Atatürk’ün ölümünden sonra güçlenen tek parti dönemi, toplumu sıktıkça sıktı ve “liberal” bir partinin doğmasını sağladı.
Demokrat Parti…
Ellili yılların bu “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışının bayraktarlığını yapan hareket “darbe” ile durduruldu.
Darbeciler bir yıl sonra 1961’de bazı kesimlere göre Türkiye Cumhuriyeti’nin en “Demokratik” Anayasasını yaptılar.
Ve bu darbe anayasası yeni bir liberal hareket doğurdu.
Adalet Partisi…
Ve liberal bir lider Süleyman Demirel.
On yıl sonra bu “liberal lider” 1971 muhtırasıyla (darbesiyle) devreden çıkarılınca, yetmişli yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin en liberal hareketine ortam hazırlandı.
1974’de “İslamcı” olarak bilinen Milli Selamet Partisi ile “Solcu” bilinen Cumhuriyet Halk Partisi koalisyon yaparak “İktidar” gerçekleştirildi.
Bu koalisyon iktidarı o kadar liberal bir yapı sergiledi ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk savaş kararını vererek “Kıbrıs Barış Hareketini” gerçekleştirdi.
Yetmişli yıllar o kadar “liberal” bir ortam hazırlamıştı ki, gençlerin sağlı-sollu birbirlerini öldürmeleri bile serbestti.
Bırakınız geçsinler…!
Bırakınız öldürsünler…!
Bu “liberal” hava 1980 darbesinin ortamını hazırladı.
Ve 1980 darbesi Türkiye’nin en liberal adamını iktidara getirdi.
Rahmetli Turgut Özal.
Özal’ın ve partisinin gerçekleştirdiği “Liberal” ortam 28 Şubat 1997 postmodern darbesine kadar dayanabildi.
1997 postmodern darbesi değiştirdiği Erbakan iktidarından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin en ilginç koalisyonunun kurulmasına ortam hazırladı.
Solcu; Demokratik Sol Parti, Milliyetçi; Milliyetçi Hareket Partisi, Liberal; Anavatan Partisi…
Ve partiler üstü bir liberal “lider”…
Derviş!?
Postmodern darbeyi devam ettiren “sivil liberal” Derviş (“Çevik Bir” adam) tarafından silahlı kanatta yapılan “balans ayarı”, sivil kanatta (“Çevik Bir” Derviş) tarafından da gerçekleştirilerek Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez sol anlayışın oy oranını %44’lere çıkaran rahmetli Ecevit’i %1’lere indirdi.
Ve bu iklimden Ak Parti doğdu.
Her eğilimden oluşan kitle partisi.
İyi de,
Bütün bunları niye anlattım?
Değerli okuyucular!
Doğrusunu isterseniz Türkiye’de darbelerden sonra gerçekleştirilen “aşırı liberal” ortamların yeni bir darbe üretme potansiyeli taşıyabileceği riskini hep düşünmüşümdür.
Düşündüklerim de ne yazık ki doğru çıkmıştır.
Doğru çıkmışır çünkü, demokratik kültürün demokrat kişiliklerle topluma kazandırılması mümkündür de ondan.
Ancak benim bu konudaki bilgisizliğime bağışlayın; darbeci karakterlerin “liberal” olabileceğini de ilk defa görüyorum.
1980 darbesiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nde ne kadar solcu, sağcı, İslamcı, önderlik yapabilecek, millete çağ atlatabilecek dinamik genç varsa, işkencelerden geçirip silmek isteyen darbecilerin, günümüzde hiçbir Türk vatandaşının ağzına almaya cüret edemediği “eyalet isteme” özgürlüğünü kullanmaya başlamaları ve bu niyetlerini yirmi beş yıl gizli tuttuktan sonra Türkiye’yi emperyalistlerin bölme haritaları ortaya çıktığı iklimde açıklamaları, ülkemizin darbecilere teslim edilemeyeceğini gösteren tarihi kanıtlardır.