Hz. Sâlih, Semud kavmine gönderilen Yüce Allah’ın elçilerinden bir elçidir. O, kavmini tevhide, kulluğa ve takvâya davet etmiş, ama halkın çoğunluğu bu uyarılarını dikkate almamış ve iman etmeye yanaşmamışlardır. Bu kavim, insanların beyinlerini yıkama hususunda mahir “dokuzlu çete”nin gittiği yoldan gitmeyi tercih etmiş, gerçeğin peşine düşmemiş, kendilerine anlatılanları hiç sorgulamamış, sağlıklı tefekkürün hakkını vermemiş, ön yargıyla yanlış kararlar almış ve bu çete mensuplarınca göz göre göre aldatılmışlardır.
Kur’ân-ı Kerim, Hz. Sâlih’in söz konusu çete mensuplarıyla giriştiği onurlu mücadelesinden bahsederek günümüze bazı mesajlar vermiş ve mezkûr çetenin bazı özelliklerine dikkat çekerek müslümanları uyarmıştır. Dolayısıyla bu kıssayı doğru okuyarak verilen mesajı anlamak ve bunları insanlara anlatmak, “aklıselim sahibi, ihlaslı, çalışkan, kınayanın kınmasından korkmayan güvenilir İslam âlimlerine” düşer.
Kur’ân-ı Kerim’in bahsettiği ve Hz. Sâlih’in mücadele ettiği Semud kavmine mensup bu dokuzlu çeteyle ilgili âyet-i kerime şöyledir:
“Şehirde (ülkede) dokuzlu bir çete (elebaşı) vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyor ve ıslaha çalışmıyorlardı.”[1]
Yeryüzünde fesat çıkartan, düzen ve uyuma yanaşmayan, hukukun üstünlüğünü değil, üstünlerin hukukunu savunan bu güç/çıkar odaklarının kimler olabileceği üzerinde uzunca yıllar kafa yorulduğunda, bunların her asırda mevcut olduğu, kişilik özelliklerinin hiç değişmediği, günümüzde de bunların faaliyetlerine aynen ve aralıksız devam ettiği sonucuna varmamız mümkündür. Kanaatimizce bu dokuzlu menfaat şebekesinin temel vasıfları şunlardır:
(Ancak bu çete mensuplarının özelliklerini açıklamaya geçmeden evvel şu hususa özellikle dikkat çekmek isteriz: Böyle bir tanımlama/sıralama/tespit tamamen şahsımıza ait olduğundan muhtemel hatalar da bize aittir. Bu konudaki niyetimizi ve samimiyetimizi en iyi bilen Yüce Rabbimizdir. Dolayısıyla alıntı yapacak kardeşlerimizin kaynak göstermeleri temennimiz/dileğimizdir. Bundaki amacımız ise meşhur olmak, bilinmek ya da övünmek gibi basit, ucuz, seviyesiz ve geçici şeyler/hevesler değil, tam aksine ihlaslı mü’minlerin dualarında yer alabilme düşüncesidir. Onların “Allah razı olsun!” dualarıyla sağlık içinde ilmî faaliyetlere aralıksız devam etme arzusudur. Şeytanın vesveselerinden kurtulma hususunda hem meleklerin hem de samimi mü’minlerin manevî desteğini alma niyetidir. Böylece Yüce Allah’ın rahmetine, mağfiretine ve lütfuna nail olmak, cennette Hz. Peygamber’e yakın olmaktır. Şimdi bu dokuzlu çeteyi ve kişilik özelliklerini sıralayabiliriz.)
