Yunanca kökenli hegemonya kelimesi, sözcük olarak tahakküm, boyunduruk, egemenlik, baskı ve benzeri anlamalara gelir. Terim olarak hegemonya, bir devletin, ülke ya da kentin, başka devlet, ülke ya da kentlerin üzerinde egemenlik kurmaları, onları herhangi bir yol ile boyundurukları altında bulundurmalarıdır. Hegemonyanın kurulması, baskı ve şiddetle sağlanabildiği gibi, ideolojik, kültürel, siyasal, iktisadi ve benzeri yollarla da sağlanabilir.
Hegemonya denilen başkalarını egemenlik altına alıp onların üzerinde tahakküm kurma olayı, insanlığın başlangıcından bu yana hep insanlar arasında yaşanmıştır ve günümüzde de dünyanın çeşitli yerlerinde sürmektedir. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Kur’ân’ın haber verdiğine göre bu sebeplerin başında, varlıktan şımaran mütref,[1] diğer bir ifade ile mele’[2] denilen kişilerin hali gelmektedir. Varlıktan şımaran, güç ve egemenlik zehirlemesi neticesinde hak, hukuk ve adalet ilkelerini hiçe sayarak insanlar arasında ayırım yapan zalimlerin hali, bunun açık bir örneğidir. Bütün peygamberlerin, bütün kutsal kitapların ve bütün inanç sistemlerinin hedefinde güzel ahlak, iyilik, tüm insanlar, hatta tüm varlıklar için hak, hukuk ve adalet düşüncesi bulunmaktadır. Fakat maalesef çok kere inançların içi boşaltılmakta, inançlar menfaat malzemesi olarak kullanılmaktadır. Bu sapmaların neticesinde gücü elinde bulunduran ama aydın/olgun insan olma özelliğini kazanamayan bazı insanlar, ellerindeki imkânları kötüye kullanarak hegemonyayı/tahakküm, baskı ve zorbalığı kullanmaktadırlar. Bunu, ancak gerçek anlamda insan olma erdemini kazanamayan psikolojik problem yaşayan insanlar yapar. Haliyle tahakkümleri altında yaşayan insanların da psikolojisi bozulmaktadır. Bu tür davranışlar, toplumların helakine, yok olup gitmesine sebep olmaktadır. Onun için hiçbir inanç sisteminde tahakküm, baskı ve şiddet tasvip edilmemiş, insan iradesine saygı gösterilmiştir. Bu tür baskı ve şiddetin, bir çeşit terör olduğu kanaatindeyim. Çünkü terör, kelime olarak baskı ve şiddet anlamındadır. Adam evde kadına karşı baskı ve şiddet kullanıyorsa, yaptığı bir çeşit terördür. Kardeş kardeşine karşı baskı ve şiddet kullanıyorsa, yaptığı bir çeşit terördür. Hangi makamda bulunursa bulunsun gücü elinde tutan amir, egemenliği altındaki insanların arasında ayırım yapıyorsa, insanların tabii haklarını engelliyorsa, hak hukuk ve adaleti hiçe sayıyorsa, yaptığı bir çeşit terördür. Bütün bunlar ve benzeri davranışlar, baskı, şiddet, tahakküm ve hegemonyanın neticesidir. Bu tür olayların önlenmesi için, ciddi ahlaki eğitime ihtiyaç vardır. Bu da ailede başlar. Çünkü aile eğitimi çok önemlidir. Bu anlamı ile hegemonya, yani baskı, şiddet ve insan iradesini engelleyen her türlü terör, tüm inanç sistemlerinde yasaklandığı gibi, İslam’ın temek kaynakları olan Kur’ân ve sünnette de yasaklanmaktadır. Örnek olarak bazı ayet ve hadislere yer vermek istiyoruz.
Dünyanın her yerinde Cuma günlerinde Cuma namazından önce okunan hutbenin sonunda şu ayet okunmaktadır:
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Kuşkusuz Allah, adaleti, iyiliği ve akrabalara yardımı emreder; ahlaksızlığı, kötülüğü ve haksızlığı yasaklar; ders alasınız diye size vaaz eder/öğüt verir.”[3]
Bu ayet, Müslümanların en çok okudu ayettir. Maalesef bu ayet, bugün için Müslümanları en uzak oldukları ayettir. Çünkü eğer Müslüman geçinenler bu ayette işaret edilen hususlara riayet etseler, aralarında toplumsal uzlaşı ve barış kendiliğinde meydana gelecektir.
