Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (covid-19) hayatımızı tehdit etmeye devam ediyor. Etrafı yağ tabakasıyla kaplı, gözle görülemeyen bir protein molekülünün (covid-19 virüsü) bir gün küresel bir pandemiye dönüşeceği ve bizleri uzun süre evlerimize hapsedeceği eminim pek çoğumuzun aklından geçmezdi. Karşılaştığımız diğer enfeksiyonlardan farklı olarak ölümcül olması itibarıyla bu virüs ve mücadele yolları hakkında pek çok bilgiye kısa sürede vakıf olacağımızı da kestiremezdik.
Öncelikle; Covid-19’un; “korona”nın co’su, “virüs”ün vi’si ve ingilizcede hastalık kelimesinin “disease” içinde geçen d harfinden alıntılanarak türetildiğini, 19’un ise vakaların görülmeye başlandığı 2019 yılını işaret ettiğini öğrendik. Ardından hijyen, maske, mesafe, toplumsal hareketliliğe getirilen sınırlama, aşılama çalışmaları gibi tedbirlerle bu hastalıkla mücadele etmeye başladık. Ancak mücadele sırasında kepenk indiren dükkanlar, restoranlar, kapatılan okullar, iptal edilen seyahatler, uçuşlar ve başka pek çok olumsuzlukla birlikte farklı handikaplar belirmeye başladı. Küresel izolasyonun bir sonucu olarak uygulanan kısıtlamalar; işsizlik ve peşi sıra yaşanmakta olan ekonomik darboğaz, sosyal fobi, anksiyete gibi psikolojik başka birçok sorunu da beraberinde getirdi.
Bütün bunlar olup biterken, kısmen ya da tamamen izole olduğumuz, içimize döndüğümüz günlerde, maruz kaldığımız durumlarla ilgili olarak kendimize göre bazı çıkarımlar yapma fırsatı yakalayabildik mi acaba? Nohut oda bakla sofamıza çekilip, şapkamızı önümüze koyup ‘evren bize neler anlatmak istiyor acaba?’ diye düşünebildik mi? Yeni yeni teknolojiler icat ederken, yaşamımızı kolaylaştırsın diye kendimize yeni konfor alanları tanımlarken, doğal dengeyi hiçe sayarken nelere sebebiyet verdiğimizi ölçüp tartabildik mi?
Hayvan Enfeksiyonları ve Yeni Pandemiler’ kitabının yazarı David Quammen’ın New York Times’ta yazdıkları oldukça ilgi çekici: “Tropik ormanları, vahşi yaşam alanlarını istila ettik. Buralarda bulunan ve insan türünden uzak şekilde evrimleşen çok sayıda bitki ve hayvanda bilinmeyen virüsler var. Yaşadıkları ağaçları kesiyoruz, onları kafeslere koyuyoruz, öldürüyoruz. Vahşi hayvan pazarlarında etlerini satıyoruz. Ekosistemleri bozuyoruz ve virüslerin doğal ev sahiplerini öldürünce onlar da yeni ev sahiplerini aramaya başlıyor. Ve biz bu bilinmeyen virüslerin yeni yaşam alanları, yeni konukçuları haline geliyoruz.”
Pek çoğumuzun süreçle alakalı bazı değerlendirmeler yapıp pek çok bilgiye, belgeye ulaştığını, bu konudaki otoritelere kulak verip verilen mesajları almaya çalıştığını, kendimden pay biçerek tahmin edebiliyorum.
Covid-19 pandemisinde öne çıkan bazı mesajlardan akılda kalanlara/kalması gerekenlere hep birlikte tekrar göz atmaya ne dersiniz o halde?
Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Türker Kılıç’ın da belirttiği üzere “İnsanoğlu kendi sağlığını korumanın yanı sıra ilk kez hiç tanımadığı kişilerin enfekte olmaması için maske takmaya başladı. ‘Bağlantısal bütünlük’ kültürünün ilk öğretisi; ‘kendini geliştirmek istiyorsan işe yanındakini geliştirerek başla’ ilkesidir. Kılıç’a göre, hastalanmak istemiyorsan önce yanındakini enfeksiyondan koru’ malısın düsturu bu ilke ile benimsendi. Böylece fedakârlık kavramı evrensel düzlemde ilk kez deneyimlendi. Kılıç bunu; “yaşamdaşlık” kavramı ile örtüştürüp orman-yaprak metaforuyla şu şekilde netleştirmekte: ‘yaprağın’, ormanın kendisi için var olduğu zannından kurtularak, kendisinin ‘orman’ için olduğu gerçekliğini anlaması gerek.” (Kılıç 2020. Korona Salgınından Ne Öğrendik? Herkese Bilim Teknoloji, Sayı 218, 29 Mayıs 2020).
