber verildiği gibi zulüm, inkâr, ahlaksızlık, fuhuş ve benzeri kötülüklerin toplumun maddi manevi çöküşünde etkili olduğunu unutmamak gerekir.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
[1] el-Bakara 2/2.
[2] Yûnus 10/13.
[3] el-İsra 17/16.
[4] er-Rûm 30/9.