Öğrenci Ruh, dünya okuluna eğitime gönderilmeden önce görevlileri aracılığıyla Allah ile 7 konuda anlaşma yapıyor ve dünya yaşamı sırasında bunlara uyacağı sözünü veriyor (Allah’ın tek ilah, Allah’ın tek dininin İslam, insanların tek nesil olduğunu tanıyacağına, önce evren kitabını, sonrasında ise Kur’an kitabını anlamak üzere okuyacağına, Şeytan’ı düşman belleyeceğine ve Nefs derslerinden başarılı olma çabasında olacağına). Ve beraberinde de özgür iradesi ile karar verebilme ve sorgulayıcı akıl özelliği veriliyor.
Öğrenci Ruh’un dünya eğitiminde başarılı olmasını ve böylece de Dünya okulundan mezuniyetini sağlayacak olan bu nefs dersleridirler.
Kur’an’da daha iniş sırasında ilk ayet olan ‘Alak-1’nci ayetten başlamak üzere arada ve son ayetine kadar sadece Allah’ın kulu olunduğunu, onun dışında ise her ne olursa olsun insanın özgür iradeli, özgür görüşlü ve sorgulayıcı akıllı olduğu vurgusu yapılmıştır.
‘Alak-1. Oku, her şeyi yaratan /halk eden Rab’bin adıyla.
Bu ilk ayette, görünür ve görünmez haldeki her şeyi yaratanın tek ilah olan Rab olduğu ve Rab isminin, eskiden ve halen kullanılmakta olduğu gibi toplumda ileri gelen konumda olanlara ait bir ifade olmadığı, dolayısıyla da Allah’tan başkasına kulluk edilmemesi, özgür iradeli, sorgulayıcı akıllı olunması ve her işe Rab’bin adı ile yani“Bismillahirrahmanirrahim” denilerek başlanılması istenmektedir.
Kulluğun sadece Allah’a yapılması şartı Hud-26 ve Zumer-2 nci ayet gibi daha birçok ayette tekrarlanmıştır. Çünkü bir yaratılana kulluk konumu, kişinin özgür iradesini ve sorgulayıcılığını engelleyen bir girişimdir.
Hud-26. “Allah’tan başkasına sakın ibad /kulluk etmeyin. Ben, sizin, gelecek hesap gününde korkunç bir azaba uğramanızdan korkuyorum” demişti.
Zumer-2. Ya Muhammed! Hiç kuşkun olmasın ki Biz, bu Kur’an’ı Sana gerçek olarak /hak üzere indirdik ve Sen sadece bu Din’e /İslam’a göre Allah’a kulluk et /ibad edişini sadece O’na yap.
Daha sonra gelen Zumer-18’nci ayette de Kur’an’ın bildirdiklerini anlamak üzere aklını kullanan ve düşünenin ancak Allah’ın istediği doğru yola iletildiğine dikkat çekilmiştir.
Zumer-18. Çünkü bunlar aklını kullanan ve Kur’an’ın bildirdiği mesajları anlayıp düşünen kimselerdir. Bu nedenle de Allah’ın dosdoğru yola ilettiği /hidayete erdirdiği kimseler /ulül elbab /ilim adamları işte bunlardır.
Kehf suresinde Hz. Musa’nın bir ilâhî görevli ile olan yolculuğu, sorgulayıcı bir yaklaşımın olması gerektiği yönünde önemli bir örnektir.
Kişinin özgür iradesi ve sorgulayıcı aklı temeline dayanarak karar vermesi ve bir başkasına kul olmaması yönünde Kur’an’da ayrıca şu önerilere önem verilmesi istenmektedir:
- Mutaffifin-33 ve Muhammed-30’ncu ayetlerde, Peygamber dahil hiç kimseye imanı değerlendirme yetki ve yeteneğinin verilmemiş olduğuna değinilmiş, böylece hiç kimsenin inancına karışmama sağlanmış olunmaktadır.
Mutaffifin-33. Hâlbuki hiç kimse iman edenlerin imanlarını değerlendirmek üzere görevli kılınmamıştır.
Muhammed-30. Ya Muhammed! Eğer Biz isteseydik, bu münafıkları /ikiyüzlüleri yüzlerine bakarak tanıma özelliğini verir ve Senin onları kolayca fark etmeni sağlardık. Yine onları konuşma tarzları ve sözlerinden de tanırdın. Ey insanlar! Siz tanıyamazsınız ama, şunu iyice bilin ki, Allah tüm yaptıklarınızı /amellerinizi bilir.
