Kaldığım yerden devam ediyorum.
Kur’an’ın örneklediği ve Peygamberimizin uyguladığı idare şekli, aslında Cumhuriyet rejimi olmuştur. Diğer bir ifade ile Cumhurun, yani halkın uygun bulup kendi özgür iradesi ile seçtiği ve devleti idare etmek üzere geçici olarak görevlendirdiği vekillerini belirlediği rejimdir. Bu rejimde seçilen, görev süresi sonunda kendisini seçip görevlendirmiş halka görev sırasında yaptıklarını anlatır ve hesap verir.
Seçimle değil de güç ile gelen kişi veya bir grubun aşırı ve denetlemesiz, sadece kişisel yetkisine dayanan bir idare şeklinde (padişahlık, Müteşabih kurallar veya kanaate dayanan hükümler verilen başkanlıkta) ise diğer kişilerin tek amacı olur, o da bu kişi veya gruba yaranmak çabası. Bu yaranma çabası içinde olmak, beraberinde kişilerin özgür iradeleri ile ve herhangi bir baskı hissetmeksizin karar vermeyi, işini severek yapmayı, yaptığı işten zevk alma ve gurur duymayı engeller. İdarecinin etrafındaki kişiler ve halk, tek yetkili kişi veya gruba yaranmak uğruna aldatma ve göz boyamayı kendine prensip edinir. Zamanla kişiler düşünmeyen, bir görüşü tartışamayan, otoritenin her dediğini mutlak sayıp olduğu gibi kabul eden (Kur’an’ın açıkladığı gibi davarlaşmış) bir konuma gelirler. Çünkü otoritenin görüşlerine karşı gelmek yasaktır veya günahtır, belki de kurum veya vatan hainliğidir. Bu bireylerde eleştirel akıl ve sorumluluk olmayacağından öğrenme, bir şeyler üretme, yapıcılık ve hem kendine hem de topluma yararlılık uğraşları canlı ve yeterli olmaz.
Kalem-44, Müddessir-14, En’am-112, Ahkaf-35, Mearic-42, Ra’d-40 ve Münafikun-6’ncı ayetlerde Allah, Hz. Muhammed’e Kur’an’ın bildirdiklerinde görüş ayrılıklarında olanları cezalandırmaya kalkışmaması ve Allah-İnsan ilişkisini ilgilendirmesi nedeniyle kulu ile baş başa bırakması ikazını yapmıştır. Tabi aynı uyarı, bizlere de yapılmış demektir.
Kalem-44. Ya Muhammed! Böylesine bir hadisi /Kur’an’ı yalanlayacak /reddedecek ve kendi uydurdukları sözlere /hadislere uyacak olanları Bana bırak /Beni onlarla baş başa bırak. Onlara Sen herhangi bir karşılık vermeye kalkma. Çünkü Biz onları ummadıkları /bilemeyecekleri yerden yavaş yavaş azaba uğratacağız.
Çünkü Kur’an’a göre O’nu her okuyanın anlayamayacağı, ancak belirli özellikte olanların, anlayabileceği birçok ayette vurgulanmıştır.
Müddessir-56. Ancak şu da bir gerçek ki, Dünya eğitimindeki puan durumları uygun olmayan insanlar O’ndan /Kur’an’dan öğüt alamazlar ve dolayısıyla da takva sahibi ve af edilenlerden de olmazlar.
Bu açıklamalar ışığında, Kur’an’da bulunan ve DİN dediğimiz muhkem /değişmez ana kurallar bütününe iman edip etmeme konusu, insan-insan arası değil, Allah-insan arası bir konudur. Dolayısıyla insanlardan oluşmuş devletin de sadece Allah’ı ilgilendiren bu konulara karışmaması istenmektedir.
Zumer-23 ve Al-i İmran-7’nci ayetlere göre Kur’an iki türlü mesajlıdır.
