“Bir fâilin meâsiridir cümle hâdisât,
Ne iktizâ-yı çerh ü ne hükm-i zamanedir.”
“Olan her şey bir yapıcının eseridir.
Ne talihin gereği ne de devrin hükmüdür bu.”
Ziya Paşa
Akademikakil.com’un Nisan ayı için belirlediği Ülkemizde “2024 Yerel Yönetim Sonuçlarının Değerlendirilmesi” (Mahalli İdare Seçimleri ve Sonuçları) konusundaki görüşlerimi siz değerli okurlarıma paylaşacağım. 31 Mart 2024’te yapılan seçim adı üstünde mahalli idare seçimleridir. Anayasamıza göre idare, merkezi ve mahalli idare olmak üzere ikiye ayrılır (1982 Anayasası madde 127). Mahalli idareler ise il özel idareleri, belediyeler ve köylerden müteşekkil idari yapılanmadır.
Bu seçimlerde partilerin aldıkları oylar ve sıralamalarında esas ölçüt il genel meclisindeki oylardır. Çünkü burada şehir merkezi ve köyler hepsinin oy kullandığı birim olduğu için belirleyicidir. Bu başarı veya başarısızlık kriterleri siyasi partiler yetkili kurullarınca değerlendirmesini yapacaktır.
Ben bu yazımda gerekli verileri verdikten sonra sonucunu ve gelecekte bu tablonun neye işaret edeceğini yorumlamaya çalışacağım. Tabii bu yorum farkı olmakla birlikte daha nötr ve tarafsız yorum yapmaya özen göstereceğim.
“ 13 Haziran 1854 tarihinde yayımlanan nizamnameyle belediye hizmetlerinde şehremini (şehir emini) dönemi başladı. 1857 yılında İstanbul 14 belediye dairesine bölündü. Adalar belediye başkanlığı yapan eski sadrazamlar bile oldu. 1864 tarihinde yayımlanan Vilayet Nizamnamesiyle belediye meclislerinin kurulmasına karar verildi. Ancak bu dönemde seçimlerde halk belediye meclislerini, belediye meclisleri de belediye başkanını seçiyordu. Bu uygulama 1963 seçimlerine kadar sürdü̈. 1950’li yılların sonuna kadar (1923’ten başlamak üzere) İstanbul valileri aynı zamanda İstanbul belediye başkanıydı. Seçimin ardından Belediye Meclisi, kendi içerisinden başkanı seçiyordu. İlk kez 1963’te halk doğrudan belediye başkanını seçebildi. Yerel yönetimlerle ilgili önemli bir değişiklik ise Vali ya da kaymakam tarafından atanacak olan “reis” belediye meclisine başkanlık edecek, kararları uygulayacak ve vilayetle belediye ilişkilerini düzenleyecekti. Bu sorunları gidermek için 1930’da 1580 sayılı Belediyeler Kanunu çıkarıldı ve bu kanun 12 Eylül 1980 dönemine kadar yürürlükte kaldı.”
Ülkemizde ilk yerel seçimler 1840 yılında o zamanın seçim mevzuatına göre yapıldı. İstanbul şehremaneti 1855 de, Beyoğlu 6 belediye dairesi 1855 de kuruldu.1860 sonrası Osmanlı idari yapısındaki değişmeyle orantılı olarak belediye meclisleri yaygınlaştırıldı. 1868 tarihli nizamnameyle yerel yönetim seçimleriyle ilgili düzenlemeler geldi. Kısaca 31 Mart 2024 mahalli idare seçimlerinin 184 yıllık bir öyküsü var. Eyalet, vilayet, sancak, kaza, karye gibi mahalli idarelerin çeşitli şekilde adlandırılmasına paralel bu birimlerin seçimi ve yönetimi de gündeme geldi.
Doğrudan halkın seçtiği dönem 1963’te başladı. Zaten Osmanlı döneminde seçimler iki dereceliydi. Bu müntehib-i sânî uygulaması tek dereceli seçim uygulaması başlayana kadar devam etti. 1950 seçimlerinde halk belediye meclisini seçiyordu. Meclis de kendi içinden birini başkan seçiyordu. 1950 mahalli idare seçimlerinde DP büyük başarı elde etti. 1955 seçimleri ise tek dereceli yapıldı. 1963 mahalli idare seçimleri ise 1961 anayasasının hükümlerine göre yapıldı. Bu seçimlere 6 siyasi parti katıldı. Adalet Partisi büyük başarı elde etti. 1968 mahalli seçimleri zamanında yapılmayıp ertelenen tek seçimdir. Bu seçime 8 siyasi parti katılmıştır. 1973 mahalli idare seçimlerine 8 siyasi parti katılmıştır. 1977 de ise 10 siyasi parti katılmıştır. 1984 seçimlerinde ise ANAP mahalli idarelerde başarılı olmuştur. 1989 mahalli idare seçimlerine ise 7 siyasi parti katılmıştır. Bu seçimde SHP başarılı olmuştur. 1994 mahalli idare seçimlerine 13 siyasi parti katılmıştır. Refah Partisi başarılı olmuştur. 1991 mahalli idare seçimlerinde DYP’nin nisbi başarısı vardır. 1999 yılında yerel ve genel seçimler birlikte yapılmıştır. 21 parti katılmıştır. Bunlardan 6’sı %10 barajını geçmiştir. Fazilet Partisi mahalli idarelerde başarılı olmuştur. 2004’te 20 siyasi partinin katıldığı seçimde Ak Parti’nin başarılı olduğu görülmektedir.