- Yunus-99 ncu ayette de Hz. Muhammed’e sakın din konusunda hiç kimseyi zorlamaması ikazı da yapılmıştır. Dolayısıyla aynı ikaz biz inananlara da yapılmış demektir.
Yunus-99. Ya Muhammed! Eğer Rabbin isteseydi, yeryüzünde yaşayan insanların tümü inanırdı. Dolayısıyla insanları, iman etsinler diye ikrah edecek şekilde sakın zorlama.
- Yine Casiye-14 ve Furkan-58’nci ayetlerde Hz. Muhammed’e Peygamber olarak görevli olmasına karşın, yetkisinin sınırları hatırlatılmış ve böylece insanların dinî inanışlarına karışmaması ikazı da yapılmıştır.
Casiye-14. Ya Muhammed! İman etmiş olanlara söyle! İman ve inanç yönünden suçlu da görseler, insanlarla tartışmasınlar, onları hoş görsünler ve Benim yerime onları cezalandırmaya kalkmasınlar.
Çünkü Abese-7’nci ayette, Hz. Muhammed’e Kur’an’ı tebliğ edip, onunla öğüt verdiği halde, insanların uyup uymamasından kendini sorumlu tutmaması ve buna dayanarak bir nevi zorlama hatasına sapmaması da hatırlatılmıştır.
Abese-7. O kendini beğenmiş adamın, Senin bildirdiklerini kabul edip öğüt de alıp almamasından Sen sorumlu değilsin ki.
Hatta böylesi hatalar yapmasına yöneltebilecek kızmasının bile yanlış olacağı vurgusu da Kalem-48’nci ayette yapılmıştır.
Kalem-48. Ya Muhammed! Sen Rabbinin hükmünün /kararlaştırmış olduklarının gerçekleşmesine kadar sabır göster ve mücadelene devam et. Sakın balığın (Asur halkının) dostu (Yunus) gibi kendi halkına kızıp ülkeni terk etme hatasını yapma ve Sen de halkına kızıp onlardan uzaklaşma.
- Nisa-63’ncü ayette, Hz. Muhammed’e görüşleri nedeniyle kimseyle bozuşmaması önerisi yapılmıştır.
Nisa-63. Şuna emin ol ki, Allah böylelerinin kalplerindeki gerçek niyetlerini çok iyi bilir. Böyle bir şey ile karşılaştığında Sen yine onlarla mesafeli ol ve aldırma, ancak yine de onlara gerçekleri bildirmeye devam et ve onları etkileyecek güzel sözlerle hitap et.
Beyinde 100 milyar kadar sinir hücresi, 10 katı kadar da bunların sağlıklı çalışmalarında görevli olan destek hücreleri bulunmaktadır. Gerek sinir hücreleri ve gerekse destek hücreleri gruplar halinde ve ahenkli bir ortaklık düzeninde olan bir çalışma prensibi ile çalışırlar. Diğer bir ifade ile her grup kendi içinde özgürce karşılıklı danışma, tartışma ve birbirlerini sorgulayıcı yaklaşımlı görüş alışverişi ile sağlıklı birlikteliklerini sürdürür. Bu arada, grupça belirlenmiş olan her bir işlem için, grubun ortak çalışmasının organizasyonu için geçici bir sinir hücresi, orkestra şefliği gibi düzeni, homojenliği sağlama görevini yüklenir ve bu işin bitişi ile de şeflik görevi biter. Bunun herhangi bir baskı uygulaması, istediği gibi diğer sinir hücrelerini yönlendirme yetkisi yoktur. Çünkü grup içindeki bütün sinir hücreleri aynı konumdadır, aynı ortak görevlere sahiptirler ve aynı değerdedirler. Özgür iradeleri ve sorgulayıcı akılcı bir yaklaşımları ile alınacak kararda aynı durumdadırlar.
Beyindeki bu özgür irade ve sorgulayıcı akıl çalıştırma prensibi, Kur’an’da Şura-38’nci ayet ile önerilen ana prensiplerinden biridir.
