Kur’an’ın iniş sırasındaki daha ilk ayeti ile Allah’a iman etmemiz yanında Evren’i araştırmamız ve ilim yapmamız istenmiştir.
‘Alak-1. Oku, her şeyi yaratan/halk eden Rab’bin adıyla.
Rum-56 ve Fatır-28. ayetlerde de önce, yaratılmış olan bütün yaratılanlarda gizlenmiş halde bulunan yaratma bilgileriyle ilgili ilim yapmamıza değinilmiş, ilim temelli iman etmeye ise daha sonra dikkat çekilmiştir.
Rum-56. İlim verilenler ve iman sahipleri ise konuşanlara dönüp; “Gerçek şu ki! Siz Allah’ın her şeyin yazılı olduğu kitabı gereği, son diriliş gününe kadar kaldınız. İşte bu, son diriliş günüdür. Fakat siz hesap vermek üzere olan bu diriliş ve toplanmayı reddedip duruyordunuz ve bilmezden geliyordunuz” diyerek onlara gerçeği hatırlatacaklar.
Fatır-28. Aynı şekilde insanlar, yabani hayvanlar, evcil hayvanlar da çeşit çeşit renklerdedir. İşte bütün bunları araştırıp, gizli bilgilerine vakıf oldukları için, kulları arasında Allah’ın varlığını ve gücünü gereği gibi kavrayan, aşırılıklara sapmayan ve içtenlikle iman eden ancak bilim adamlarıdır/ulemalardır. Ve gerçek şu ki Allah, üstündür ve bağışlayandır/Aziz’dir ve Gafur’dur.
Fatır-28. Ayette Evren kitabını okuyan ve araştırma yapan ilim adamları için “Ulema” tanımı yapılmıştır.
Yine anlayarak okuyup öğrenelim ve öğrendiklerimize uyalım diye biz beşerlere/insanlara gönderilen Kur’an ile, kendilerine Evren ilmi verilenlerin Kur’an’da bildirilenlere çok daha kolay ve bilinçli olarak inanacakları da bildirilmiş ve bize yol da gösterilmiştir.
Sebe-6. Kendilerine ilim vermiş olduklarımız, Rabbinden Peygamber’e indirilen Kur’an’ın gerçek/hak olduğunu bilirler, ayrıca onları üstün ve tek hamd/teşekkür edilecek olan Allah’ın bildirdiği muhkem/değişmez ana kurallara uymak olan doğru yoluna yönelttiğini de mutlaka fark ederler.
Gösterilen bu yol, iniş sırasına göre ilk Sure olan ‘Alak Suresi’nin ilk ayeti ile işaret edilmiş, fakat bizler bu işareti 14 asırdır bir türlü anlamadık ve bilimde, dolayısıyla da Evren biliminin biz insanlara verilmiş olmasından faydalanmayıp maalesef oldukça geri kaldık.
Prof. Atay bu konuda şu saptamayı yapmaktadır: (İmana dayalı bir ilim, bir cemaatin militanlık ilmi olur ve ideolojik istismara kaynak teşkil eder. Cemaat çerçevesini ve sınırını aşamaz, genel ve Evrensel bir karaktere ve özelliğe sahip olmayacağı için yayılamaz. İmanın herkese seslenmesi için ilme, bilgiye dayanması şarttır.
Tabi, ilimdeki bu geri kalmışlığımız, imanımızda da Allah’ın istediği içtenlik ve güçlülükte olmamızı engellemiştir diye düşünüyorum.
‘Alak suresinde Hz. Muhammed’e hitaben 2 defa “Oku” ve yine 2 defa “Öğret” ifadesi bulunmaktadır. Oku hitabının ilki Evren Kitabı, ikincisi ise Kur’an’daki muhkem/değişmez ana kurallar bütünü olmaktadır. Çünkü birinci kitabın Evren Kitabı olduğunu iniş sırasında 87’inci sırada olan Bakara suresinin 31’inci ayetinden, ikinci kitabın da Kur’an olduğunu 97’inci sıradaki Rahman suresinin ilk 3 ayetinden anlıyoruz. İki defa Öğret ifadeleri ile yine anlıyoruz ki Allah, sadece okumayı, ilim yapmayı ve Kuran’ı anlamayı kabul etmeyip, mutlaka bu kitaplardan öğrenilenleri “Öğretmeyi” de istemektedir.
