Medimagazin okurları bu köşede farklı zamanlarda Türk Tabipleri Birliği (TTB)’ni eleştirdiğimi hatırlayacaklardır. Kendilerinin ısrarla, ideolojik saplantılarına hekim yararlarını feda ettiklerini dile getirmeye çalıştım. Ancak itiraf etmem gerekir ki, kendi ifadeleri içinde söylemek gerekirse, “TTB’nin birincil görevinin toplumsal muhalefete öncülük etmek” değil, reel politik içinde hekimlerin, mesleki, sosyal ve kültürel çıkarlarını başta hükümetler karşısında olmak üzere her platformda savunmak ve iyileştirmek olduğunu şu bir yıl içinde kendilerine anlatamadım.
Bunu sadece bu köşede dile getirmedim. Belli aralıklarla yapılan TTB Genel Yönetim Kurulu Toplantılarında da söyledim. Bu toplantıların birinde kürsüden ifade etmiştim, hala da aynı düşünüyorum; mevcut TTB’nin –ki bu ekol yaklaşık 30 yıldır hiç değişmedi- hükümet ve Sağlık Bakanlığı nazarında kronik bir ciddiye alınmama problemi var. Bunda tek müsebbibi Bakanlık veya hükümet olarak görmek yanlış olur çünkü bu ekolün bir “Karşıyız karşı her şeye karşı.” ve “İstemezük!” tavırları var ki, söyledikleri ‘hak’ bile olsa bu tavır yüzünden sonuç almak mümkün olmuyor. O zaman da meslek örgütümüz ne yapıyor? “Eylemlilik sürecine giriyor.” Al eline pankartları, giy üstüne canım beyaz önlükleri, tak koluna 1-2 yoldaş sendikayı ve kanka sivil toplum örgütünü (TMMOB) ver elini Abdi İpekçi Parkı. “Kendin çal kendin oyna.” Kervan ise bütün gürültü-patırtıya rağmen yürümeye devam…
Yazdığım bu ‘TTB güzellemesinin’ nedeni aslında geçen haftaki yazımın devamına bir girizgâh olsun içindi. Hatırlarsanız geçen haftaki yazımda Türkiye Hekim Platformu (THP) (http://www.turkiyehekimleri.org) olarak 30 tabip odasını temsilen Sayın Sağlık Bakanı ile ‘Tam Gün Yasa Taslağı’na ilişkin çekincelerimizi ve önerilerimizi paylaşmak için yaptığımız görüşmeyi aktarmıştım. Sayın Bakanın bir Pazar günü bütün üst düzey bürokratlarını yanına alarak THP temsilcileri ile 7 saati aşan bir süre yaptığı görüşmenin ne kadar verimli geçtiğini dile getirmeye çalışmıştım. Sayın Bakan, benim en sert eleştirilerim de dahil, bütün konuşulanları dinlemiş, notlar almış, bürokratlarına bazı talimatlar vermiş ve Tasarıya getirilen eleştirileri cevaplamıştı. Belki ben ilk defa bir Bakanla bir görüşmede bulunduğumdandır ama bana Sayın Bakan, karşısındakini son derece ciddiye alan ve samimi olarak düşüncelerini dile getiren bir siyasetçi olarak görünmüştü.
THP görüşmede en fazla hekimlerin özlük hakları ve emekliliğine yansıyacak maaşlarının artırılması üzerinde durmuş ve Sayın Bakana somut öneriler sunmuştu. Kendisi önerilerimizi not aldığını ve konuyu hükümetin ekonomi ve maliye kurmayları ile görüşeceğini söylemişti. Bu arada THP’nun temsil ettiği kitlenin kendisi açısından önemini dile getiren ve bu talebin söz konusu kitlenin talebi olduğunu görüşeceği Bakanlara ve Sayın Başbakana da ileteceğini belirten sözler sarf etmişti.
Bilindiği üzere Taslak Meclis Sağlık Komisyonunda görüşüldü. Komisyona TTB ile birlikte, muhtemelen ciddi ve makul bir muhatap olarak görüldüğünden, Türkiye Hekim Platformunun temsilcileri de davet edildi. Beklentiler ve öneriler orada da dile getirildi. İyi haber gecikmedi. Sayın Bakan ve Müsteşarı Platform temsilcilerini arayarak beklentilerimizin önemli ölçüde karşılandığı haberini verdi. Tabii bu, THP yürütme kurulu üyesi olan birisi olarak beni çok memnun etti. Daha 1 yılını yeni tamamlamış olan THP, meslektaşları adına ilk somut başarısını elde etmişti. Makul, kararlı ve ne istediğini bilir bir yol izlenirse oluyormuş demek ki. Meğer Bakanlık, TTB’nin bize sürekli söylediği gibi hiç kimseyi dinlemeyen insanlar topluluğu değilmiş. Tabii tek bir icraatla bu kanaate varmak doğru değil, ama en azından ilk teşebbüs bana bu izlenimi verdi. Kimse zannetmesin şahsım ve THP bu gelişme ile Sağlık Bakanlığının ebedi sempatizanı oldu. Platform adına konuşma yetkim yok ama şahsım adına söylemeliyim ki, iyiye iyi, kötüye kötü demek bizim boynumuzun borcudur. Yanlışı söyler, doğruyu da alkışlamaktan çekinmeyiz. Yani biz mutaassıp (taassup sahibi) değiliz. İdeolojik körlük ile kör dövüşüne girip iyilik ve güzellikleri yok sayamayız. Doğruya doğru deriz ama doğrudan ayrılanı da ‘eğri kılıcımızla’ doğrultmasını biliriz.
Biz kavganın en son çare olduğuna inanır, insanların konuşarak ve karşılıklı ödünler vererek orta yolu bulacağını biliriz. Otoriteye –devlete, hükümete değil- itaat etmeyi zül saymaz, makamlara saygı gösteririz. Çoğu zaman da bunun semeresinin alınacağına inanırız.
Bu deneme bize bir kez daha gösterdi ki TTB’nin gittiği yol ‘yol değil’. Yine bu olayda gördük ki, artık ülkemiz hekimlerinin kendilerini daha iyi ifade edebileceği ve hak arama süreçlerini onlar adına doğru olarak yönetecek bir platform var. Bu vesile ile bu sürece katkıda bulunan bütün THP üyesi Tabip Odası Yönetimlerine teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Son söz olarak da bu kazanımı THP’na mal etmemden rahatsızlık duyanlara bir şeyler söylemek isterim. Şüphesiz pek çok dernek, parti ve sivil toplum örgütü bu süreçte benzer talepleri Bakanlığa iletti. Ancak, Sayın Bakanın 7 saat görüştüğü, komisyon çalışmalarına davet ettiği ve arayıp ilk müjdeyi verdiği tüzel kişilik Türkiye Hekim Platformu idi. Hem, bir ulusal gazete maaşlardaki ve özlük haklarındaki iyileştirmeyi, Sağlık Bakanlığının her türlü icraatına bayrak açan TTB ve komisyonlarda kendileri ile didişmekten başka bir şey yapmayan bir siyasal partiye mal ederken biz niye bileğimizin ve beynimizin hakkıyla muhataplarımızı ikna ettiğimiz bir konuda bu başarıyı sahiplen miyelim ki?
Türkiye Hekim Platformunun bu güzel çalışmalarının bundan sonra da devam etmesi dileklerimle…