Evrenin yalnızca biz insanoğluna tahsis edilmediğini; zira günlük hayatı askıya almamızın doğaya çok olumlu tesirleri olduğunu pek çok vaka ile de öğrenmiş olduk. İşte bu tür vakalara birkaç örnek:
2’nci Dünya Savaşı’ndan bu yana karbondioksit ve azot dioksit gibi fosil yakıtlardan kaynaklanan yaygın kirleticilerden çıkan emisyonların azalmasıyla birlikte hava kirliliğinin ciddi oranda azaldığı belirtildi. Stanford Üniversitesi araştırmacılarına göre hava kirliliğindeki bu azalma ile yalnızca Çin’de, 5 yaş altı 4 bin çocuğun, 70 yaş üstü 73 bin insanın hayatının kurtarıldığı, pek çok ülkede yaban hayvanlarının, karantina uygulanan boş şehirlere indiği gözlemlendi.
Salgında sosyal hayatı kısıtlamaya yönelik önlemler sırasında sismik gürültünün küresel çapta yarı yarıya azaldığı, bunun da şüphesiz bilime yaradığı tespit edildi. Bilim insanları, genellikle insan faaliyetleri yüzünden “boğulan” gizli doğal sinyalleri tespit etmek için nadir bir sessizliğe sahip oldular. Bu çok önemli bulundu, çünkü küçük depremleri izleyebilmenin, olası daha büyük depremlerin anlaşılmasına ve fayların ne şekilde hareket ettiklerini izlemeye katkı sağladığı belirtildi (Sarıcan 2020. Covid-19 Kısıtlamaları Bilim İnsanlarına Yaradı. Herkese Bilim Teknoloji, Ağustos 2020 ).
Covid-19 sürecinde başka neler mi öğrendik?
Gökdelenler inşa eden, uzaya araç gönderen, robot yapan, büyük veriyi, sanal gerçekliği, yapay zekâyı, simülasyonları yöneten modern insan, gözle görülemeyen bir virüse çaresizce boyun eğdi. Böyle muazzam bir teknoloji çağında, bilim deryasında kendi acziyle belki de ilk kez sınandı. Zengin ile fakir ilk kez aynı anda, eşit şartlarda ölüm korkusunu yaşadı. Bu virüs din, dil, ırk, mezhep, zayıf, güçlü ayrımı gözetmedi. Öyle ümit ediyorum ki mülteciler silahlarla, sopalarla kovalanırken, masum çocuklar savaşlarda ölürken, bebek cesetleri sahile yüzükoyun vururken sergilenen duyarsızlığın gecikmiş içsel muhasebesi yapıldı.
Tabloya dönüp baktığımızda görünen o ki hâlihazırda öğrenemediklerimiz öğrendiklerimizden daha çok. Okuyamadığımız mesajlar okuduklarımızdan daha fazla. Ama pes etmeyeceğiz ve unutmayacağız:
Gökte uçan kuştan, yerde gezen karıncaya kadar her bir canlının en az bizim kadar yaşam hakkına sahip olduğunu,
Doktorundan hasta bakıcısına, öğretmeninden medya mensubuna, fırıncısından kargocusuna, solunum cihazı üretmeye çalışan mühendisinden, teknikerine kadar birçok meslek grubunun beyin ve bilek gücüne, ezcümle birbirimize ihtiyacımız olduğunu,
Sevdiklerimize doya doya sarılmanın ne büyük bir lütuf olduğunu,
Dolmuşa, metroya, otobüse gönül rahatlığıyla binebilmenin ne büyük bir lüks olduğunu,
Kitapçıda uzun uzun kitaplara dokunamamanın ne büyük bir eksiklik olduğunu,
Evde her gün sevdiklerimizin gözünün içine bakıp, alınlarını yoklamanın, nefeslerini dinlemenin verdiği tedirginliği,
Hayatı daha yavaş, daha sade, daha dingin, daha paylaşımcı, daha bağlantısal bütünsellik düzleminde yaşamamız gerektiğini,
Yasaklara uymayıp, alınan tedbir kararlarına riayet etmezsek öğrenecek daha pek çok şeyimizin olacağını,
Ve ayrıca bu virüsü savuştursak bile yaşananlardan ders çıkarmadıkça başka pek çok virüsle, salgın hastalıkla karşı karşıya kalabileceğimizi asla ama asla unutmayacağız.
Kalınız sağlıcakla…