‘Alak-4. Ki O (Rabbin), kalemin yazdıklarıyla öğretmiş ve öğretendir. 5. İnsana bilmediklerini ve bilmesi gerekenleri öğretendir O.
Bakara-31. Sonra canlı-cansız evrendeki tüm yaratmış olduklarının bilgilerini Âdem’e öğretti /belleğine yükledi…
Rahman- 1. Allah, 2. Önce Kur’an’ı öğretti, 3. Sonra insanı yarattı.
Görülüyor ki, her 2 kitap da, Dünya Okulunun Öğrencisi olan Ruh kısmımızın hafızasına henüz Dünya’ya gönderilmeden önce yükleniyor ve bunları anlayarak okuyup öğrenmeye çaba göstereceğimize söz veriyoruz. Yine Kur’an’dan anlıyoruz ki, her 2 kitap, hangi ırktan ve hangi dinî görüşte olursa olsun, bütün Beşerlerin /insanların Ruh dediğimiz bilinçaltında bulunmaktadır. Ancak “Her beşer, nisyan/unutma ile maluldür” deyişinde olduğu gibi, annemizden doğduğumuz an ile başlamak üzere, bu kitapları ve uyacağımıza söz verdiğimiz diğer beş konuya (Allah’ın tek ilah olduğuna, tek insan nesli olduğuna, tek din olarak İslam dini olduğuna, Nefs derslerinden başarılı olacağımıza ve şeytanı düşman kabul edeceğimize) uyacağımıza yönelik anlaşmamızı unutuyoruz.
İlk kitabın okunuşu demek olan Evren ve Evrenin bir parçası olan İnsanın araştırılması ve bu konuda ilim yapılması öncelikli olmaktadır. Evreni araştırmanın ve bu kitabı okumanın, Kur’an kitabından önce olduğuna, hem Sebe-6 ve Mücadile-11. ayetler ile, hem de Hz. Muhammed’in bir sözü ile de dikkat çekilmiştir.
Mücadile-11. Ey iman edenler! Toplantılarda size (yeni gelenlere, yaşlılara veya ilimde ileride olanlara) “Yer verin” dendiğinde, yer verme anlayışını gösterin ki Allah da size rahatlık versin. Toplantı bittiğinde de size “Kalkınız” dendiğinde de kalkın. Şunu bilin ki, Allah içinizdeki gerçekten iman etmiş olanları destekleyecek ve kendilerine ilim verilmiş olanları ve bu uğurda gayret içinde olanları da derecelerle yükseltecektir. Çünkü Allah tüm yaptıklarınızdan/amellerinizden haberdardır.
Hz. Muhammed’in sözü: “Alim bir kişinin, vaktini sadece ibad etmenin şekilsel olanları ile geçirmekte olana üstünlüğü, ayın dolunay olduğu gecede, bütün öteki yıldızlara üstünlüğü gibidir-Kütubu sitte-4108).
Hz. Muhammed’in sözünden anlaşıldığı gibi, ilim ile uğraşan kişi, şekilsel ibad/kulluk etme yöntemleri olan Namaz, Oruç ve Haccı yerine getirip duran kişiden oldukça önemli olarak değerlendirilmektedir. Çünkü âlim, bilgisini aktarmak ve ürettikleri ile yaratılanlara fayda sağlarken, şekilsel olan ibad/kulluk etme yöntemlerini yerine getirenin ise faydalılığı sadece kendisi ile sınırlıdır.
Fatır-28 ve Nisa-162. ayetlere baktığımızda, Evrenin sahibi oluş, iman etmeden önce yer almakta ve bu âlimlerin Allah’a ve Ahrete imanlarının da daha içten olduğu vurgulanmaktadır.
Fatır-28‘e bakınız
Nisa-162. Ancak aralarından derin ilim sahibi olup gerçek müminliğe ulaşmış olanlar, hem Sana indirilene/Kur’an’a ve hem de senden önce indirilenlere inanırlar. Salâtı/topluma fayda sağlayacak faaliyetleri yerine getirirler ve servetlerinden zekât/devlete vergi olarak bir pay verirler/toplumu yararlandırırlar. Ayrıca Allah’a ve Ahret gününe de iman ederler. İşte bunlara karşılık olarak hayal bile edemeyecekleri bir ödül vereceğiz.
