Arapça bir kelime olan “istişâre”, güzelliği ortaya çıkarmak, petekten bal toplamak ve benzeri anlamlara gelen “şevere-yeşvuru: şâre-yeşûru” fiilinden türemiş biri isimdir. “İstişâre”, kelime olarak fikir sorma, danışma demektir. İnsanlar arası istişare olayı, çok eskilere dayanmaktadır. Örneğin Mezopotamya’da milattan önce üç bin yıl öncelerinde meclis geleneği mevcuttu. İstişare, her zaman insanlar için fayda sağlayan sosyal bir olgudur. Bu nedenle “istişare” ve aynı kökten türeyerek birbirlerine yakın anlamlar ifade eden “şûra”, “meşveret”, “muşâvere” ve benzeri kelimeler üzerinde çok durulmaktadır.[1]
Kur’ân-ı Kerim’de “istişâre” kelimesi geçmemektedir. Ancak onun fiil kökünden türemiş dört kelime geçmektedir.[2] Fakat danışma, görüş alma mefhumu Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde yer almaktadır. Örneğin Kur’ân’da başarılı bir devlet yöneticisi olarak haber verilen Sebe Kraliçesi Belkıs hakkında ibretli bilgiler verilmektedir. Hz. Süleyman’ın (a.s.) mektubu Kraliçe’ye geldiği zaman, o, halkın ileri gelenlerini toplamış ve aralarında şu konuşma geçmiştir:
قَالَتْ يَا أَيُّهَا المَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْراً حَتَّى تَشْهَدُونِ قَالُوا نَحْنُ أُوْلُوا قُوَّةٍ وَأُولُوا بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً وَكَذَلِكَ يَفْعَلُونَ وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ
“Kraliçe, ‘Ey ileri gelenler! Bu konuda bana görüş bildirin. Çünkü ben, siz yanımda olmadıkça, hiçbir işe kesin olarak karar vermem’ demişti. Onlar, ‘Biz, güçlü kimseleriz ve çok zorlu savaşçılarız. Yine de söz senindir. Kararını sen ver’ demişler. Bunun üzerine Kraliçe, şöyle devam etmiştir: ‘Muhakkak ki hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı ifsat edip harap ederler. Oranın halkının şerefli olanlarını zelil ve perişan ederler. İşte onlar, böyle davranırlar! Ben ise, onlara hediye ile bir heyet göndereceğim ve elçilerin ne gibi bir haber ile döneceklerini bekleyeceğim’ demişti.”[3]
Allah, bu ayetlerde Müslüman olmadığı halde istişaresi ile üstün zekâ ve feraseti ile halkını idare eden, toplumsal uzlaşı ve barışı sağlayan bu kadını örnek olarak göstermekte ve bir nevi övmektedir. Süleyman Ateş, Sebe’ kraliçesi ile ilgili bu ayetleri yorumlarken, onun hakkında şöyle bir yorumda bulunmuştur:
“O, Sebe kavminin başında bulunan bir kraliçedir, yani o bir kadındır. Ayetlerin söz geliminden, bu kraliçenin, zeki olduğu, toplumu iyi yönettiği, fevrî davranışlarla insanları felâketlere atmadığı anlaşılmaktadır.”[4]
Allah boşuna bu ayeti göndermemiştir. Her ayette olduğu gibi, bu ayette de çeşitli mesajlar vardır. Nasibi olan, bu ayetlerden ders ve ibret alır.
Önemine binaen Kur’ân-ı Kerim’de bir sureye “Şûrâ” ismi verilmiştir. Bu surenin 38. ayetinde “şûrâ” kelimesi geçmektedir. Bu surenin kapsamında Allah’ın varlığı, birliği ve ahiret hayatının varlığı anlatılmaktadır. Bu surenin 38. Ayetinde ve bu ayetin öncesinde Allah’ın sevdi, salih kulların özellikleri sayılmaktadır. Bu özelliklerinden biri de şöyledir:
وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ
“Onlar, işlerinde birbirleri ile danışırlar.”[5] Yüce Allah bu ayette, istişare ile hareket edenleri övmektedir. Ayrıca Yüce Allah Kur’ân’da, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) dünya işlerinde işin erbabı olan kişilere istişarede bulunmayı tavsiye etmiştir. Onun bu tavsiyesi, her zaman için tüm insanlara yönelik olarak gerekli görüldüğünde durumlarda geçerlidir.
وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ
“İş konusunda onlara danış.”[6] Bununla beraber Yüce Allah,
فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
“Eğer bilmiyorsanız, ilim ehline/bilenlere sorun”[7] diyerek, bilmediğimiz konularda işin uzmanına danışmayı, istişarede bulunmayı emretmektedir. Ona göre sosyal hayatta bizi ilgilendiren tüm konularda, ehil olan kişilere istişarede bulunmamız icap eder. Hz. Muhammed (s.a.v.) de çeşitli hadislerde bu konuya işarette bulunmuştur. Dini olsun, dünyevi olsun, tüm konularda bilen kişilere danışmamız, bize yarar sağlamaktadır. Ehil olmayan kişilere danışmamız ise, bize zarar getirmektedir. Ana hedef, daima insanlara iyilik ve yarar sağlamaktır. Ona göre iyiliği yakalamak için gerekli istişarelerde bulunmayı ihmal etmemek icap eder.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] İstişare hakkında geniş bilgi için bkz. Halil b. Ahmed Ebû Abdirrahman el-Ferâhîdî, “şevere”, Kitâbu’l-‘Ayn, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz., s. 499 vd.; Hüseyin b. Muhammed er-Rağıb el-İsfahânî, “şevere”, el-Müfredât fî Garibu’l-Kur’ân, Kahraman Yayınları, İstanbul 1986, s. 39y vd.; Cemaluddin Muhammed b. Mukerrem İbn Manzûr, “şevere”, Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1994, IV, 434 vd.
[2] Muhammed Fuad Abdulbaki, “şevere”, el-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz., s. 391.
[3] en-Neml 27/32-35.
[4] Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, VI, 399.
[5] eş-Şûrâ 42/38.
[6] Alu İmrân 3/159.
[7] en-Nahl 16/43.