“Oku!” emri ile başlayan Kur’ân’ın ilk nazil olan ayetlerinde, şu mesajlar verilmektedir: “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir alak’tan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. Ki O, kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretendir.” (Alak 96/1-5).
Bu mesajlarla başlayan Kur’ân, insanlığı, insan olarak eşit görmektedir. Kur’ân, dolayısı ile İslâm ilkelerine göre bir aileyi başka bir aileden, bir soyu başka bir soydan, bir milleti başka bir milletten veya bir kabileyi başka bir kabileden üstün görmek mümkün değildir. Yüce Allah, bir ayette bu konuda mealen şu bilgileri vermektedir:
“Ey insanlar! Muhakkak ki Biz sizleri bir erkekle bir kadından yarattık. Sizi milletler ve kabileler halinde kıydık ki birbirinizi tanıyasınız. Muhakkak ki Allah katında en değerliniz, en çok takva sahibi olanınız/dürüst olanınızdır. Muhakkak ki Allah, her şeyi bilir ve her şeyden haberdardır.” (Hucurât 49/13).
Bu ve benzeri ayetlerde bildirildiği gibi, insanlar insan olarak eşit yaratılmakta, hiç kimsenin doğuştan başkalarında üstünlüğü düşünülmemektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) de, veda hutbesinde, “Muhakkak ki cahiliyenin bir geleneği olan imtiyazlar kaldırılmıştır” diye buyurarak bu konuda açıklamada bulunmuştur. (Buhârî, Ḥac, 132, Meġāzî, 78; Müslim, Ḥac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56, 61; Tirmizî, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, 10; İbn Mâce, Menâsik, 76, 84). Böylece o, İslâm’a göre imtiyazlı insanların olmadığını ve insanların, insan olarak eşit olduğunu haber vermiştir. Ancak insan, ayette haber verildiği gibi takvası yani dürüstlüğü ile kendisini farklı bir dereceye getirebilmektedir. Nitekim Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde de insanın kendi emeği ile diğer insanlara nazaran farklı/üstün derecelere yükselebilecekleri haber verilmektedir:
“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zumer 39/9). “Allah, sizden inananlarla kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.” (Mücadele 58/11).
Bu ve benzeri ayetlerde haber verildiği gibi insanlar arasında, fazilet ve ilim açısından farklılıklar vardır. Kur’ân, insanların kendi gayretleri ile elde ettikleri bu tür beşeri farklılıkları kabul etmektedir.
Buna göre her şeyden önce okumayı, ilimle meşgul olmayı emreden Kur’ân, insanların yaratılışta eşit olduklarını, ancak bazı kişilerin kendi gayretleri ile bazı liyakatleri elde ederek başkalarına nazaran daha ehil olma derecelerini kazanabildiklerini haber vermektedir. Olaya bu açıdan bakarak üniversitelerden, okumayı ve ilmi araştırmalarda bulunmayı ana hedef olarak seçmelerinin gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Artı, her kurumda olduğu gibi özellikle üniversitelerde eleman alımında cins, renk, din, etnik köken, siyasi düşünce, cemaat, tarikat ve benzeri açılardan asla ayırım gözetmemenin, Allah’ın emri olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Her daldaki atamalarda, liyakat ve ehliyetin mutlaka ön planda tutulması, yerine getirilmesi gereken bir zorunluluktur. Bunun aksine yapılan bir uygulama, insanların alın teri ile elde ettikleri ehliyet ve liyakatlerini hiçe saymak, hak ve adaleti ayaklar altına sermektir. Bu gün için üniversitelerde bu ilkelere uygun hareket ediliyor mu? Ben, 14 sene Diyanet İşleri Başkanlığında ve gerisi İlahiyat Fakültelerinde öğretim elemanı olmak üzere toplam 45 sene iki ay görev yaptım. Burada anlatmaya çalıştığım ilkelere uygun bir uygulamayı, hep hayal ettim. Hak etmediği halde şunun bunun referansları ile Doktorayı, Doçentliği, Profesörlüğü alan çok kişi gördüm. Asıl olan, Allah’ın Kur’ân’da haber verdiği referanslara uygun hareket etmektir. Unutmamak gerekir ki Allah, Rabbülalemin yani tüm âlemlerin rabbidir.
İslâmî ilimlerle ilgili pek çok önemli kaynak, ilk olarak kuruluşu on altıncı yüzyıla dayanan Hollanda/Leiden Üniversitesinde tahkik edilerek bilim dünyasına kazandırılmıştır. Bu kaynaklardan bazılarını şöyle sıralamak istiyoruz:
1 – Ebû Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî’nin (ö. 310/922), Târîhu’t-Taberî Târîhu’l-Umemi ve’l-Mulûk adlı tarih kitabı.
2 – Ebû Abdillah Muhammed b. Sa’d’ın (ö. 230/844), et-Tabakâtü’l-Kübra adlı eseri.
3 – İzzüddin Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Abdilkerim el-Cezerî İbnu’l-Esîr’in (ö. 630/1323), el-Kâmil fi’t-Târih adlı kitabı.
4 – Bir heyet tarafından İngilizce olarak hazırlanan ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkçeye tercüme edilerek yayınlanan İslâm Ansiklopedisi.
5 – Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hadislerinin toplanmış olduğu sahih sünnet kitaplarının bir bakıma anahtarı olarak kabul edilen el-Mu’cemu’l-Mufehres lî Elfâzi’l-Hadisi’n-Nebevî ya da daha yaygın adı ile Concordance et Indices de la Tradition Musulmane adlı hadis çalışması. (İhsan Süreyya Sırma, Yalan Dünyayı Adımlarken, Beyan Yayınları, İstanbul 1998, s. 126; M. Hamdi Zakzuk, Oryantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı, trc. Abdulaziz Hatip, Işık Yayınları, İzmir 1993, s. 55 vd.).
Neden İslâm alemindeki bir üniversitede değil de Leiden Üniversitesinde!..
İslâm âleminde üniversiteler, Kur’ân’ın emrettiği ilkelere uygun hareket etmedikleri müddetçe, yerlerde sürünmeğe mahkûm olmaktan kurtulamayacaklardır. Aynı zamanda, sıralamalarda daima dünya üniversitelerinin çok gerisinde olacaklardır.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.