Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Kelime olarak insan, akıl ve fikir sahibi olan, birbirleriyle yakınlık sağlayıp kaynaşan, konuşarak anlaşan, canlı varlık, âdemoğlu, beşer, olgun kişi ve benzeri anlamlar için kullanılmaktadır.
Bugün için insanlar, kendilerinden çok uzak olan uzaydaki varlıkların yapısını incelemeye çalışmakta, fakat kendi biyolojik ve psikolojik yapılarından büyük ölçüde hala habersiz bulunmaktadırlar. Bu nedenle bu makalemizde, insan hakkında bazı bilgiler vermeye çalışacağız. Önce Kur’ân-ı Kerim’de insanlar hakkında bilgi veren ayetlerden bazıları üzerinde duracağız.
“Muhakkak ki Biz, âdemoğullarını/insanları keremli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Onları, güzel ve temiz olan yiyeceklerle rızıklandırdık ve onları, yaratmış olduğumuz varlıkların birçoğundan üstün kıldık.” (İsra 17/70).
Bu ayette geçen keremli kılmaktan gaye; güzel biçim, temiz mizaç ve üstün kabiliyetler vermek suretiyle şereflendirmek demektir. Çünkü Yüce Allah, insanlara akıl ve fikir yürütme, yorum yapma, düşünme, konuşma, okuma ve yazma gibi kabiliyetleri vermektedir. Aynı zamanda O, insanlara güzel ahlak ve benzeri farklı nimetleri vererek onları diğer varlıklar arasında üstün kılmaktadır. Bu ayette özet halinde anlatılan bu nimetler, Allah’ın sadece insanlara verdiği has özelliklerdir. Bu özellikleri, insanların dışındaki varlıklarda göremiyoruz. İnsanların bu nimetlerle donatılmış olmaları ve diğer varlıklar arasında bu derece üstün bir şekilde yaratılmış bulunmaları, kendi arzu, istek ve iradeleri ile değildir. İnsanlarda bulunan bu özellikler, sadece Allah’ın onlara bir lütuftur. İnsanların bu şekilde çeşitli güzel özelliklerle diğer varlıklar arasında üstün bir şekilde yaratılmış olmaları, Kur’ân’ın başka yerlerinde de anlatılmaktadır.
“İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emin, güvenli beldeye ant olsun ki Biz, insanı en güzel bir biçimde yaratıyoruz. Sonra da onu, aşağıların aşağısına düşürüyoruz. İman edip dürüst yaşayanlar, bu aşağılananların dışındadır. Onlar için kesintisi olmayan bir ödül olacaktır.” (Tîn 95/1-6).
Bu surede dile getirildiği gibi insanlar, en güzel nizam, tertip, şekil ve surette yaratılmaktadırlar. İnsanlar, hem fiziki hem de psikolojik yönden en güzel biçimde yaratılmaktadırlar. Hayvanların bir kısmı yüzüstü sürünerek ve diğer bir kısmı da dört ayaküstüne yürüyerek yaşarken, insanlar bunlardan farklı olarak en güzel bir biçimde iki ayaküstünde dimdik durup yaşamaktadır. Hayvanlar, yiyeceklerini gagaları ile veya benzeri şekillerde elde edip yerken, insanlar ellerini kullanarak yemektedirler. Ayrıca insanların manevi yöndeki üstünlükleri, kâinattaki varlıkları sevk ve idare ederek onlardan yararlanmalarıdır. İnsan olmanın bilincinde olan, ona göre hareket ederek temiz bir inançla tüm insanların tabi haklarına saygı gösteren kişiler, Allah’ın yarattığı varlıklar arasında en üstün dereceye ulaşmakta ve en büyük şerefi kazanmaktadırlar. Hatta bu bilinçle hareket eden insanların dereceleri, meleklerin derecelerinden bile üstün olmaktadır.
