Yirmi beş yıl kadar önce Prof. Dr. Camran Nezhat’ın video laparoskopiyi keşfiyle laparoskopik cerrahide gerçekten yeni bir çağ başladı. O zamana kadar iki büklüm, hastanın karnına eğilerek yaptığımız laparoskopik ameliyatları artık ekranda izleyerek yapmaya başladık. Derken genel cerrahlar ve ürologlar başta olmak üzere diğer cerrahi branşlar da bu hasta dostu mucizevi yöntemi kendi alanlarında uygulamaya başladılar.
Peki bugün acaba jinekolojik ameliyatlarımızda laparoskopi tercihimiz ne orandadır? Ülkemizde bu konuda yapılmış olan bir istatistik yok. Ancak geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yapılan 5. Uluslararası AAGL Minimal İnvasiv Jinekoloji Kongresi’nde Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ndeki rakamlar sunuldu. Halen tüm ABD genelinde yapılan histerektomilerin sadece yüzde15 kadarı laparoskopik olarak gerçekleşiyor.
Minimal invaziv bir yöntem olan laparoskopik operasyonlar hem hasta hem de hekim için pek çok avantaj getiriyor. Bunlar arasında karında kesi olmaması, kısa hastanede kalış süresi, peritona minimal travma yapılması gibi pek çok nedeni sayabiliriz. Peki bu kadar avantajlı bir yöntem neden ABD’de bile yeterince tercih edilmiyor? Üstelik günümüzde laparoskopide kullanılan enerji kaynakları mükemmel düzeye ulaşmışken, keza laparoskopik enstrümanlar adeta operasyonu kendi başına gerçekleştiriyor iken ve uluslararası toplantılar dünyanın her yerindeki meslektaşlara ulaşıyor iken. Bu toplantılarda yapılan canlı ameliyat yayınlarında operatörlerle her türlü detayı konuşabilmek mümkün. Dünyanın pek çok yerinde laparoskopik cerrahi eğitim merkezleri var. Bunların çoğunda canlı domuzlar üzerinde eğitim almak mümkün. Keza, laparoskopi ve histeroskopi “trainer”ları son yıllarda çok gelişti. Ülkemizde de çok sayıda mevcut olan bu “trainer”lar size hasta karnındakine benzer bir çalışma ortamı sunuyor. Hatta robotik cerrahinin yaygınlaşmasıyla beraber, operatör oturduğu konsoldan çay ve kahvesini yudumlayarak ameliyatını yapabiliyor.
Gelelim yeniden az önceki sorumuza. Neden laparoskopik cerrahi bütün bu gelişmelere ve saydığımız avantajlarına rağmen arzu edilen hızlı gelişmeyi gösteremiyor? Kanaatimce bunun önde gelen sebebi komplikasyon oranlarının yüksekliğidir. Eğitim süreci konvansiyonel cerrahiye göre daha uzun ve yoğun bir çalışma gerektiren bu yöntem, özellikle ileri tekniklere geçtikçe, daha fazla komplikasyon içermeye başlıyor. Buna bir de tüm dünya ülkelerinde ve ülkemizde giderek artan malpraktis davalarını eklersek, pek çok cerrah, “Neme lazım laparoskopi, ben açık cerrahi ile de aynı işi yapıyorum nasılsa” diye düşünmeye başlıyor.
Öte yandan, laparoskopik cerrahinin avantajlarını medya ve internetten öğrenen hastalar, giderek hekimlerini daha fazla zorlamaya ve operasyonlarını minimal invaziv cerrahi ile gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu durumda bizlere düşen görev, temsil ettiğimiz kurumlar ve dernekler vasıtasıyla meslektaşlara “sürekli laparoskopik cerrahi eğitimi” vermek olmalıdır. Bu nedenle, yaklaşık 20 yıldır, her 2 yılda bir düzenlediğimiz Türk-Alman Jinekoloji Vakfının bu yılki kongre programında laparoskopik cerrahi oturumlarına daha fazla yer verdik. Kongre açılışında 4 Mayıs akşamı laparoskopinin duayen hocası
Prof. Dr. Camran Nezhat’ın “Operatif laparoskopi ne zaman tüm laparotomilerin yerini alacak” konulu konuşmasına sizleri davet etmekten mutluluk duyuyorum.