Dikkat edilirse Kur’an, Evren Kitabını, yani sadece Evren’i araştıranlara ilim adamı tanımlaması yapmaktadır.
Furkan-59, Fussilet-53-54 veAnkebud-43. ayetlerde, ancak Evren ilmi ile uğraşanların Kur’an’da verilen örnekleri anlayabileceği, Ankebud-49’uncu ayette ise Kur’an’da bildirilenleri benimsedikleri açıklanmıştır.
Furkan-59. Çünkü O çok güçlüdür ve gökleri, yeri ve aralarındakileri altı aşamada yarattıktan sonra Arş’taki merkezden hepsine egemen olandır. O’nun hakkında bilgi sahibi olmak istediğinde, ilim sahibi olanlardan sorup öğren.
Fussilet-53. Kur’an’ın gerçek olduğunu ve varlığımızın belirti ve belgelerini, hem kendi nefslerinin/vücutlarının mükemmelliğini anlayınca, hem de uzayı/evreni çözdüklerinde insanlara zaten göstereceğiz. Böylece Rabbin her şeyi kuşatmış olduğunu ve her şeyde bulunduğunu görmeleri/öğrenmeleri, onların iman etmeleri için yeterli değil mi? 54. Aslında insanlar Rab’lerini bulacakları konusunda bir şüphe içindedirler. Hâlbuki Allah, her şeyi bilgisi ve yönetimiyle kuşatmıştır ve dikkat eder, ilim yapıp araştırırsanız O’nun varlığını mutlaka fark edersiniz.
Ankebud-43. Biz bu örnekleri insanlar ders alıp yararlansınlar ve doğru yola yönelsinler diye veriyoruz. Ancak bu örneklerin ne demek istediğini, aklıyla düşünenlerden ve evren ile ilgili ilim/bilgi sahibi olanlardan başkası anlayamaz.
Ankebud-49. Gerçekte Sana vahiy edilenler, Allah’ın yarattıklarında gizlemiş olduğu bilgileri bulma ile uğraşan bilim insanlarınca içtenlikle benimsenen Allah’ın ayetleridir.
Kur’an’ın, gerçekliğine ve doğruya yönlendiren bir kitap olduğuna iman edenlerin özellikle ilim sahibi olanlar olduklarına Sebe-6. ayette de değinilmiştir.
Sebe-6. ayete bakınız
Çünkü Evren’i araştıran bilim adamlarının, belirledikleri bilgiler karşısında Allah’ın gücü konusunda bir görüşe vardıkları ve bunun üzerine de Allah’ı devamlı ve her an andıkları ve yaratılışı düşündükleri Al-i İmran-191. ayette açıkça belirtilmiştir.
Al-i İmran-191. Çünkü Evreni araştıran bu insanlar, ayaktayken/kıyam halindeyken, otururken veya yanları üzerine uzanmışken, sürekli olarak göklerin ve yeryüzünün yaratılışı, özellikleri ve iç yapıları hakkında düşünür ve araştırıcı bir gözle yaklaşarak Allah’ı anarlar ve “Ey Rabbimiz! İnanıyoruz ki Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen yücesin, Senin ve kurmuş olduğun düzen hakkında bizi yanlış yapmaktan ve ateş azabına düşmekten koru”
İşte Allah, ilim adamının bu önemine dayanarak kendisinin farkındalığı ve tanınması sıralamasında önce Allah kendi yarattıkları ile, sonra Melekler ve üçüncü sırada da adaletli İlim sahibi yer almakta ve bu konu Buruc-3, Furkan-59 ve Al-i İmran-18. ayetlerde açıklanmaktadır.
Buruc-3. Yarattıkları ile tek ilah olduğunu gösteren/şehadet edilen Allah’a ve O’nun gücünün farkına varmış olan diğer şahitlere/ilim sahiplerine andolsun ki/dikkatinizi çekeriz ki;
Furkan-59. Çünkü O çok güçlüdür ve gökleri, yeri ve aralarındakileri altı aşamada yarattıktan sonra Arş’taki merkezden hepsine egemen olandır. O’nun hakkında bilgi sahibi olmak istediğinde, ilim sahibi olanlardan sorup öğren.