Al-i İmran-7. Ey Peygamber! Allah’ın indirmiş olduğu bu kitabın bazı ayetleri muhkem özellikli, herkes tarafından açık seçik kolaylıkla anlaşılan ve kitabın anaları /temeli /ana iskeleti ve hedef hükümlerdir. Değişmez ve değiştirilemez ana kurallardır. Geri kalanlar ise müteşabih /çok anlamlı /değişken /benzeşik mesajlardır (Bunların bir kısmı İlâhî sistemle ilgili kelimeler, bir kısmı Evren bilgileri, bazısı da Muhkem kuralları gerçekleştirecek yöntemler). Kalpleri ve düşünceleri kötü niyetli olanlar, insanların arasına fitne sokmak ve kafaları karıştırmak için, çok anlamlı olan müteşabih /değişken araç mesajlara bile bile daha fazla önem verirler. Hâlbuki onların sembolik ve bilimsel özellikte olanlarının gerçek anlamlarını ise bir Allah, bir de “Ey Rabbimiz! Bildirdiğin ayetlerin hepsine inandık, hepsi Rabbimizdendir.” diyen, bilim adamları bilir. Ayetlerin bu ayırımını aklını kullanan, bu bilim ve düşünce sahiplerinden /ulul elbab’dan başkası anlayıp, düşünüp yapamaz.”.
Muhkem /değişmez ana kuralların, 226’sı yasaklar (haramlar) ve 214’ü Allah’ın bizden yapmamızı istedikleri (helaller) olmak üzere toplam 440 sayıda olduklarını belirlemiş durumdayım. İşte bu ana kuralları gerçekleştirmek üzere uygulanacak yöntemler, yollar, araçlar ise Müteşabih kurallardır ve bunlar Kur’an’ın ilk hitap etmiş olduğu ilk çekirdek topluma yönelik sosyo-ekonomik yöntemlerdir. İlk toplumdan sonra, Allah’ın tek dini olan İslam’ı kabul eden, fakat farklı uygulamaları olan toplumlara göre Müteşabih kurallar dinamik özellikleri paralelinde değiştirilmiş olarak uyarlanma durumunda kalmışlardır.
Bu duruma göre, içleri fesat olanlar Müteşabih kuralları da Muhkemler gibi değiştirilmez kabul eder veya toplumun değil de kendi menfaatleri doğrultusunda insanlara dayatma yolunu seçerler. Ki bu seçim, Kur’an’ın değil, Kur’an ile aldatanların şeriatı olmaktadır. Çünkü Kur’an’ın şeriatı, muhkem kurallardır.
Diğer bir ifade ile Muhkem kurallar, Kur’an’ın her zaman ve her topluma göre uygun ve değişmez, değiştirilemez ana kurallarıdır ve dikkat edilirse zaten bütün ülkelerin kanunlarında kanun maddeleri olarak da yer almışlardır. Din kuralı olarak değil.
Buna göre gerçek Cumhuriyet idaresinde, halka ait olan millî iradeye göre ve halkın özgür iradeleri ile sorgulayıcı akıllarına göre seçtiği TBMM başta olmak üzere, buna bağlı olarak oluşturulan görev kurulları, Kur’an’ın önermiş olduğu gibi birer şura (halkın oluşturmuş olduğu danışma ve karar verme) kurulu /ları olarak çalışırlar. Bu kurullar, Kur’an’ın yorumlara, kişi kanaatine dayanan ve Kur’an’ın ilk tebliğ edilmiş olduğu ilk çekirdek toplumuna hitap eden Müteşabih /değişken kurallarına ve yapılan içtihatlara dayanmaksızın, halk adına devleti idare etme yetkisini kullanırlar. Bu idarede, devletin Kur’an’daki Müteşabih kurallara değil, zaten değişken özellikli olan Müteşabih kuralların devlete uyması ve devletin işleyiş kurallarına, hukukuna ve yasalarına karıştırılmaması yanında, devletin kendini bunlara göre uyarlamaması da söz konusudur.
