Kelime olarak uyarmak, aydınlatmak, sakındırmak, bilgilendirmek, öğüt vermek ve benzeri anlamlarda kullanılan “va’z”, Türkçede vaaz şeklinde kullanılmaktadır. Terim olarak vaaz, işin ehli olan bir kişi tarafından dini veya ahlaki bir mesele hakkında yapılan bir çeşit hitabet türüdür. Vaaz etmenin amacı, dinleyen insanları sözlü ifadelerle dini ve ahlaki konularda aydınlatmak, onları bilgi sahibi kılmaktır. Bu konudaki esas gaye, insanların kalplerini huzura kavuşturmak ve onları hakka yöneltmektir. Daha çok camilerde yapılan dini konuşmalara, vaaz denmektedir. Vaaz edene vâiz denmektedir. İnsanlara doğru yolu gösterme, onları bilgilendirme anlamında vaaz ile beraber irşad, nasihat, davet, inzar, tebşir, emri bil maruf nehti anil münker, sohbet, hutbe ve benzeri kelimeler de kullanılmaktadır. Bu kelimelerin tümü, hemen hemen aynı anlamlar için kullanılmaktadır. Bu tür konuşmalar, çoğunlukla camilerde yapılmasına rağmen, zaman zaman camilerin dışında uygun görülen çeşitli yerlerde yapılmaktadır. Önemli olan husus, bu tür konuşmaların bilime, hakka uygun olması, çeşitli hurafe ve uydurmalardan uzak olmasıdır. İslâm dini açısından konuya baktığınız zaman, bu tür konuşmaların Kur’ân ve sünnet çerçevesi dahilinde yapılması gerekir. Özellikle Kur’ân’a ve akla/bilime uygun düşmeyen her türlü konuşma, kabul edilmemektedir. Bu tür konuşmaların, sadece Allah rızası için yapılması gerekir. Bu gibi konuşmaların, kişi veya kişilerin maddi veya manevi menfaatleri için yaapılması, insanlık, inanç ve ahlakla bağdaşmayan iğrenç bir davranıştır.
Bazı kişiler, vaaz denince konuyu hafife almakta, basit bir mesele imiş gibi değerlendirmektedirler. Zaman zaman bazı İlahiyatçı akademisyenlerin, Profesör geçinenlerin dahi, konuya tepeden baktıklarına, basit gördüklerine hatta alaya aldıklarına şahit olduğum için, bu makaleyi yazmayı düşündüm. Her şeyden önce şunu iyi bilmeliyiz ki, Kur’ân’da 25 yerde vaaz konusu gündeme getirilmektedir.[1] Yüce Allah Kur’ân’da, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ve onun şahsında inanan her kişiye, insanları Allah’ın yoluna hikmetli sözler ve güzel mevizeler yani vaazlarla davet etmeyi emretmektedir:
ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ
“İnsanları Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel mevizelerle/öğütle çağır.”[2] Konu ile ilgili başka bir ayet ise, şöyledir:
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Kuşkusuz Allah, adaleti, iyiliği ve akrabalara yardımı emreder; ahlaksızlığı, kötülüğü ve haksızlığı yasaklar; ders alasınız diye size vaaz eder/öğüt verir.” [3]
Bu ayette, dünya ve ahiretin düzenini sağlayan üç güzel şey olan adalet, ihsan/iyilik ve akrabalara yardımda bulunma emredilmektedir. Bunun yanında dünya ve ahiretin düzenini bozan üç kötü şey olan azgınlık, fenalık ve ahlak dışı şeyler de yasaklanmaktadır. Bu ayet, Cuma günlerinde dünyanın her yerinde Cuma namazından önce okunan hutbenin sonunda okunmaktadır. Ona göre bu ayet, Müslümanların en çok okuduğu ama en çok uzak olduğu bir ayettir. Çünkü Müslümanlar, sadece bu ayete uygun hareket etseler, birçok problemlerini halleder ve dünya milletleri arasında daha ileri bir düzeye gelirler.
Görüldüğü gibi bu ayetin sonunda, “Allah size vaaz ediyor, belki düşünür, ders alırsınız diye” denmektedir. Kur’ân’da yer alan bu ifadeye göre Allah, inanan tüm insanlara vaaz etmektedir. Allah’ın insanlara vaaz ettiğine dair bu tür ifadeler, Kur’ân’ın başka ayetlerinde de geçmektedir.[4] Ayrıca bir ayette, Allah’ın insanlara vaaz etmek için Kur’ân’ı indirdiği ifade edilmektedir.[5]
Hz. Muhammed (s.a.v.), kendisine indirilen Kur’ân ayetlerini sahabeye okumuş, gerektiğinde bu ayetleri okuyarak izah etmiş, bu vesile ile cemaate vaaz etmiştir. Onun insanlara vaaz ettiğine dair çeşitli rivayetler vardır. Hadis kaynaklarında, örneğin Buhârî’de, birçok yerde vaaz bapları düzenlenmiştir. Hz. Muhammed’den (s.a.v.) sonra zamanla vaaz eden, camilerde kıssa anlatan insanlar çoğalmıştır. Nitekim vaaz etme konusu, bir meslek haline gelmiş ve bu konuda çeşitli eserler yazılmıştır.
Tek tanrı inancına sahip olan dinlerde de vaaz etme kural ve kaideleri vardır. Ona göre vaaz etme geleneği, çok eskilere dayanmaktadır. Dünyanın çeşitli yerlerinde misyonerlik faaliyetlerinin yapıldığı bilinmektedir. Örneğin Yahudiler, Tevrat’tan, Hıristiyanlar da İncil’den bölümleri halka okuyarak açıklamaktadırlar. Bu faaliyetleri ile cemaatlerine vaaz etmiş olmaktadırlar.
Bugün için vaaz eden bir kişinin, sahasında bilgi sahibi olması, anlattıklarında samimi olması, halka karşı söylediklerini önce şahsında yaşaması ve benzeri özelliklere sahip olması gerekmektedir. Vaazda esas ölçü Kur’ân ve sünnet, gaye Allah’ın rızası olmalıdır. Vaazlarda dini duygular, hedefinden saptırılmamalıdır. Bu konunun, iyi niyetle işlendiği taktirde toplumsal eğitimde kullanılabileceği ve verimli olabileceği kanaatindeyim.
Günümüze kadar bu konuda çeşitli eserler yazılmıştır. Kur’ân çerçevesinde ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünneti bağlamında vaaz konusunda çeşitli Yüksek Lisans ve Doktora çalışmalarının yapılabileceğini düşünüyorum.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] Muhammed Fuad Abdulbaki, “veaze”, el-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz. s. 755.
[2] en-Nahl 16/125.
[3] en-Nahl 16/90.
[4] Bkz. en-Nisâ 4/58; en-Nûr 24/17.
[5] el-Bakara 2/231.