Günümüz dünyasında değişen değişene. Salgın hastalıklarda mı değişiyor ne? Henüz bir önceki atlatılmadan, gün geçmiyor ki, yeni bir salgın hastalık duyurusu alıyoruz.
Son zamanlarda olanlardan aklımda kalanları sayayım bakayım. Kuş gribi, SARS, Deli Dana Hastalığı, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ve son olarak da Domuz Gribi salgınları.
Bir salgın olduğunda, tüm dünyada olduğu gibi bizde de, medya kuruluşları hemen yeni olaya saldırıyorlar. Muhabirler neredeyse savaşa gidecek gibi hazırlar, hepsi alert halinde, oraya buraya, hastanelere, okullara, otobüs terminalleri, kafeler, havalimanları, sinemalar, stadyumlar, kapalı salonlar, nerede insan çok oraya koşuşturuyorlar. Hastalık haberleri, itlaf edilen tavukların acı veren görünümleri. Yegâne besin kaynağını kaybedenlerin isyanları, acil servis manzaraları, hastalananlar, ölenler, seyredenlerin gözüne sokulur şekilde defalarca, neredeyse saat başı televizyonlarda izlettiriliyor. Bir çırpıda gündemler değişiyor. İnsanlar korku ve panik halinde, ne yapacaklarını bilene bilmeyene, birilerine soruyorlar. Koruyucu jel satışları patlama noktasında, maskeyle gezenler, gezmeyenler. Yolda, otobüste, metroda, işte, hatta evlerde konuşulan konuların başında salgın hastalıklar geliyor.
Hastalıkla ilgili olan ne varsa yararlı yararsız her şeye, ilacı varsa ilacına hücum. Aşısı varsa haydi aşıya derken, aşı olmayalım, şeklindeki karşıt görüşler, kafaların karışması vs. vs.
Bilen de konuşur bu ülkede bilmeyen de. Her kafadan bir şeyler söylenir. Konunun uzmanları birer ikişer televizyon kanallarında boy gösterirler, hastalığı, korunma yöntemlerini, tedavisini anlatırlar. İtibar eden de olur, etmeyen de. Ancak bu ülkede en çok, medyatik olmadan öte özelliği bulunmayan, konuyla ilgili bilgileri ya çok sığ ya da hiç olmayanların söylediklerine itibar edilir.
Bir zamanlar televizyonlarda, Dr. Ziya Özel’in kanser tedavileri az tartışılmadı.
Nerede kaldı o tedaviler?
Böyle çat kapı yeni yeni hastalıklar olunca da, insanın aklına, hastalık konusunda muzır şeyler de gelmiyor değil. Madem teknoloji bu kadar ilerledi, pekâlâ mikroorganizmaların genetik yapısını da değiştirebilirler. Zaten virüsler bunu sıkça kendileri de yapıyorlar. Yediğimiz, kullandığımız ürünlerin bir kısmı genetiği değiştirilmiş mikroorganizma (GDO)’lı olmaya başladı bile.
Acaba bundan sonra, hastalıkların bir kısmı GDO’larla olabilir mi? Bugün gelinen teknolojiyle pekâla olabilir
Mutant GDO’lardan, en az iki şekilde yarar beklenilebilir:
1.Önceden kendi toplumun için gerekli önlemleri aldıktan sonra (ilaç, aşı vs.) laboratuvarda ürettiğin yeni virüsü gönderirsin başka uzak diyarlara, gelişmemiş, gariban, nüfusu fazla ülkelere. Savaşlarla ve bilinen hastalıklarla dünya nüfusunun aşırı artışının önüne geçilemiyor. Şu yorgun dünyamızda, “Bari bu sayede nüfus artışının önüne geçelim” diyenler de var mıdır acaba?
2.Hastalığın ilaç ve aşısını da, önceden laboratuvarlarda ve araştırma merkezlerinde geliştirdiğine göre, satarsın bunları tüm dünyaya, gelsin yeşil yeşil dolarlar, avrolar.
Olur mu olur. Eğer günümüzün vahşi dünyasında her bilgiden, her yapılandan, her satılandan para kazanmak mümkünse neden olmasın? Önceden hiç bilmediğimiz, birden ortaya çıkıp, akabinde ilacı ve aşısı lanse edilen hastalıklar, şimdilerde laboratuvar hastalıkları olmasa da, ileride planlanacak senaryoların protoları olabilir. Olur mu olur. Dün imkânsız denilenlerden pek çokları, hayalden gerçeğe dönüşmedi mi?
Günümüzde ülkeler, şirketler, insanlar daha çok üretmek, daha çok satmak, daha çok kazanmak, daha ön sıralarda yer kapmak için var güçleriyle çalışıyorlarsa, biz de dünden daha çok çalışmalıyız, biz de daha çok araştırmalıyız, biz de daha çok üretmeliyiz, biz de her şeye karşı önceden hazırlıklı olmalıyız arkadaş, yoksa halimiz duman.