Temel hedefi insanın huzuru olan ve muhkem kurallar bütünü demek olan Din, ilahî kitabındaki sosyal içerikli dinamik Müteşabih mesajların zaman ve toplumlara olan değişkenlikleri sayesinde devletin işleyiş kurallarına kendini kolayca adapte edebilecek üstünlüklere ve özelliklere sahiptir. Dolayısıyla toplum düzeni, Kur’an’daki yoruma açık Müteşabih mesajları kurallaştırarak değil, Muhkemleri gerçekleştirmek üzere olacaktır.
Muhkem kurallar, hem dinin Anayasa kitabı olan Kur’an’daki kanun maddeleridir, hem de hukukçuların farkında olmaksızın ülke kanunlarında koymuş oldukları birer kanun maddeleridir. Müteşabihler ise Kanun maddeleri değil Kanun maddelerine ait yönetmeliklerdir.
Devlet, dinin değişken olan Müteşabih mesajlarına dayalı kurallara dayanarak insanları yönlendirmez ve “din kuralı böyle diyor” diye müteşabihlerin yorumlanmaları temelli yasaklayıcı kararlar almaz. Yine devlet kendi somut kurallarını, dinin bu müteşabihlerine göre değiştirip uyarlamaz. İnsanların özgürlüklerini, özgür iradeleri ile sorgulayıcı akıllarını kullanmalarını engelleme değil, kullanmalarına zarar verebilecek girişimlere karşı yasa ve yönetmelikler, önlemler alır.
Muhkem kuralları gerçekleştirmek üzere toplumun uygun bulmakta olduğu yöntemleri yönetmeliklerle belirler ve değişken olan müteşabihleri dayatmaz. İnsanların gerek muhkem ve gerekse Müteşabih dinî kurallara uyup uymamalarını ve dinlerini seçmelerini özgür iradeli ve sorgulayıcı akılları ile aldıkları kararlarına bırakır. Bu kuralın doğal sonucu olarak, hiç kimse ibad etmeye /Allah’a kulluğunu ifade etmeye, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Kişisel düzeyde kalan ve başkasını etkilemeyen ve rahatsız etmeyen sınırlar çerçevesinde olan dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz. İnsanın herhangi bir dini seçmesi, herhangi bir dinden olması, bulunduğu dinin icaplarını yapma veya yapmama ve dinini değiştirme, dininden çıkma özgürlüğü vardır.
Ayrıca hiç kimse devlet düzenini kısmen de olsa Müteşabih din kurallarına dayandırma amacı güdemez. İster Müslüman ister Musevi ve Hıristiyan, isterse putperest veya ateist olsun, toplumsal işlerde ve olaylarda kişiye ne kendi dinine göre ne de hükümette olan ekibin dinî görüşüne göre işlem ve muamele edebilir. Örneğin devlet işi ve mesaisi, dinî uygulamalardan olan namaz vakitlerine uyarlanmaz, fakat namaz vakitleri mesai saatlerine uyarlanabilir Ki böylesi bir uyarlama ile Kur’an’daki önemli kurallardan biri olan, “insanlara kolaylık kuralı” da uygulanmış olur.
Bu düzenleme, hakkın dağıtımında adaleti gözeten ve insanların birbirlerine olan haklarını gözeten Demokrasi rejimi de birlikte olmalıdır.
Bu açıklamaya göre Müteşabih kurallara dayandırılmayan Cumhuriyet ve Demokrasi birlikteliğinde, toplumsal suçları idarî otorite kovuştururken, din görevlilerinin oluşturduğu dinî otorite buna karışmaz. İdarî otorite de dinî yasağa karışmaz ve buna dayanarak yaptırımlar ve yasaklar koyamaz.
Devlet ancak inanç özgürlüğünün yanlış ve başkasına zarar verecek şekilde kullanılmasına yönelik bir suç unsuru tespit ettiğinde hukuksal yönden kovuşturur.
Bir aktivitede suç olmasa bile, yasak (haram) olan bir muhkem kurala karşı gelinme söz konusu ise, dinî yönden ancak günah işleme söz konusudur ve kişinin tövbe edip etmemesi ona kalmıştır. Yukarıda Kalem-44’ncü ayette belirtilmiş olduğu gibi Allah, Kur’an’da dinî inanca yönelik hiçbir ibad etme /kulluğunu ifade etme eksikliğinin izlenme ve cezalandırma görevini Peygamber dâhil hiçbir kişiye vermemiş, “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize” diyerek de inancı kişiye bırakmıştır.
