Ornitoloji kuşları inceleyen bilim dalıdır. Kuşlar, barınma, beslenme, üreme ve yaşama gibi doğal fonksiyonlar açısından doğal çevreyi insanlarla paylaşırlar.
Yeryüzünde kuşların hakları ile insanların hakları barınma, beslenme, üreme ve yaşama açısından farklı değildir.
Yeryüzünde yaklaşık 8700 kuş türü bilinmektedir. Bu kadar kuş türünün dağılımı, göçleri, davranışları ve ekolojisi ornitolojinin başlıca ilgi alanıdır. İnsanlar tarih boyunca kuşları ve yumurtalarını besin olarak kullanmış ve tarım toplumuna geçişle birlikte bazı yabani türleri evcilleştirmişlerdir.
Evcil tavuk; ördek; kazın ataları yaban tavuğu; yeşilbaş ördek ve boz kazdır. Evcil kümes hayvanları üzerine yapılan ilk çalışmalar genetik ve embriyoloji bilimlerinin gelişmesine yardımcı olmuştur.
Darvin’in Galapagos İspinozu ve öbür kuş türlerini incelemesi, türlerin kökenini doğal seçmeye bağlayan görüşünü ortaya koymasında ve biyolojinin gelişmesinde önemli bir tartışma konusu olmuştur.
Hayvan davranışlarını inceleyen bilim (etoloji), kuşların, göç, davranış, çevreye uyum, fizyoloji üstüne hormonların etkisi gibi konulara açıklık getirmiştir.
Kuşlar içgüdülerine göre hareket ederler, görsel ve ses uyarılarına doğal yanıt verirler. Beslenme ve üreme fonksiyonları ilkelerinde değişiklik yapmazlar.
Tüylerinin bakımını özellikle yaparlar; çünkü tüylerinin yaşamsal değeri vardır. Tüylerini gagalarıyla tarar, silkinir, tüylerini kabartır ve bu işlemleri düzenli olarak tekrarlarlar.
Üreme dönemlerinde ötüşleri, eşleri ile iletişim kurmayı, rakiplerine gözdağı vermeyi, diğer kuşları uyarmayı, yavrularının acıktıklarını haber vermeyi sağlar. Yeryüzünün fiziksel yapısını organize ederek kendilerine yuva oluştururlar.
Kuluçka süreleri 11-80 gün arasında değişir. Yeryüzünde böcek, karınca, leş, balık, solucan, tohum, meyve, balözü, yaprak, tomurcuk tüketerek beslenirler.
Kuşlar da insanlar gibi hastalanabilirler ve hastalıkları taşıyabilirler.
Kuş gribi de bunlarda bir tanesidir. Kuş gribi örneğinde hastalığı tanıyalım: Avian Influenza (kuş gribi) Yeni bir hastalık değil. İlk olarak 1878 yılında İtalya’da görülmüş. Değişik şiddette ortaya çıkabilirler:
H5N2, 1984 ABD’de
H5N1, 1997 Hong-Kong’da
H7N1, 1999 İtalya’da
H7N7, 2003 Hollanda’da
H7N3, 2004 İngiltere’de
H5N1, 2005 Romanya ve Rusya’da
H5N1, 2005 Türkiye’de.
Bulaşması, insanların hasta kanatlılarla olan yakın temasıyla olmaktadır. İnsandan insana geçme özelliği yoktur. Kuş gribi, medyada bazen kuş bakışı ile bazen kuş dili ile arada bir de kuş gribi olarak tartışılmaktadır.
Halen tartışması devam eden olayın yaşamımızı istikbalde de etkileyecek yönüyle değerlendirirsek bilincimizde ne kaldı ya da ne kalması gerekir? Hiç şüphesiz, bulaşıcı yönü olan bir hastalıktan korunmak için ortamı düzeltmek, tedavi için altyapının hazır olması gerekmektedir.
Bunun için olması gereken: Hastalığın tanınması, Alınacak önlemler, Altyapı, önemlidir. Hayvanlardan insanlara geçen hastalıklarda olmazsa olmaz olan bu “güvenlik sacayağı” tartışılmamalı, gerçekleştirilmelidir.
Alınması gereken önlemler:
1. Bulaşıcı hastalıkların “Kızılay”ı kurulmalıdır.
2. Biyolojik bilimlerle ilgili meslek mensuplarından oluşan bir “Milli Profilaksi Enstitüsü” kurulmalıdır. (Doktor, veteriner, ziraatçi)
3. “Kümes” kavramı ve fonksiyonu yok edilmemelidir.
4. Köylerde “kümes kültürü”nün bilimselleştirilmesi ve halkın hayvan sevgisinin canlı tutulması için modern, bölgesel entegre tesislere üyelik sistemi geliştirilerek veterinerlerin kontrolüne bırakılmalıdır.
5. Göçmen kuşların uğrak yeri olan göl ve sulak alanların çevresinde kanatlı hayvanların üretim ve besiciliğine izin verilmemelidir. Aynı zamanda göl ve sulak alanların çevresi ilaçlanmalıdır.
6. Halkın, konuya ilişkin eğitimi, kriz dönemlerinden önce kurumsallaştırılmalıdır.
7. Pireye kızıp yorgan yakılmamalıdır. Bizden söylemesi…