Al-i İmran-18. Ey insanlar! Şunu da iyice bilin ki Allah eserleriyle, Melekler ve adalet ile doğruluktan ayrılmayan ilim sahipleri de elde ettikleri bilgilerle O’ndan başka ilah olmadığına şahitlik eder /ispatlar ve tasdik ederler. Çünkü her şeyden üstün ve her şeye hâkim olan O’ndan başka ilah yoktur.
İlk kitap olan Evren kitabı, çok sayıda bilimsel konu içerdiğinden ve her biri de ancak özelleşmiş araştırmacı kişiler istediğinden, bu kitap, her konuya yönelik meslek grupları gerektirmektedir. Dolayısıyla da ilk kitap bir meslek kitabı olmaktadır. İkinci kitap olan Kur’an’ın ise, belirli bir meslek grubuna değil, bütün insanlara, okuyup anlasınlar diye indirilmiş olduğu Kalem-52 Müddessir-6 ve İbrahim-52. ayetlerde bildirilmiştir.
Kalem-52. Oysa Sana indirmekte olduğumuz bu Kur’an, sadece bulunduğun topluma değil, tüm insanlık âlemlerine, anlayıp düşünecekleri, öğüt alıp benimseyecekleri ve onları Allah’ın dinine yönelsinler diye uyaracak olan apaçık bir ZİKR/ÇAĞRI/DAVET’TİR.
Müddessir-6. Bu arada Kur’an’ı tebliğ etmek ve Din denilen muhkem kuralları ve toplumuna özgü olan müteşabih/değişken yöntemleri anlatmak üzere yapacağın hizmetleri sakın kendine kazanç aracı kılma/meslek olarak yapma/bir menfaat bekleme,
İbrahim-52: İşte bu Kur’an, onunla uyarılsınlar, Allah’ın tek ilah olduğunu bilsinler, aklı olanlar iyice düşünüp öğüt alsınlar diye, tüm insanlara bir çağrıdır.
Hatta, sadece İnsan âlemlerine değil, ayrıca Cin âlemlerine de okuyup anlamaları ve içindeki muhkem/değişmez ana kurallara göre yaşamaları için indirilmiş olduğu Sad-87, Cin-1-2 ve Furkan-1. ayetlerde açıkça vurgulanmıştır.
Sad-87. “Bu anlattıklarımı içeren Kur ‘an, tüm âlemlere anlasınlar ve ona göre yaşasınlar diye bir çağrıdır/zikirdir”.
Cin-1. Ya Muhammed, insanlara de ki: Cinlerden bir topluluğun Kur’an’ı dinleyip, kendi aralarında şöyle konuştukları bana vahyolundu/bildirildi: “Biz, çok şaşırtıcı bir okuyuş, kitap/Kur’an’ın en acayip ve sözler dinledik. 2. Ve ondan dinlediklerimiz, bizim doğru ve yanlışı ayırt edebilmemizi sağladı ve o kitaba inandık. Artık bundan böyle de Rabbimize hiç kimseyi, asla ortak-şirk koşmayacağımıza and içiyoruz/söz veriyoruz”.
Zaman zaman bana sorulan sorulardan biri “Peki Kur’an niye indirilmiş?” olmaktadır. Dünya Öğrencisi olan Ruhumuzun hafızasına, Dünya’ya gönderilmeden önce 2 kitaptan başka, ayrıca Tek Allah’a iman edeceğimize, Tek insan nesli ve Tek dinin İslâm dini olduğuna, Şeytan’ı düşman kabul edeceğimize ve son olarak da Nefslerimizden olumlu olanları itidal düzeyinde uygulayacağımıza, olumsuzları ise öldüreceğimize, yani toplam 7 konu anlaşma yaptığımıza dair yükleme yapılıyor ve Dünya yaşamımızda bunlara uyacağımıza yönelik söz veriyoruz. Ancak Dünya yaşamımızda bu söz verişimizi unutuyoruz. İşte gerek bütün peygamberler, gerekse bütün vahiy sayfaları ile kitaplar, söz vermiş olduğumuz bu 7 konuyu hatırlatmak ve Nefs Derslerimize uyarsak başarılı olacağımız ve Din dediğimiz muhkem /değişmez ana kuralları anlayıp, öğrenip bunlara göre yaşamamız için gönderilmektedirler.