1. İktidar gücünü ellerinde tutanlar: Firavunlar, Nemrutlar, Şeddâdlar, krallar, tiranlar, başkanlar, hanedanlar, aşiret liderleri, ağalar, mason locaları, parlamentolar vs… Bulundukları ülkede/şehirde/beldede/köyde yönetimi elinde bulunduran ama adaletten uzaklaşanlar. Karar alma mekanizmalarında olup da sürekli yanlış kararlara imza atanlar. Menfaatlerine halel gelmemesi için gayr-i meşrû her türlü faaliyeti yapan iktidarperestler. Bunlar dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
2. Serveti kontrol edenler: Kârunlar. Ticaret kervanı sahipleri. Mal, ürün ve hizmet üreten sermaye sahipleri. Ekonomiye yön veren devasa şirketler. Büyük karteller, holdingler, zengin para babaları. İş dünyasını kontrol eden kodamanlar, açgözlü iş adamları. Sağlık, silah, ilaç, banka vs gibi gelir getirici şirketleri ellerinde bulunduran adamlar. Fakirlere ve kimsesizlere hiç acımayanlar. İnsanların sırtından zengin olanlar. Bulundukları ülkelerin balını ve kaymağını yiyenler. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
3. Silahı ellerinde tutanlar: Silah kullanma yetkisine sahip olanlar. Silah ile korkutan ve silah sayesinde istediklerini zorla yaptıranlar. Kimyasal, nükleer ve biyolojik silahları ellerinde tutarak mazlum insanları korkutup sindirenler/sömürenler. Mafya ve terör örgütlerini kuran, kiraya veren ve kullananlar. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
4. Medyaya hâkim olanlar: Yalan yanlış haberler sunanlar. Halkı aldatma ve uyutma görevini üstlenenler. Milleti kandıranlar ve yanlış yönlendirenler. Her türlü hipnoz yöntemini kullananlar. Kısa yoldan servet ve şöhret sahibi olmayı özendirenler. Hedonizmi teşvik edenler. İnsanların beyinlerini yıkayıp düşünmesine ve gerçekleri görmesine engel olanlar. “Lehve’l-hadis”i (keyif ve eğlence verici, oyalayıcı, avutucu, uyutucu ve uyuşturucu, bağımlılık yapan, boş, anlamsız, lüzumsuz, faydasız her türlü iş ve eylemi) sunarak/satarak insanların duygularını sömürenler ve zamanlarını katledenler.[2]Yanlış algı ve yaklaşımları mutlak doğruymuş gibi takdim edenler. Kahramanları hain, hainleri kahraman ilan edenler. Zalimi mazlum, mazlumu zalim gösterenler. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da kıyamet dek olmaya devam edecektir.
5. Sahte din adamları: Hâmanlar, hahamlar, rahipler, papazlar, azizler, sahte mehdiler, sahte şeyhler, sahte velîler, sahte sofular, sahte dedeler, sahte babalar, cahil mistikler, şamanlar, medyumlar, falcılar, muskacılar, kâhinler, üfürükçüler, cinciler, büyücüler, batınîler, hurûfîler, haşhaşiler, kabbalistler vs. sahte ve çürük bilgileri toplumlarına din olarak sunan ve böylece insanları aldatanlar. Gerçeklerin üzerini örtme görevini üstlenenler. Dinî hakikatleri dünyevî beklentiler uğruna feda edenler/gizleyenler. Dinî gerçeklerin içini boşaltanlar. Menfaatlerine halel gelmemesi için kurulu zorba/köle/dikta düzeninin sürmesinden yana olanlar. Sahte kutsallar/putlar/heykeller/anıtlar/ikonlar/şürekâ üretip bunlarla insanları oyalayanlar. Kutsalın/Yüce Kudretin/Aşkın gücün kendilerinde tezahür/tecellî ettiği yalanını söyleyerek kitleleri aldatanlar. Dinî hakikatleri lafza, şekle ve ritüellere hapsedip “tek hak din İslam’ın ilke ve emirlerini” gizleyenler. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
6. Sahte hukukçular: Hukukun evrensel ilkelerini işlerine geldiği gibi yorumlayanlar. Keyfî kararlar alanlar. Yargıyı kullanarak halkın gerçekleri görmesine engel olanlar. Hakikate çağıranları ve hukukun üstünlüğünü savunanları zindanlarda çürütenler ya da idam edenler. Empatiden uzak kararlarla zulüm düzeninin devamına payanda olanlar. Zalimi mazlum, mazlumu zalim gösteren kararların altına imza atanlar. Sahte belgelerle, çürük ve uyduruk delillerle, kumpaslarla insanların hayatlarını karartanlar. Kendilerinden olanların suçlarını “Dava dosyasında yeteri kadar ikna edici delil, bulgu ve kanıta rastlanamadı. Şüpheden uzak ciddi delil bulunamadı” diyerek son derece büyülü, çarpıcı ve etkileyici cümleler kurarak beraat ettirenler. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