Şura-38. Ayrıca onlar Rablerinin bildirdiği muhkem /değişmez ana kurallara uymak üzere gayret ederler, salâtı /sosyal yardımlaşma ve dayanışma toplantıları yerine getirirler, işlerini şura prensibi gereği aralarında danışarak /tartışarak çözerler ve kendilerine verdiğimiz imkânlardan muhtaçlara pay ayırırlar /infak ederler.
Görüldüğü gibi,Kur’an’da her bir toplumun ortak görüşte birleşme gayreti yanında, her konuyu da mutlaka aralarında danışarak, tartışarak birlikte çözmeye çalışmaları prensibini uygulamışlardır. Tabi bu sırada özgür iradeleri ile karar vermeleri ve sorgulayıcı akıllarını kullanmaları sonucu geçici olmak üzere seçimle belirlemiş oldukları idarecinin bu ortak kararı uygulaması yöntemi, en doğru yol olarak tavsiye edilmektedir.
Ezelî, ebedî ve her biri birer ibad etme /kulluğu ifade etme demek olan Kur’an’daki muhkem /değişmez ana kuralların canlı uygulayıcısı olan Hz. Muhammed, savaş ortamında bile bu danışma ve ortak bir karar oluşturma prensibini uygulamış ve Uhud savaşında peygamberliğini öne sürüp görüşlerini sahabelere dayatmamış, onlara danışmış, dinlemiş ve çoğunluğun görüşüne dayanarak hareket etmiştir. Çünkü Şura-38 gibi, Al-i İmran-159’ncu ayet ile de Peygamberin şura prensibini kullanması istenmiş ve böylece bu kuralın canlı uygulayıcısı da olmuştur.
Al-i İmran-159. Ey Peygamber! Savaşın (Uhud’un) o sıkıntılı anlarında, Allah’ın Sana verdiği rahmet sonucu, emrin dışında yerlerini terk edenlere ve sıkışınca kaçmaya çalışanlara yumuşak davrandın. Eğer onlara kalp kırıcı ve otoriter davransaydın, yanında kimse kalmaz ve ayrılırlardı. Onların davranışlarını hoş gör, Allah’tan bağışlanmaları için dua et ve yapılacak toplumsal işler hakkında onların da görüşlerini al. Ortak kararınızı belirleyince de Allah’a tevekkül edip /O’na güvenip uygulamaya geç. Çünkü Allah, O’na güvenip /tevekkül edip işe koyulanları ve gerekli çabayı da gösterenleri sever.
Müminlerin sayısının az olduğu dönemde, Hz. Muhammed, kadınlar dahil her mümin ile el sıkışarak toplumu idare etmek üzere liderlik seçimini gerçekleştirmiştir. Ki buna, halkın biat etmesi, diğer bir ifade ile özgür iradesi ve sorgulayıcı aklını kullanıp oy vererek idarecisini ve /veya idarecilerini bizzat seçmesi denilmektedir.
Feth-10. Ya Muhammed! Allah’ın adını vererek Seninle el tutuşup bağlılık sözü verenler /biat edenler, aslında Allah’a da bağlılık sözü vermiş olmaktadırlar. Dolayısıyla da Allah’ın eli, onların eli ile tutuşmuş ve bağlılık sözlerini almıştır. O bakımdan kim Allah adına verdiği sözden cayarsa, kendi aleyhine caymış olur. Her kim de Allah adına verdiği sözü yerine getirirse, mutlaka Allah ona büyük bir ödül verecektir.
Kaldığım yerden inşallah devam etmek üzere.
NOT: NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN Tercümesi”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLANA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL” ve “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”.
2 yorum
Kalem-48. Ya Muhammed! Sen Rabbinin hükmünün /kararlaştırmış olduklarının gerçekleşmesine kadar sabır göster ve mücadelene devam et. Sakın balığın (Asur halkının) dostu (Yunus) gibi kendi halkına kızıp ülkeni terk etme hatasını yapma ve Sen de halkına kızıp onlardan uzaklaşma
Bu ayette ”halkına kızıp ülkeni terk etme” diyor fakat peygamberlik görevi tüm dünya insanlarına dini yaymak deyilmiydi neden sadece kendi kaldığı ülkedeki insanları terketme diyor?
yani ilk sorumda belirtmek istediğim tam tersine halkına tebliğ buyurduktan sonra orada dini yayıp diğer ülkelere gidip dini yaymaya çalışması gerekmiyormu?