Müddessir-14. Ve her şeyi onun için bol bol düzenlediğim kişiyi Benimle ilgili olan konularda Bana bırak, Sen Bana karşı olacak günahları, hataları nedeniyle karışıp aramıza girme.
Özgür iradeyi ve sorgulayıcı aklı olumsuz etkileme riski olması nedeniyle Allah, din kuralı koyucu olarak Kur’an dışında başka herhangi bir kitaba veya kaynağa itibar edilmemesi gerektiğine Kalem-37 ve Al-i İmran-103’ncü ayetlerde dikkat çekmiştir.
Kalem-37. “Yoksa sizi bu düşünce ve davranışa yönlendiren okuyup ders aldığınız bir kitabınız var da bu tutarsız hükümlerinizi ondan mı öğreniyorsunuz?”.
Al-i İmran-103. Birlik halinde Allah’ın ipine /tek ilahlı İslâm dinine ve son kılavuz ders kitabı /davet kitabı olan Kur’an’a, dolayısıyla Allah’ın tek dini demek olan muhkem /değişmez ana kurallara sımsıkı sarılın ve bu konuda anlaşmazlıklara saplanıp gruplara bölünmeyin.
Devlet, dinî kısıtlamalara girmezken, bu yasaklara uymaması nedeniyle başkalarına verdiği herhangi bir zarar veya huzursuzluk için, kişilere uygulanmak üzere ceza yasası koyar. Yani devlet, insanların din ve manevî düşünce özgürlüklerini olumsuz etkilenmemek üzere gerekli güvenceleri ve yasal önlemleri alır.
İşte Muhkem kuralların Devlet kanunlarında olduğu, fakat Müteşabih kuralların kesinlikle göz önünde bulundurulmadığı bu yaklaşım, Kur’an’ın da önerdiği bir prensiptir.
Yıllardır Laiklik “Din ile Devlet işlerinin ayrı olması” şeklinde yanlış tarif edilmektedir. Yukarıdaki Muhkem ve Müteşabih mesaj ikilisine yönelik açıklamalara göre Laikliğin gerçek tanımı “Devlet işleri ile Müteşabih kuralların ayrı tutulması” şeklinde olmalıdır.
Bu tanımlamada, Devlet işlerinin Muhkem ve Müteşabih bütün Kur’an mesajlarına /kurallarına göre düzenlenmesini isteyen aşırı bir yaklaşım nasıl kabul edilmezse, hem Muhkem hem de Müteşabih kuralları tamamen ret eden aşırı laiklik yorumlarına dayanan dine karşı olan bir davranış da kabul edilemez ve her ikisi de birer bağnazlıktır ve sömürüdür.
NOT: NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN Tercümesi”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLANA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL” ve “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”.
2 yorum
Yazınızda “Çünkü Kur’an’a göre O’nu her okuyanın anlayamayacağı, ancak belirli özellikte olanların, anlayabileceği birçok ayette vurgulanmıştır” ibaresi yer almaktadır. İlgili ayetleri kısaca belirtir misiniz lütfen.
Sayın Doğan bey
“KUR’AN’I ANCAK KİMLER DOĞRU ANLAR VE FAYDALANIR” başlığı ile kısmetse ileriki günlerde bu konuyu hem İnstagram’da , dolayısıyla YouTube’da bir programda, hem de Akademik Akıl’da bir yazı olarak ve tabi ayetler ışığında gündeme getireceğim. Çünkü “Ana dilleri Arapça olduğu halde o toplumlar neden Kur’an’a ters bir perişanlıkta? ” sorusuna çok sık muhatap oluyorum. Kur’an bunun nedenlerini çok net açıklıyor. Yerinde olan sorunuz nedeniyle kutlar, sağlıklı günler dilerim.
Yerinde olan sorunuz nedeniyle kutlar, sağlıklı günler dilerim.