Şuara-196. Gerçek şu ki, bu bilgiler Senden önceki elçilerin kitaplarında da vardı ve o elçilerin kalbine de vahyi kendi ana dilleriyle indirmiştik.
Al-i İmran-3: Ey Peygamber! Sana kitabı, daha önce gönderilen kitapları onaylayıcı ve düzeltici olarak, gerçekle indirdik.
Bütün peygamberlere, sayıları farklı olmak üzere hemen hemen benzer Dinî kurallar olan muhkem /değişmez ana kurallar gönderilmiş, son kitap olarak da Kur’an’da, bu kurallar en son hali ile indirilmiştir. Maide-3’üncü ayet ile de İslâm adı verilerek Dinin artık Kur’an ile tamamlanmış olduğu vurgulanmıştır
Maide-3…..Ey iman edenler! Ben’den çekinin. Çünkü Ben bugün dininize son şeklini verdim, böylece din ile ilgili nimetimi artık sonlandırdım ve sizin için din olarak İslam‘ı tamamlayıp onayladım…
Bu nedenle de Allah Kur’an’ı tek hadis olarak kabul ettiğini bildirmektedir.
Mürselad-50. Peki, şirk koşan bu insanlar, artık bu Hadis’ten/Kur’an’dan başka neye inanacaklar ki?.
Bu bölümün ilk sayfasında olan Rum-56’ıncı ayete baktığımızda, ilim, imandan önce yer almaktadır.
Çünkü İlim adamının Allah inancı, Evren’in muazzamlığını anlamasına paralel olacak şekilde, farklı bir farkındalık ve hayranlık temellidir. Bu nedenle de iman etmiş olanının, birlikte Kur’an bilgisi de varsa, bu kişinin imanlılığı çok daha içten ve diğer bütün iman edenlerden çok daha güçlü demektir. Örneğin Einstein şu sözleri söyleyerek konuyu pekiştirmiştir: “Evrenin yapısını, bilimsel ve akılcı bir şekilde anlamak, insana en derin iman duygusunu verir”, “Bilim, insanı Allah’a götürür” ve “Dinsiz bir ilim, topaldır”.
Aynı paralelde görüş Sebe-6 ve Hac-54’üncü ayetlerde de bulunmaktadır.
Hac-54. Şeytanın vesveselerinin birer sınav aracı olduğunu bilen ilim sahipleri ise, şeytanın vereceği vesveselerine kanmayıp Kur’an’ın, Rablerinden gelen bir gerçek olduğuna iman ederler ve kalplerinde herhangi bir huzursuzluk da hissetmezler. Ve emin olsunlar ki Allah, iman etmiş ilim sahiplerini ve gerçekten iman etmiş bütün insanları, sıratın müstakıyma/doğru olan orta yola kesinlikle yönlendirir.
Sebe-6′ya bakınız
Bu duruma göre, Evren’i araştırmayan ile, Kur’an’ı anlamadan okuyan kişilerin imanlılık durumları çok güçsüz olur. Çünkü bunların inançları ve Din denilen muhkem /değişmez ana kuralları öğrenmeleri, ancak başkalarının dediği çerçevesinde olur. Al-i İmran-18’inci ayette Allah’ın varlığının şahidinin ancak ilim sahibinin olacağı açıklandığına göre, sadece Kur’an bilgisi olanların iman durumunun, Evren bilgisi olan ilim adamı/ulema kadar yeterli güçte olamayacağını da açıkça söyleyebiliriz.
Evren kitabının az olan önceliğinin önemini kavramış olan Kur’an ve Hz. Muhammed’e iman etmiş olanlar, bu sayede ilime önem vermişler ve 1100’lü yıllara kadar ilimde öncü olmuşlardır. Ancak Nizamülmülk’ün kurduğu medreseye rektör olarak atadığı Gazali’nin Kur’an kitabını Evren kitabının çok önüne alması ile araştırma ve bilimle uğraşmadan uzaklaşma başlamıştır. Bunun paralelinde de “Akletme ve sorgulama”nın yerini eskilerin görüşlerini, fetvalarını ve icmalarını tekrarlayarak öğrenme ve bunları tekrarlayıp taklit etme, bilim diye görme ön plana çıkmaya başlamıştır. Böylece de Kur’an, bütün insanlara ve her kapasitedeki insanın anlayacağı açıklık ve kolaylıkta olan Kur’an, “Kur’an ilmi” ismi altında belirli bir grup ve bir meslek kitabı olmak üzere el konulmuş ve insanlardan uzak tutulmuştur.
