Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Bu yazımızda infak kavramını kısaca tanıttıktan sonra, onu Kur’ân çerçevesi dahilinde değerlendirmeye çalışacağım.
Harcamak, tüketmek, başkasını beslemek, birine nafaka verip onu geçindirmek ve benzeri çeşitli anlamlara gelen infak, İslam literatüründe malı Allah yolunda harcamak demektir. Ancak infak, geniş anlamlı bir kavramdır ve sadece mal ile sınırlı değildir. İhtiyacı olana, ihtiyaç duyduğu şeyi vermek de infaktır. Aç insanı doyurmak infak olduğu gibi, cahili bilgilendirmek, yol sorana yolunu göstermek, şefkate muhtaç bir çocuğun yüzüne gülümseyip başını okşamak da birer infaktır. Acıkmış bir kediye yiyecek, susamış bir köpeğe su vermek de birer infak sayılmaktadır. Bütün bunlar, İslâm ahlakının güzelliklerindendir. Maldan infak, farz, vacip ve sevap gibi kısımlara ayrılmaktadır. Zekât, nezir gibi ibadetler farz, fitre vacip ve diğer çeşitli harcamalar ise sevap olan infak türlerindendir.
İnfak kelimesi, Kur’ân’da 111 yerde geçmektedir ve hemen hemen her yerde mal harcama anlamında kullanılmaktadır. Burada bütün bu ayetlerin üzerinde durmak mümkün değildir. Bakara suresinin 261-267 ayetlerinde infak hakkında çeşitli bilgiler özet halinde verilmektedir. Bu ayetlerin meali şöyledir:
“Mallarını Allah rızası için infak edenlerin / harcayanların durumu, yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir buğday tanesinin durumu gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, hüküm ve hikmet sahibidir. Mallarını Allah rızası için harcayıp sonra da yaptıkları bu iyiliği başa kakmayanların mükâfatları, Rableri katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah çok zengindir, çok yumuşak davranandır. Ey inananlar! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak sureti ile boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde bir az toprak bulunan, şiddetli bir yağmur yağdıktan sonra da çırılçıplak kalan bir kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. Allah, inkârcı kavmi hidayete erdirmez. Sadece Allah rızasını elde etmek ve kendi iç dünyalarında mutmain olmak için mallarını harcayanların durumu, yüksekçe bir tepede bulunan, şiddetli yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin durumu gibidir. Ona şiddetli yağmur isabet etmezse bile bir çiğ, bir çisenti ona yeter. Allah, yaptıklarınızı hakkı ile görendir. Herhangi biriniz ister mi ki, kendisinin altından ırmaklar akan, içinde her çeşit meyvesi bulunan, hurmalardan ve üzümlerden oluşan bir bahçesi bulunsun. Fakat kendisine ihtiyarlığın gelip çattığı, zayıf ve küçük çocuklarının bulunduğu bir durumda, o bahçesine ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin? İşte Allah, düşünesiniz diye size ayetlerini böyle açıklıyor. Ey inananla! Kazandıklarınızın iyi olanlarından ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan Allah rızası için harcayın / infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız kötü şeyleri hayır diye vermeye kalkışmayın ve muhakkak ki Allah’ın, hiçbir şeye muhtaç olmadığını, kendisine yettiğini ve övülmeye layık olduğunu bilin!” (Bakara 2/261-267).
Bu ayetlerde dile getirildiği gibi infak, sadece Allah rızası için yapılmalıdır. Bu gaye ile yapılan infakın Allah yanındaki değeri, kat kat fazladır. Allah, kendi rızası için yapılan sadakanın karşılığını, hem dünyada hem de ahirette ziyadesiyle verecektir. Sadaka sadece mal ile yapılan harcama değil. Söylenen güzel bir söz ve bağışlama gibi şeyler de, aynı zamanda mal harcama gibi bir sadakadır. Allah’a ve ahiret gününe inanan insanlar, hiçbir hareketlerinde, özellikle infakta insanlara karşı riya ve gösterişte bulunmazlar. Çünkü İslâm ahlakında ölçü Kur’ân ve sünnet, gaye Allah’ın rızasıdır. Riya ve gösteriş için yapılan infakın ve her türlü ibadetin, Allah yanında hiçbir değeri yoktur. Ne yaparsak yapalım, Allah rızası için olmadığı takdirde boşa gider. İnanmayan inkârcı insanlar, insanlara karşı riya ve gösterişte bulunurlar. Ayrıca bu ayetlerde dile getirildiği gibi, Allah rızası için infakta bulunurken malımızın kötüsünden değil, iyisinden vermemiz gerekmektedir. Kendimize layık görmediğimiz şeyi başkasına infak niyeti ile vermemeliyiz. Bununla beraber, bu ayetlerde işaret edilen diğer bir husus ise Allah rızası için birine bir şey verdikten sonra onun başına kakmamalıyız. Başına kakıp onun ruh dünyasını rencide ettikten sonra, bu infakın ne değeri kalır! Yukarıda yazdığımız gibi Kur’ân’ın pek çok yerinde infak hakkında bilgi verilmektedir. Kur’ân’a göre iyilik, sadece ibadet etmek değil, aynı zamanda bununla beraber fakirlere maddi yardımda bulunup infakta bulunmaktır. (Bakara 2/177).
Hz. Muhammed (s.a.v.), çeşitli hadislerde infak ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur. O, insanın infaka kendi şahsından ve aile bireylerinden başlamasının gerektiğini şöyle dile getirmiştir: “İnfaka önce kendinden, sonra nafakası senin üzerine vacip olanlardan başla.” (Buharî, Zekât, 18, Nafakât, 3; Müslim, Zekât, 41; Tirmizî, Zekat, 38, Zühd, 32; Nesâî, Zekât, 51, 53, 60). Hz. Muhammed (s.a.v.) burada, insanın önce kendi şahsi ihtiyaçları için ve ondan sonra bakmakla mükellef olduğu annesi, babası, eşi ve çocukları için harcamada bulunmasının gerektiğini dile getirmiştir. Bu da İslâm’ın ortaya koymuş olduğu güzel ahlakın en önemli hasletlerindendir. O, başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur: “Sen, Allah rızası için harcadığın nafakadan dolayı ecir alırsın. Hatta yemek yerken, eşine yedirdiğin lokmadan da ecir alırsın.” (Buhârî, Merdâ, 16; Muvatta, Vasiyet, 4).
Müslüman geçinen her kişinin, mal harcamada ölçülü olması, her konuda olduğu gibi bu konuda da ifrat ve tefritten uzak durması gerekir. Özellikle Allah rızası için harcamadan çekinmemesi ve bu konuya önem vermesi gerekir. Bu, İslâm ahlakının önemli güzel hasletlerinden biridir. (İnfak hakkında geniş bilgi için bkz. Nurettin Turgay, Kur’ân’da Mal Kavramı, Fecr Yayınevi, Ankara 2006, s. 141).
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.