Sağlık Bakanlığı, “Tıpta Uzmanlık Tüzüğü” çalışmalarını sonuçlandırma aşamasına gelmiş: Çalışmalarında Türkiye gerçeklerini ve UEMS (Union Europenne des Medecins Speialistes) kriterlerini dikkate aldığını iddia etmektedir. Ana dallar ve yan dallar bu kriterlere göre düzenlenmekte ve süreleri belirlenmektedir.
Ayrıca Bakanlık, düzenlenecek olan yan dalların neler olacağı ve hangi anabilime bağlı olacağını da “ciddi bir sorun” olarak görmektedir.
Yan dal uzmanlığının talep yoğunluğu bakanlığı “her konunun, her organın, her hastalığın” bir yan dala dönüşmesi endişesine sevk etmiştir.
Bu endişeden kurtulmak ve çözümden vazgeçmek için de UEMS ve Avrupa Birliği’ndeki birçok ülkede sertifika programlarının varlığını öne sürmektedir.
Tüzük yürürlüğe girdikten sonra da hazırlanacak yönetmelikle sertifika programlarının detayları belirlenecektir.
Bu bilgileri Sağlık Bakanlığı adına bu çalışmaları yürüten, Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün Sayın Genel Müdürü Doç. Dr. Çetin Dinçel’in Medimagazin’deki köşesinden öğreniyoruz.
Ayrıca Sayın Genel Müdür, tüzük bu haliyle çıkarsa Türk tıbbının yol haritası olacağının da altını çiziyor.
Sayın Genel Müdür ve çalışma arkadaşlarını yoğun ve yorucu çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum. Aylarca çalışarak ortaya koydukları tüzük taslağının yorucu bir çalışmanın ürünü olduğuna inanıyorum.
Ancak çalışmalar 57. Hükümet zamanında da yapılmış ve 2002/4198 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe koyulan Tıpta Uzmanlık Tüzüğü Danıştay tarafından iptal edilmiş, başlanılan yere geri dönülmüştür.
Geriye baktığımız zaman, Danıştay açısından, YÖK açısından ne değişmiş ki yeni hazırlanan tüzük uygulamaya geçebilsin? Üstelik yeni tüzüğü gerçekleştirenler ne Danıştay kararlarını ne iptal gerekçelerini ne de kurulmuş ve işleyen kurumsallaşan yan dalların bilimsel ve işlevsel tüzel kişiliklerini önemsemediği anlaşılmaktadır.
Daha da önemlisi, bilimsel özgürlüğe, kurumsal kimliğe ve hukukun üstünlüğüne dikkat etmeden aldığımız kararların usulden değil esastan bozulmaya mahkum olabileceğini sürekli ıskalamaktayız. Iskaladığımız içindir ki bilimsel kurumsallaşmada bulunduğumuz yerde saymaktayız.
Avrupa Birliği süreci gerekçesiyle UEMS kriterlerine uyacaksak, bu kriterlerin Kopenhag Kriterleri ile bir ilgisi olmadığını biliyoruz. Üstelik bilimsel kriterlerle siyasi kriterleri bir kefeye koymak ve sonuç çıkarmak aritmetik toplama işlemine uyarsa da matematiksel düşünceye uymaz.
Üstüne üstlük “Amerika Birleşik Devletleri” yükseköğretim sistemleri için nitelik olarak yapısal değişime gitmekte ve bu Alman, Fransız, İngiliz, İtalyan eğitim bakanları tarafından Sorbon Deklarasyonu olarak imzalanmıştır (25 Mayıs 1998).
Bunu 1999’da Bolonya Deklarasyonu pekiştirmiştir.
Bu son deklarasyonla Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, yüksek eğitim sistemine yönelmenin hazırlıklarının mesajını vermiştir.
Bizler ise aldığımız kararlarla ve tüzüklerle Avrupa’da olmayan ama Amerika’da var olan yan dalları, Avrupa Birliği’ne girme gerekçesiyle kurumsallaşmalarından alıkoymanın “çileli” çalışmalarını sürdürüyoruz.
Kurumsallaşan yan dallarımızı geliştirelim ve yeni yan dallar oluşturarak kurumsallaştıralım.
Sertifikasyon sistemiyle kendimizi avutmayalım.
Ülkemizin çağdaş ihtiyacı bilim üretmektir.
Bilim ancak kurumsallaşmış alt yapılarda üretilir.