Atatürk de Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galib’in bir sorusuna verdiği cevabında tek mirasının bilim ve akıl olduğunu açıklamıştır: “Ben, manevî miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir Dünyada, dinin asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkar etmek olur.).
Yukarıda belirtmiş olduğum ayetlerdeki ilimle ilgili Kur’an gerçeklerini ya bilmeyen, ya anlamayan veya önemsemeyip es geçenler tarafından ayrıca Evren kitabını araştırma ve ilim yapmaktan uzaklaşılmıştır. Kur’an’ı zapt eden grup, konumlarını kuvvetlendirmek amacıyla, sanki din ve bilim karşıtmış gibi, Kur’an gerçeğinin aksine bir yargı da oluşturmuşlardır.
Halbuki dinin, Allah’ın koyduğu Evrensel ve zaman üstü kurallarla uğraşan bilimle çatışması söz konusu edilemez. Çünkü bilimsel buluşlar, olmayan bir bilginin keşfi değil, ilahî Evrensel bilim kitabından sadece bir kısım bilginin açıklamasını yapmaktır (Al-i İmran-190: Göklerin, yerin yaratılmasında ve gece ile gündüzün birbirini izlemesinde aklını işletenler ve ilimle uğraşanlar için yararlanacakları bilgiler ve alınacak dersler bulunmaktadır). Diğer bir ifade ile gerek din, gerekse bilim her ikisi de Allah’tan olduğuna göre çelişmeleri zaten düşünülemez. Eğer bunlar arasında bir çelişki söz konusu oluyorsa, bu ya bilimsel hatalardan veya din adına hatalı ve eksik bilgiye dayanan yorumlar yapan, ilaveler veya uydurma kurallar üreten sözde din adamlarından olmuş veya bilim henüz Kur’an mesajlarının açıklamaları seviyesinde değildir. Yoksa bu çelişki dinin kendisinden olmamıştır. Bu nedenle Allah kaynaklı olmaları nedeniyle dinin ve bilimin vatanı, geliş kaynağı, bilimi üretenin rengi veya ırkı, cinsiyeti söz konusu olamaz. Hz. Ali’nin dediği gibi “Bana bir harf öğretenin, kulu kölesi olurum” sözünde öğretenin cinsiyeti veya milliyeti belirtilmemiş, ayrıca kul-köle olacak kadar minnet duyma, yiyecek veya giyecek verene değil, bilgi öğretene olmaktadır.
Şu anda bilim ve teknoloji ileride, dine dayalı manevî düzey ise geriden gelmektedir. Önümüzdeki yıllarda dinî inançta bir uyanma/kıyam etme sürecinin hızlanması ile bu iki düzey paralel aşamaya gelecektir. Sonuçta bilim adamları, uzay teknolojilerindeki ilerlemeler ve Evren bilgileri ile bir nevi Allah’ın varlığına gökyüzü bilgileri aracılığıyla inanacaklarken, din adamları ve tüm insanlar da ellerini açıp dua ettikleri Allah’ı gökyüzünde aramayı bırakıp içlerinde/içyüzlerinde bulmaya, farkında oluş bilincine varacaklardır diyebiliriz. Diyebiliriz ki Atatürk’ün “Muasır medeniyet ” tanımlamasından kast ettiği, teknolojik maddî düzey ile manevî düzeyin aynı önemde oluşları demek olacaktır.
NOT: NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN Tercümesi”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLANA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM” ve “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”
1 yorum
Einstein dediniz, beni kaybettiniz. Einstein inanç noktasında en fazla agnostik denilebilecek biri, hatta o noktada bile tek ve yarattıklarından ayrı bir tanrı inancı yok. Cemmatçilerin çok sevdiği Einstein’ın uydurma bilmem ne teorisi gibi olmuş sözleriniz.