7. Sahte bürokratlar/yöneticiler: İktidarın nimetlerinden faydalanan çıkarcılar. Statü, unvan, makam, mevki ve rütbe hırsı taşıyanlar. Kurulu emperyalist/kapitalist/sosyalist/ mateyalist/komünist/köle/sömürü düzeninin işleyişine destek olanlar. Gerçekleri tüm çıplaklığıyla görmelerine rağmen görmezlikten gelmeye devam edenler. Yanlışları düzeltmek için kafa yormayanlar. Verilen hukuksuz emirleri sorgusuz sualsiz yerine getirenler. Zalim iktidarlara göbeğinden bağlı olanlar. Yalakalığı ve dalkavukluğu şahsiyetlerinin/kimliklerinin/ kişiliklerinin/karakterlerinin parçası hâline getirenler. Mazlum halka kan kusturanlar. Kraldan daha çok kralcı geçinenler. Sadece ve sadece koltuklarını ve ikballerini düşünenler. Efendilerine kuyruk, millete parmak sallayanlar. Millete diş gösterip efendilerine sırıtan çakallar. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
8. Sahte bilim insanları/öğretmenler/eğitimciler: Genç nesillerin beyinleri yıkamakla görevli olanlar. Diğer çete mensupları ile işbirliği halinde kokuşmuş düzeni savunan ve atalarının gittiği yanlış yolda gitmekte ısrar edenler. Doğru ve güvenilir bilgiler üretmek ve bunları toplumla paylaşmak yerine eski bilgileri körü körüne tekrarlayanlar. Yanlış uygulamaları sorgulamadan alıp bilgi/bilim/ilim/fikir/düşünce diye aktaranlar. Eleştirel düşünceyi öldürenler. Güzel soru soranları boğanlar. Farklı düşüncelere tahammül edemeyenler. Kendilerine körü körüne itaat edecek kimseleri yanlarına alarak onlarla olmaktan mutlu olanlar. Kendilerine biat edecek ekibi kurma adına “ehil olanları” dışlayanlar. Ortak aklı devre dışı bırakanlar. Emaneti ehline vermemek için kırk dereden su getirenler. Etraflarındaki dalkavuk ve yağcıların yağ çekmeleri karşısında şımaran ve kendilerini bir şey zannederek zevkten havaya uçan, sonra da içi boş hayallere ve hülyalara dalanlar. Her geçen gün küstahlaşarak/kibirlenerek/azgınlaşarak hakikatten uzaklaşanlar. Bilim ahlakından yoksun daha çok kazanma hırsıyla zararlı icat/buluş/keşif yaparak tabiattaki dengeyi alt üst edenler. İnsanların, bitkilerin ve hayvanların genleriyle oynayarak yeryüzünü fesada/bozguna uğratanlar. Adı duyulmamış hastalıkların çıkmasına neden olanlar. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
9. Sahte sanatçılar: Toplumun dinî, ahlâkî, millî ve manevî değerlerine yabancı olarak yetiştirilenler. Halka tepeden bakan ukala tipler. Kendilerine bahşedilen “yetenekleri” yanlış yerlerde kullananlar. Gençlere rol model olarak sunuldukları halde bunu zerre kadar hak etmeyen alçaklar. Kendini beğenmiş, kibirli, uyuşturucu bağımlısı, eşcinsel, lezbiyen ve ahlaksız sanatçılar. Terbiyesiz ve zinakar şarkıcı ve türkücüler. Sahte artistler. Sahte sporcu ve futbolcular. Sahte ve yalancı şairler. Sahte ve satın alınmış yazarlar, ozanlar, ressamlar, karikatüristler, heykeltıraşlar ve tiyatrocular. Gayr-i meşrû hayat yaşamayı marifet zanneden hedonistler. Sürekli evlenip boşanarak masum gençlere kötü örnek olan zavallılar. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
İşte bu dokuzlu çete ellerindeki tüm imkânları kullanarak kitlelere nüfuz etmekte ve kendi aralarında işbirliği yaparak gerçeklerin öğrenilmesine engel olmaktadır.
Bunlar ilk asırlardan beri var olmuş, peygamberlerle uğraşmış ve kurulu düzenlerinin yıkılmaması için her türlü mücadeleyi vermiş azgın/elit/seçkinci/mütref insanlar topluluğudur. Bugün de peygamberlerin varisleri olan hakiki, samimi ve muttakî mü’minlerle uğraşmakta ve onlara her türlü zulmü reva görmektedir.
Yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için şunun altını özellikle çizelim: Sayılan bu dokuzlu çete mensupları arasında yer alıp da “aidiyet duygusuyla hareket edip alınganlık göstermek” nasıl bir akıl tutulması/aptallık ise ve asla doğru değilse, bunların yanlışlarına bile bile ortak olmaya devam etmek, körü körüne yanlış yapan bu kesimleri savunmak da asla doğru değildir.
Dolayısıyla bu “sahtekâr dokuzlu çeteyi” çok iyi tanımak, onlardan uzaklaşmak ve İslâmî öğretiye sahip çıkmak aklı başında tüm iyi ve güzel insanlara düşmektedir.
