Arapça bir kelime olan israf, herhangi bir işte haddi aşma, aşırı gitme, normalin dışına çıkma ve benzeri anlamları ifade etmektedir. Sosyal hayatta istinasız her konuda meşru ve makul olanı aşmak, israf olarak değerlendirilmektedir.[1] Din bu tür israfı tasvip etmediği gibi, akıl da asla israfın her çeşidini reddetmektedir. İsraf kelimesi, değişik lafızlarla Kur’ân-ı Kerim’in pek çok yerinde çeşitli konularda aşırı gitme anlamında kullanılmaktadır. Örneğin Kur’ân, israfı şirk, küfür ve zulüm gibi ifadelerle de anlatmaktadır. Burada, konumuzla ilgili birkaç ayet ve hadisi örnek olarak ele alacağız:
يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
“Ey insanoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin. Yiyin, için; fakat israf etmeyin. Muhakkak ki Allah, israf edenleri sevmez.”[2] Buna göre her insanın sosyal hayatta, gösterişe girmemek şartı ile imkânları dâhilinde temiz ve güzel güzel giyinmesi, Allah’ın emrinin gereğidir. Ancak her şeyde olduğu gibi, bu konuda da aşırıya gitmemek ve israfa girmemek gerekir. Başka bir ayette Yüce Allah, insanlara hitap ederek onlara çeşitli nimetleri verdiğini hatırlatmakta, onlardan yararlanmalarını, fakirlere zekâtlarını vermelerini, ancak asla bunlardan yararlanmada israfta bulunmamalarını emretmektedir. Ayetin sonunda da Allah’ın israf edenleri, aşırıya kaçanları sevmediğini tekrarlamaktadır:
وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفاً أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُواْ مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُواْ حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
“Dalları yukarıya bağlanmış asmaları, yerlere yayılan bağları, meyveleri çeşit çeşit hurmalarla ekinleri, birbirine benzeyen benzemeyen zeytin ve narı yaratan, sadece Allah’tır. Meyve verdiği zaman her birinin meyvesinden yiyin ve mahsulünü topladığınız zaman hakkını/zekâtını verin. İsraf etmeyin! Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.”[3]
Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde insanlara aşırılıktan uzak durmayı emreden Yüce Allah, harcamada da ifrat ve tefritten uzak durmayı, hem israftan hem de cimrilikten kaçınmayı vurgulamaktadır:
وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَاماً
“Onlar, harcadıklarında ne israf edenler ne de cimrice davrananlardır; ama ikisi arasında orta yol tutanlardı.”[4] Daima bu ölçü ile hareket etmeyi emreden Allah, daima dürüst olup Allah bilinci ile hareket etmeyi, her dönemde Allah tarafından gönderilen peygamberlere itaat ve etmeyi ve aşırı giden müsrifleri dinlememeyi emretmektedir:
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ
“Allah bilincine varın, O’nun peygamberine itaat edin ve israf eden/aşırı gidenlere uymayın.”[5] Tüm kitap ehline hitap eden Yüce Allah, dinde bile aşırı gitmemeyi, Allah hakkında yalnız gerçekleri söylemeyi emretmektedir:
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ وَلاَ تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقِّ
“Ey Kitap ehli! Dininizin sınırlarını aşmayın ve Allah hakkında yalnız gerçeği söyleyin!”[6] Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünneti, Kur’ân’ın tefsir ve açıklaması durumundadır.[7] O, ahlakı, sözleri, fiil ve davranışları ile Kur’ân’ı yaşamıştır; gerektiğinde insanlara açıklamalarda bulunmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.), bu ayetin açıklaması istikametinde dinde dahi aşırılıktan kaçınmayı emretmiş ve bu konuda aşırı gidenlerin helak olduğunu haber vermiştir:
“Söz ve fiillerinde/din işlerinde aşırı gidenler, helak olmuşlardır.”[8]
“Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri, dinde aşırılıkları helak etmiştir.”[9]
Ona göre tüm konularda, dinde bile aşırılıklardan uzak durmak, orta yolu takip etmek gerekir. Müslümanın ölçüsü bu olmalıdır. Hz. Muhammed (s.a.v.) denizin kenarında bile abdest alırken, suyu gereğinden fazla harcamamayı tavsiye etmiştir. Haliyle denizin kenarında abdest alırken fazla su kullanmak, denizin suyunu eksiltmez. Ancak bu bir ölçüdür. Deniz suyu kadar malımız olsa dahi, onu harcamada aşırıya gitmemek ve israfta bulunmamak gerekir. Dini kaynaklar israftan kaçınmayı emrettiği gibi, akıl ve bilim de israfın doğru olmadığını, ondan kaçınmanın gerektiğini, her konuda aşırılıktan kaçınmanın gerektiğini ortaya koymaktadır.
Çeşitli sitelerde okuduğumuza göre, kendi ifadelerine göre Prof. Dr. Saffet Solak, Amerika’da Yüksek Lisans yaptığı sıralarda şöyle bir olayı yaşamıştır: Amerika’da master yaptığım yıllarda, çalıştığım üniversitenin yemek salonu açık büfe şeklindeydi. Herkes dilediği yemekten istediği kadar alabiliyordu. Yemekhanenin kapısında, “Take what you need. Eat what you take.” (Yiyeceğin kadar al, aldığını da ye) diye yazmakta idi. Bir gün aynı masada yemek yediğimiz Çinli bir arkadaşı, tabağında kalan son pirinç tanesini almaya çalışırken görünce dayanamadım. Denemek için dedim ki:
“Bir pirinç tanesi için neden bu kadar uğraşıyorsun? Bırak tabakta kalsın.” Çinli arkadaşın verdiği cevap çok düşündürücüydü:
“Her Çinli bir pirinç tanesi israf etse, Çin nüfusu ile çarp bakalım, kaç ton pirinç yapar? Biz kalabalık bir ülkeyiz, israf etme lüksümüz yoktur” dedi. Yine denemek için dedim ki:
“Şuanda Çin’de değil, Amerika’dasın. Tabağında bırakacağın pirinç tanesi Çin’i değil Amerika’yı zarara uğratacaktır.” Bu sözlerim karşısında güldü ve şöyle dedi:
“Yaşadığım ülke olan Amerika’yı bu şekilde zarara uğratmak, onurlu bir davranış olmaz.”
Çinli arkadaşı bu onurlu davranışından dolayı tebrik ettim ve düşüncesini paylaştığımı söyledim. İslâm dininin bu konudaki, “Yiyiniz içiniz, fakat israf ermeyiniz. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez” buyruğunu açıkladım. Çok hoşuna gitti. Tam o sırada, Ürdünlü Müslüman bir tanıdık, tabağındaki yemek artıklarını çöp sepetine boşalttı. Bunu gören Çinli arkadaş Ürdünlüyü göstererek:
“O Müslüman değil mi?” dedi.
O kadar üzüldüm ki, ne diyeceğimi bilemedim…
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] Halil b. Ahmed Ebû Abdirrahman el-Ferâhîdî, “sarefe”, Kitâbu’l-‘Ayn, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz., s. 516 vd.; Cemaluddin Muhammed b. Mukerrem İbn Manzûr, “sarefe”, Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1994, IX, 189 vd.
[2] el-A’râf 7/31.
[3] el-En’âm 6/141.
[4] el-Furkan 25/67.
[5] eş-Şura 26/151, 152.
[6] en-Nisa 4/171.
[7] Muhammed Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Mufessirûn, Dâru’l-Erkâm, Beyrut tsz. I, 32.
[8] Müslim, ilim, 4, hadis no: 7/2670.
[9] Nesai, hac, 217.