Biz akademik kimlikli kişiler dahil, herkes “Türkçe” konusunda sözde çok hassasız. Peki uygulamada? Koca koca ünvanlı kişiler, iki satır bir şeyi kaleme alırken dil bilgisine ve yazıma ne kadar dikkat ediyor?
Elbette çoğumuz Türk Dili ve Edebiyatı konusunda uzman değiliz. Dilimize karışmış bir çok yabancı dil kökenli kelimeleri kullanmamak da “Türkçeye sahip çıkmak” anlamına gelmiyor. En azından halka karşı bir cümle yazarken dikkat edelim. Her zaman duyarsınız, konuşma dili ile yazma dilini ayrı tutarlar. Örneğin şivesi olan birisi Türkçe yazarken şiveyle yazmaz değil mi? Buna dikkat edilir çoğu zaman, öyle değil mi? Peki, basit bir Türkçe cümle yazarken neden kurallara dikkat edilmez?
Türk Dili uzmanı değilim. Bu konuda mükemmel olmadığımı da biliyorum. Ancak, elimden geldiği kadar ve bilgim dahilinde yazdıklarıma dikkat etmeye özen gösteriyorum. Bilmediğimi araştırmaya gayret ediyorum. Hatalarım yok mu? Yazdıklarımı her okuduğumda bir yenisini buluyorum. Özellikle bilimsel konuları ifade ederken, uzun cümleler kurmak zorunda kalıyor ve bundan çok rahatsız oluyorum. Haliyle cümleler uzadıkça, anlaşılmaları zorlaşıyor ya da devrik cümlelere dönüşmeye başlıyor. Kelimeleri tercih ederken anlamına ve cümleye uyumuna dikkat etmeye çalışıyorum. Yazım kurallarını da ne kadar kontrol etsem de, “sıfır hata” kavramına yaklaşmış değilim hala. Şimdi kendimi övdüğümü düşünenler olacak. Bu yazdıklarım övünülecek şeyler değil ne yazık ki. Hepimizin dikkat etmesi gereken standart şeyler. Asıl övülmesi gereken kişiler, bunu tüm hayatına uygulayanlar olmalı.
Orta/lise öğretim yıllarımda Türkçe ve edebiyat dersimize giren sevgili öğretmenlerimin kulakları çınlasın. O dönemlerde “Türkiye’de yılın öğretmeni” seçilmiş çok değerli Esma CANIAZ öğretmenim başta olmak üzere, konuşma ve yazma becerilerime katkısı olan tüm öğretmenlerimin ellerinden öperim. Her ne kadar çabalarını tam karşılayamasam da, elimden geleni yapma bilincini bana kazandırdıkları için minnettarım.
Havalı oluyor ya, devrik bir cümleyle devam edelim. Gelelim başlığımızın sebebine. “Laf olsun, torba dolsun”. Son yıllarda nerdeyse okuduğum her haber veya köşe yazısında, kimsenin Türkçeye, yazım ve dil bilgisine dikkat etmediğini görmekteyim. Bu durum, tabi ki, benim mükemmel Türkçe bilmemden kaynaklanmıyor. Yazılanların çoğu o kadar baştan savma ve aceleyle yazılmış ki, tabiri caizse “Laf olsun, torba dolsun” misali. Dostlar alışverişte görsün mantığıyla yazılmış her şey bende ciddi rahatsızlığa neden olmaya başladı.
İşin garip yanı, haberi yazanlar ulusal basından, köşeleri dolduranlar da kelli felli isimler veya akademisyen kimlikli insanlar arasından. Çok dikkat çeken bir başlık görüp hevesle okumaya başlıyorum. Aman Allah’ım! Cümlelerin biri Hanya’da diğeri Konya’ya doğru gidiyor. Özne-yüklem ilişkisi diye bir kavramı hayatında hiç duymamış gibi yazan insanlar. Ben de bazen özne-yüklem ilişkisini tutturamam ya da gözden kaçırırım. Ama, hadi bir veya iki cümle olsun nazarlık, tüm yazıda her cümlenin mi sonu (?) başı ayrı oynar?
Lütfen eğri oturalım, ama doğru konuşalım! Yazarken de çok ama çok dikkat edelim! Özellikle akademik kimlik taşıyan bizlerin, öğrencilerimize doğru örnek olması için dikkat edelim. Yazdığımızı tekrar ve tekrar okuyalım, düzeltmeden yayınlamayalım. Tabi ki, Türk Dili ve Edebiyatı benim bilimsel uzmanlık alanım değil. Bu cümleleri bir dil uzman olarak değil, Türkçe konuşan sıradan bir insan olarak; halka açık yayınlarda ana dilimi “düzgün okuma” arzusuyla yazıyorum.
Hepimize güzel ve akıcı şiirler gibi yaşamlar diliyorum.
1 yorum
Hassasiyetiniz için çok teşekkürler. Ana dilini doğru yazıp doğru konuşamamak gibi bir problem Batıda yoktur. ABD ve İngiltere’de üniversiteye girmenin ön koşulu matematik bilmek değil ana diline yeterli ölçüde hâkimiyettir. Üniversite öğrenimi süresince soyut kavramlar da dahil pek çok yeni şey öğrenileceğinden ve öğrenmek dinleyerek ve okuyarak yapıldığından yeterli dil bilgisine ihtiyaç duyulur. Ne kadar çok kavram ve kelime biliyorsak beynimiz o ölçüde gelişir. Hızlı öğrenmemizi sağlar. Dil Bilgisi ve yazım kuralları çoğunluğun algıladığı gibi aksesuar gibi Türkçe ödevlerinde kullanılması gereken tamamlayıcılar değildir. Dil Bilgisi ve yazım kurallarına uygun yazdığımızda ve konuştuğumuzda karşımızdakine anlatmak istediğimizi, düşüncemizi doğru aktarmış oluruz ve doğru cevap alırız. Bu kurallara uyulmadığında sen beni anlamadın. kimse beni anlamıyor şikayetleri uzar gider.
Atatürk’ün dediği gibi yeni nesiller öğretmenlerin eseridir. Maalesef son yıllarda anadilini bilen nesiller yetiştirmekte eksik kalmışlardır.