Allah’ın iradesi her şeyin üstündedir. O, insana da irade hürriyetini vermiştir. İnsanlar, inançlarından ve yaptıkları davranışlar nedeni ile Allah tarafında sorguya çekilecektir. Biz insanları inançlarından dolayı sorgulamayız. Aşağıdaki ayette Allah’ın insana bu irade hürriyetini verdiğini haber verilmektedir:
وَلاَ تَسُبُّواْ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ فَيَسُبُّواْ اللّهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍ كَذَلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِم مَّرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“Allah’tan başka şeye tapanlara/taptıkları şeye sövmeyin ki, onlar da düşmanlıklarından dolayı cahilce Allah’a sövmesinler. Çünkü Biz, her topluma kendi yaptıklarını iyi göstermişiz. Sonra onlar Rablerinin karşısına dönecekler. O, onlara yaptıklarını haber verecektir.”[4]
Bu ayette haber verildiği gibi herkes kendi sevdiği kültürünü hür bir irade ile yaşama hak ve hürriyetine sahiptir. Buna karşı çıkmak, Allah’ın Kur’ân’da tanıdığı bu hakkı reddetmek demektir. Hz. Muhammed (s.a.v.) de hadislerinde kendimize arzu ettiğimiz her türlü iyiliği, hak ve hukuku, adaleti, tüm insanlara tüm insanlara tanımamızın gerektiğini haber vermiştir:
“Kendi nefsinize istediğinizi kardeşinize istemedikçe, iman etmiş olamazsınız.”[5] “Kendi nefsinize istediğinizi tüm insanlara istemedikçe, Müslüman olamazsınız.”[6]
Ona göre kendimize yapılmasını istemediğimiz olumsuz bir hegemonyanın başkalarına da yapılmasını istememeliyiz, yapmamalıyız ve tasvip etmemeliyiz.
Belki bazı arkadaşlar benim bu görüşüme katılmayacaklar amma, bugün için Müslüman geçinenlerin, özellikle yetki sahibi olanların, biraz gayrı Müslimlerden ders ve ibret almalarını gerektiğine inanıyorum.
İslam barıştır, kardeşliktir, mutluluktur, huzurdur, saadettir, toplumsal uzlaşıdır. Bu da ancak Allah’ın insanlara tanıdığı tabii hakları tanımak, her konuda tüm insanlara eşit bir şekilde davranmak, insanlar arasında ayırım yapmadan hak, hukuk ve adaletle hareket etmenin neticesinde sağlanabilmektedir. Buna uygun hareket etmeyenlerin Müslüman geçinmeleri ve İslam’dan bahsetmeleri, kendilerini kandırmaktan başka bir şey değildir.
Her türlü olumsuz hegemonyadan, baskı, şiddet, tahakküm ve maddi manevi terörden uzak, toplumsal uzlaşı ve barışın yaşandığı bir dünya dileği ile!
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] Mütref hakkında geniş bilgi için bkz. Nurettin Turgay, “Kur’ân’da Mütref Kavramı,” Bilimname, Sayı: XII, ‘007/I, Kayseri 2008, s. 75-99.
[2] Mele’ hakkında geniş bilgi için bkz. İbrahim Çelik, “Kur’an’da Mele’ Terimi, Peygamberler ve Onlara Uymak İstemeyenler”, UÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1, Bursa 1986, s. 75-83.
[3] en-Nahl 16/90.
[4] el-En’âm 6/108.
[5] Müslim, İman, 71, 72; Buhari, İman, 7; Tirmizi, Kıyame, 59; Nesai, İman, 19,33; İbn Mace, Mukaddime, 9; Darımi, Rikak, 29; İbn Hanbel, III, 176, 177.
[6] Tirmizi, Zühd, 2; İbn Mace, Zühd, 24; İbn Hanbel, II,310; III, 473; IV, 70,77.
2 yorum
Fikrinize sağlık Kıymetli Hocam. İnsanlığın en büyük rehberi Kur’an-ı Kerim’i doğru anlayabilmek, doğru anlatabilmek ve hayatımıza geçirebilmek, kurtuluşun, dünyevi ve uhrevi saadetin anahtarıdır. İslâm alemi olarak bunu başaramadık. Uykudan uyanıp bunu sağlayabilmek temennisiyle saygılar sunarım.
Sayın Hocam! Sizlere çok teşekkür eder, selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. Gayr-ı Müslimlerin bugüne kadar Ku’ân’dan çok yararlanmış olduklarına inanıyorum. Fakat bugün İslâm aleminde Müslüman geçinenlere Kur’ân’ı doğru bir şekilde anlatıp onları uyardığınız zaman, suçlu oluyorsunuz. Çünkü bunların çoğunun önceliği, para, makam ve menfaattir. Müslüman geçinenler Allah’ın rızasını her şeyin önünde tutmadıkça ve ona göre Kur’ân’ı öğrenip ilke ve prensiplerine uygun hareket etmedikçe, dünya ve ahireti kaybetme rezilliğinden kurtulamayacaklardır. Saygılarımla!