Bununla beraber, aynı surede takip eden ayetlerde insanların “esfel-i safilin”e, yani aşağıların aşağısına döndürülmeleri anlatılmaktadır. Bu döndürülme olayı, maddi ve manevi olarak değerlendirilmektedir. İnsanlar yaşlandıkça vücut hatları bozulmakta, dirençleri azalmakta, yüzleri buruşmakta, derileri sarkmakta, dişleri dökülmekte, bedenleri güçsüzleşmekte ve hayat kendileri için çekilmez bir hale gelmektedir. Manevi yönden ise insan olma bilincine eremeyen, diğer insanlara insanca davranmayan, insan haklarını hiçe sayıp çeşitli zulüm ve haksızlıklarda bulunan insanlar, yaptıklarının neticesi olarak aşağıların en aşağısına düşmektedirler. Bunun neticesi olarak, dünyadaki durumları ne olursa olsun, hayvanlardan daha aşağı bir dereceye düşmekte ve Allah tarafından çeşitli cezalarla cezalandırılmaktadırlar. Kanaatimizce insanın bu sefil hali, maddi olmaktan ziyade manevi ve ahlakidir. Çünkü bu ifadenin ardından gelen ayetlerde inancı sağlam, insan olma bilincine varan, ahlakı güzel ve yaşayışında dürüst olan insanlar, bu kötü derecelere düşenlerin dışında kabul edilmektedirler.
Bununla beraber insanlar, birçok ayet ve hadislerde uyarılmakta, insan olma onur, şeref ve ahlakı elde ederek ona göre yaşamaları istenmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadiste herkese şöyle seslenmiştir: “Kesin olarak bilin ki Rabbinizin üzerinizde hakkı vardır, nefsinizin üzerinizde hakkı vardır ve ehlinizin üzerinizde hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ödeyiniz.” (Buhârî, savm, 51, edeb, 85; Tirmizî, zühd, 64). Buna göre insan olma bilincine sahip olan her kişinin, Allah’a, kendi şahsına ve başta aile bireyleri olmak üzere tüm insanlara karşı olan vazifelerini hakkı ile yerine getirerek meleklerden daha üstün bir dereceye ulaşma gayreti içerisinde bulunmalıdır. Yüce Allah, tüm insanları bu konuda bir imtihana tabi tutmak için yaratmaktadır. Bu konuda insanları uyaran ve onlara önemli mesajlar veren bazı ayetlerin mealleri şöyledir:
“Muhakkak ki biz, sizi korku, açlık ve mal, can ile meyvelerden eksiltmek gibi herhangi bir şeyle sınayacağız. Sabırlı davrananları müjdele.” (Bakara 2/155).
“Her canlı ölümü tadacaktır. Biz, sınamak üzere sizi kötü ve iyi şeylerle karşı karşıya getireceğiz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya 21/35).
İnsanlar, bu imtihan sahnesinde en büyük düşman olarak nefisleri ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Çünkü her insan, yapı itibarı ile kötülüğe meyyal olan nefis duygusunu taşımaktadır. Bir peygamber olmasına rağmen Yusuf (a.s.), kendi nefsi hakkında şikâyetçi olmuş, nefsini savunamayacağını ve nefsinin kötülüğe meyyal olduğunu dile getirmiştir:
“Ben, nefsimi savunamam/temize çıkarmaya çalışamam. Çünkü nefis, daima kötülüğü emretmektedir. Ancak Rabbimin merhameti bizi nefse karşı korumaktadır.” (Yusuf 12/53).
Yüce Allah Şems suresinde, surenin başından itibaren çeşitli şeylere yemin ettikten sonra, nefsine hâkim olup onu çeşitli kötülüklerden koruyan insanların kurtuluşa ereceklerini, nefsine hâkim olamayan, onu kötülüklerden korumayan ve ona tabi olan insanların da zarara uğrayacaklarını haber vermektedir:
“Güneşe, aydınlığına, onu izlediğinde aya, onu ortaya çıkardığında gündüze, onu bürüdüğünde geceye, göğe, onu bina edene, yere, onu yayıp döşeyene, nefse, onu düzenleyene, sonra da ona kötülüğü ve iyiliği ilham edene ant olsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa erecek, onu kirleten ise kaybedecektir.” (Şems 91/1-10).
İnsanoğlu aklını kullanarak nefsini terbiye edip eğitirse, insan olma bilincine vararak herkese insanca muamele ederek dürüst bir hayatı sürdürürse, Allah’ın övdüğü şerefli bir varlık olma özelliğini kazanır. Aksi takdirde insan, hem dünyada ve hem ahirette kötü bir duruma düşer.
Her şeyden önce insan olma, insan olma bilincine varma ve herkese insanca davranma duygusu dileği ile!
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.