Kurtuluş reçetemizin birinci ilacının prospektüsüne yani doğru kullanım kılavuzuna çok dikkat etmemiz gerektiği gibi cehaletle mücadele yöntemindeki eğitimde izlenecek sosyal siyasete de çok dikkat etmemiz gerekmektedir. Desene dün olduğu gibi bugün de birinci düşmanımız, cehalettir. Cehalet, birey ve toplumlar için en büyük tehlike kabul edilmiştir. Cehaletten daha büyük tehlike yoktur. Bunun için her şey bir şeydir, fakat cehalet hiçbir şeydir demişlerdir.
Tarih boyunca insanoğlunun başına ne geldiyse cehaletten gelmiştir. Zira cehalet adeta insanlıktan çıkma sayılmış ve yokluk olarak kabul edilmiştir. Bu düşmana karşı geliştirilen silah teçhizatı ise eğitim tedbirinin zamanında alınması ve eğitim savaşının zamanında verilmesidir.
Bilindiği gibi insanoğlunun eğitiminde her yaşın ve her dönemin ayrı bir önemi vardır. Her dönemin eğitimi de farklı farklı olmalıdır. Nasıl ki zamanında su verilmeyen bitki ne ise zamanında eğitilmeyen insan da aynı olsa gerektir. Öyle ki bitkiye çok su verirseniz çürütürsünüz, az su verirseniz kurutursunuz. İnsanoğlu da zamanında ve döneminde eğitilmezse aynı akıbetle karşı karşıya kalabilir bilesiniz.
Görüldüğü gibi tarihten günümüze en önemli tehlike cehalet sayılmıştır. Desene cehaletle mücadele, bir insanlık mücadelesi olmuştur. Öyle ki tarihten günümüze insanoğlunun birinci tehlikesi ve düşmanı cehalet kabul edilmiştir. Bunun için cehaletin babası sayılan ve imgelenen Ebu Cehil tabiri kullanılmıştır. Cahiliyenin karşılığı ise medeniyettir. Bütün Peygamberlerin ve devletlerin asli görevlerinden biri de bu cehaletle mücadele olmuştur. Keza tarihten günümüze de devletlerin asli görevleri de bu cehalet düşmanına karşı tedbir alıp mücadele etmek olmuştur. Tarihten günümüze cehalet düşmanına karşı eğitim savaşı halen devam etmektedir. وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِل۪ينَ
Sonuçta vahyin yeryüzüne ilk müdahalesinin cehalete yönelik olduğu da görülmektedir. Böylece cehaletle mücadele, her insanın ve her devletin asli görevi sayılmıştır. Öyle ki vahiy sosyal hukuk alanında ilk tehlikenin cehalet olduğuna, bu cehaletle savaşın da eğitimle olması lazım geldiğine işaret etmiştir. Keza nur dağının eteğinden yükselen bir vahiy projesi olarak cehaletle mücadele edilmesi önerilmiştir. Bu proje İslam dininin birinci emri olan okumaktan ve kendini yenilemekten geçmekte olduğu anlaşılmaktadır.
Keza kitabının adının da Kur’an (okumak) olması buna işaret ettiği de görülmektedir. Zira okuyarak kendimizi yenilemezsek, yenileceğimizin bilincinde olmalıyız. Okumamak ruhumuzun ölmesine bir nesne gibi olmamıza da sebep olabilir. Nasıl ki canlılar susuz yaşayamazsa; toplumlar da eğitimsiz birlikte yaşayamazlar. Eğitilmeyen bireyler, huzur ve güven içinde birlikte yaşayamazlar. Bunun için vahyin yeryüzüne ilk müdahalesi ve ilk emrinin okumak yani “cehaletle mücadele etmek” olduğu anlaşılmaktadır.
إِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ Öyle ki Hıra mağarasında Hz. Peygambere inen bu ilk ayet, insanlık için de ilk emir kabul edilmiştir. Vahiy mesajından ve İslam kültüründen anlaşılan, vahyin yeryüzüne yaptığı ilk müdahale bu ayetle başlamıştır. Bu ayet bize yeryüzünün birinci sorununun cehaletle mücadele olduğunun göstergesi olsa gerektir.
Vahyin ışığında, cehalet düşmanına karşı, aklın kullanılmasıyla işe başlanılmıştır. Bunun için de önce zihinsel hicret yapılmıştır. Önce zihinsel ilkelere iman edilmiştir. Sonra ise fiili hicrete ve icraata geçilmiştir. Vahyin sosyal hukuk alanındaki düzenlemelerine bakıldığında, zihinsel ve itikadi alanda derhal düzenleme yapıldığı, pratikte ise tedricilik yönteminin benimsediği görülmektedir. Bunu da İslam kültür tarihindeki pratik uygulamalardan anlıyoruz.