Çiviyi çivi sökeceğinden bu dokuzlu çete mensupları arasından sıyrılarak onlara cephe almak ve bu onurlu mücadelede muttakîlerin/muhsinlerin yanında/safında mücadele vermek en doğru olandır. Dolayısıyla bu özelliklere sahip “şehrin öbür ucundan koşarak gelen imanlı, ahlaklı ve erdemli insanlara”[3]her zaman ihtiyaç vardır. İşte böyle inanmış ve adanmış mü’minler söz konusu sahtekârlara ve kokuşmuş zulüm düzenine başkaldırarak hakikatin yanında yer almalı ve asil bir duruş sergilemelidir. Mezkûr dokuzlu çetenin yanından uzaklaşmalı, böylece kendilerini ebedî azaptan kurtarmalı ve Yüce Allah’ın rızasına kavuşma şansı elde etmelidir.
Bu bakımdan söz konusu dokuzlu çeteyle mücadele edecek kimseler her dönemde olmuştur ve bundan sonra da olmaya devam edecektir. Kur’ân’a göre zaten bu onurlu mücadele olmak zorundadır. Zira cennet ucuz, cehennem de lüzumsuz değildir. Bunlarla nasıl baş edileceğinin en güzel örneğini tüm peygamberler ve onlara inanan sağduyu sahibi mü’minler (seçkin havârîler/seçkin sahâbîler/seçkin salih kullar) vermiştir. İbret almak isteyenlerin yapması gereken Kur’ân’da anlatılan peygamber kıssalarına dikkatle bakmak, buradan gereken dersi çıkarmak ve yaptığı iş her ne ise onun hakkını adamakıllı vermektir.
Bu dokuzlu çete mensupları arasında olup da gerçeği titizlikle araştıran ve bulan, bulduktan sonra bunları cesurca haykıran “sayıları az, erdemli, imanlı ve ahlaklı kimseler” adı geçen çeteleri çok iyi tanıdıklarından onlarla mücadelede etkin rol almaya mecburdur. Sağlıklı tefekkürün hakkını veren, selim aklının ve bozulmamış vicdanının sesini dinleyen bu dokuz grubun içinden çıkacak “muhsin kimseler”, peygamberlerin getirdiği öğretiyi güçlü şekilde savunmakla mükelleftir.
Diğer taraftan günümüzde sadece “ülkelerde” değil, dünyayı da aynı şekilde yöneten “küresel dokuzlu çete” vardır. Bu çetelerle de aktif mücadele görevi tüm erdemli mü’minlere düşmektedir. Bu çetelere karşı tevhidi, hakkı, adaleti, evrensel hukuk ve ahlak ilkelerini savunmak, tüm mazlumların umudu olmak muttakî mü’minlerin boyunlarının borcudur.
Öte yandan şurası da ayrı bir gerçektir ki, bu çete mensuplarının en iyi yaptıkları şeylerden birisi de şudur: Bu çete mensupları kendileri gibi kibirli, küstah, kendini beğenmiş, açgözlü, sinsi, haset, kinci, kıskanç, bencil ve şeytan gibi zeki kimseleri bulur, onları “bir maşa olarak” kullanır ve onlar sayesinde hem İslâm’a hem de sömürmek istedikleri ülkelere her türlü kültürel ve ekonomik zararı verirler. Bu nedenle dikkatli ve uyanık olmak tüm mü’minlerin görevidir.
Sonuç olarak, kıyamete kadar dünyanın her yerinde, her ülkede ve her toplumda bulunacak bu dokuzlu çeteyi ve bunların işbirlikçilerini çok iyi tanımak gerekir. Bu çete mensuplarının ülkedeki toplam sayıları her dönemde % 10-15 civarında olmuştur. Bu yüzden halkın büyük çoğunluğu (% 85 veya % 90’ı) aklını kullanmak ve bunlardan uzaklaşıp peygamberlerin getirdiği öğretiye/mesaja kulak vermek zorundadır. Akl-ı selim ile hareket eden insan kimin yanında yer aldığına bakmalı ve neyi savunduğuna dikkat etmelidir. Kanaatimizce bu ve bundan sonraki asırlarda son din İslâm’ın ilkelerini savunan ve Hz. Peygamber’in sahih sünnetine sarılanlar kurtuluşa erebileceklerdir. Burada belirleyici olan kimin tercihini hangi yönde kullandığıdır. Zira Hz. Sâlih ve onun getirdiği vahye (İslâm) inananlar tercihlerini bu dokuzlu çıkar şebekesi ile mücadelede kullanmış, hak ve adalet çizgisinden ayrılmamış ve Yüce Allah’ın rızasını kazanmayı başarmışlardır. Çoğunluk ise sağlıklı tefekkürün hakkını vermemiş, ön yargılı davranmış, çetelerin yönlendirmelerine kendi zihinlerini açık hâle getirmiş, böylece kendi sonlarını bilerek ve isteyerek kendileri hazırlamışlardır.
[1] en-Neml 27/48.
[2] Lokman 21/6.
[3] el-Kasas 28/20; Yâsîn 36/20-27.