Güneş ve ay örneği gibi Kur’an ve Peygamberi, Kur’an’ın adeta güneşi, Peygamberin ise ayı temsil ettiği söylenebilir. Güneşin doğması, insanlığın kurtuluşu olmuştur. Ay güneşten aldığı ışıkla geceleri yolumuzu aydınlattığı gibi Peygamberimiz de insanlığın doğru yolu bulmaları için gönderilmiştir. Keza akıl da hakikati bulmada bizlere yol gösterici araç olarak kabul edilmiştir. Bu araçlarla birlikte, cehalet düşmanını yok edip medeni bir toplum inşa etmek hedeflenmiştir. Zira nass ile akıl, biri genel diğeri ise özel iki vahiy, asla birbirine tearuz etmezler bilesiniz.
Cehaletle mücadele için birey ve toplumlar, eğitimi öncelemişlerdir. Bunun için eğitimi bozuk olan toplumlar, başarıyı yakalayamamışlardır. Desene toplumu toplum yapan asli rükün, sistemli ve zamanında bir eğitimden geçmektedir. Eğitimlerini savsaklayan toplumlar; terakkilerine mani olacaklardır. Geleceklerini de tehlikeye atacaklardır. Telafisi mümkün olmayan yaralar açacaklardır.
Eğitim, bireyi olması gereken toplum yapısı için geleceğe hazırlama ameliyesidir. Eğitim, sadece geçmişin bilgilerinin ezberletilmesinden ziyade, bu bilgilerden hareketle yeni ufuklara kanat açmaktır. Eğitim, her istidat ve kabiliyete göre tek tip insan yetiştirmekten ziyade, taassuptan uzak özgür aklı kullanmaktan geçmektedir.
Aklen ve fiziken düştüğümüz yerden ayağa kalkmak yine de eğitimle gerçekleşecektir bilesiniz. Keza terakki ise tevhit ve şirk sınırlarını dikkate alarak, aklın özgürlüğünü sınırlamamaktan geçmektedir. Aklın özgürlüğünün inkişafı olan bilimi fark edemeyen toplumlar, fiziki değişimi de fark edemeyecekleri anlaşılmaktadır. Aklın özgürlüğü bize bilgiye ulaşma yolunu da açacaktır bunu da bilesiniz.
Bu ilk ayet, إِقْرَأْ bize, adeta sosyal hayatın birlikte yaşam projesinin alt yapısını çizmektedir. Böylece bu ayet bizlere, huzur ve güven içinde yaşamak için öncelikle eğitimle birlikte cehaletten kurtulmak gerektiği konusunda çözüm adresini göstermektedir. Vahyin bu ilk ayeti, cehalet düşmanına karşı, nasıl savaşmamız gerektiğinin öngörüsüne işaret etmektedir. Keza susuz canlı olamayacağı gibi eğitimsiz birlikte yaşamın da olamayacağını göstermektedir.
Sonuçta İslam’ın ilk emrinin okumak ve cehaletten kurtulmak olduğu da böylece anlaşılmaktadır. Vahyin bu asli genel ilkesinin ıskalanması, bir toplumun çöküşünü ve cehennemini hazırlamak olduğu da anlaşılmaktadır. Keza bu ilkenin ıskalanması, vahyin ilk emrine karşı bir isyan hareketi olarak görülmelidir. Sonuçta bu isyan hareketi, bir toplumun cehennemde yaşamasına sebep olacaktır. Cehaletin tahsilinin yapılmasıyla kendilerini yalancı meme gibi avutacaklardır.
Sadece kendileri için mitler üreten toplumlar gibi ataları ve dedeleriyle övünüp duracaklardır. Neticede cehaletle savaşlarını kaybedecekler ve ahiretlerini / geleceklerini cehenneme çevireceklerdir. Bir zaman sonra ahiret hayatının kendilerinin olduğuna inanarak, kendilerini manen tatmin edeceklerdir. Cenneti sadece ölümden sonraki hayata tahsis etmeye başlayacaklardır.
Bu anlayışın Kur’an öğretilerine tamamen aykırı olduğunun bilincine de varamayacaklardır. Ahiret hayatının sadece kendileri için hazırlanmış olduğuna zamanla inanmaya da başlayacaklardır. Oysa ( الْاَوَّلُ ) evvel bugünü, , (وَالْاٰخِرُ) ahiret ise bugünden sonrayı yani yarını ifade eden bir kavram olmasına rağmen, bunlar ahireti sadece ölümden sonrasına tahsis etmişlerdir. Sonuçta dünyada cenneti, güven ve huzur diyarını kurarak yarınlarını garanti ederek yaşamak yerine, cenneti sadece ahiret hayatına tahsis etmeleri, Kur’an’ın öğretilerine uygun düşmediği de açıktır bilesiniz. Saygılarımla.