Mahalli idare seçimleriyle ilgili olarak değişik zamanlarda değişik seçim kanunlarıyla seçimlere gidilmiştir. Önemli olan en son yapılan mahalli idare seçimlerinin yorumu ve bunun geleceği nasıl etkileyeceğidir. Tabii siyasi partilerin yetkili organları bunları analiz edecektir. Benim yorumum tarihi süreçte bu seçim sonuçlarını sosyal siyasal ve ekonomik getirisi ve götürüsünün hesaplanmasıdır. 4 yıl sonraki Cumhurbaşkanlığı ve 5 yıl sonraki mahalli idare seçimlerine katılacak partileri zor seçenekler beklemektedir. Partiler barajı aşmak için ittifak yolunu denerken başka seçimde tek başlarına katılmaktadır.
Zaman geçirmeden herkes kendi işine odaklanıp, liyakat, ehliyet ve adalet ilkelerinden sapmadan üretilmeli, ekonominin ve sosyal hayatın kadim uygulamalarından vazgeçmemeliyiz. Siyasi partiler seçimlerde yapılan siyasi hataların telafisinin zor olduğunu unutmamalıdır.
Belediyelerde yukarıda tarihsel serencamını özetlerken de söylediğim gibi mahalli idarelerin seçim ve yönetim öyküsünü zamana göre değerlendirmek gerekmektedir. İSKİ ayrı kanunla işlerini yaparken başka bir ilde aynı kanunla başka birim yoktur. Sonuç olarak seçilen mahalli idare yöneticilerinin belediye iştiraklerini, belediye iktisadi teşebbüslerini ve bağlı ortaklıkları iktisat mantığıyla yönetmeleri gerekmektedir. Belediye A.Ş’lerinde ise kaynakların rasyonel kullanılması sadece yıllık GSMH’den gelen paralarla yönetimin zor olacağını bilmelerini hatırlatmak isterim. Bu belediyelerin dış ve iç borçlanmaya gitmemelerini, tasarrufa gitmelerini öneririm.
31 Mart 2024 seçimlerine 34 siyasi parti katılmıştır. Seçimlere katılma yeterliliği olup da bu seçimlere katılmayan partiler vardır. Burada şunu da belirtmek isterim ki siyasi partilerin sürekli seçimlere katılmama lüksü yoktur. Belli sayıda seçimlere katılmayan partiler bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesi’nde kapatılmaktadır. 207.848 sandıkta oy kullanılmıştır. 61.441.889 kayıtlı seçmen bulunmaktadır. Seçimlere katılma oranı büyükşehir belediyelerinde %78.11, normal belediyelerde %78.7’dir. Belediye meclis seçiminde %78.5, il genel meclis seçimlerinde oy kullanmada ise %80.7’dir.
Bu seçimde resmi olmayan sonuçlara göre itirazlarda olağanüstü bir sonuç çıkmazsa, çıksa bile ülkenin genelindeki oylamayı değiştirmeyeceğine göre, CHP 35 belediye, Ak Parti 24 belediye, MHP 8 belediye, Dem Parti 10 belediye, YRP 2 belediye, BBP 1 belediye, İyi Parti 1 belediye kazanmıştır. İyi parti eski AKP belediye başkanını aday göstererek kazanmıştır. Hakeza YRP eski Ak partilileri aday göstererek kazanmıştır. BBP ise1 şehir kazanmıştır.
İlçelere gelince Ak Parti 334 ilçe, CHP 322 ilçe, MHP 110 ilçe, Dem parti 54 ilçe, YRP 37 ilçe İyi parti 23 ilçe, BBP 12 ilçe, bağımsız 9, DP 2 ilçe, Deva 1 ilçe, DSP 1 ilçe, Saadet 1 ilçe, Sol parti 1 ilçe, TİP 1 ilçede belediye başkanlığını kazanmıştır.
Bu seçimde 13 milyon 400 bin kişi sandığa gitmemiştir. Siyasal katılım açısından manidar bir durumdur. Seçimlerde sonuç ne olursa olsun katılım oranının yüksek olması beklenir. Seçimlere katılmamanın yasal yaptırımı olmadığı için yine de seçmenlerin katılması beklenir. Bu da katılım bilinci, siyasal kültür ve demokratik mantıkla ilgilidir. Her hâlükârda seçmenin tercihine saygı duyulur.
Seçim sonuçlarının kısaca değerlendirmesi:
1.Seçimlerde siyasal katılımın az olması ülkemiz açısından iç açıcı bir durum değildir. Bundan sonraki seçimlere katılımın yüksek olması için daha cazip teklifler ve edimler ne olabilir? Siyasal parti yetkililerinin seçmenlerini konsolide etmesi adına düşünmeleri gerektiği ortaya çıkmıştır.
2.Ülke genelinde oy alan Saadet Partisi’nin sadece Giresun da bir ilçe kazanmasının muhasebesini yapmalıdır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ittifak yapan partilerin İyi parti, Saadet, Gelecek, Demokrat parti, Deva partililerinin neden beklediklerini alamadıklarının muhasebesini yapmaları gerekmektedir.
3.Siyasal partilerin tüzel kişiliği olduğu için fazla müdahil olmak istemem. Yukarıda da belirtmiştim, olabildiğince objektif değerlendirme yapmaya çalışacağım. Ak Parti’nin hızlı tren götürdüğü illerde Ankara, Kırıkkale, Yozgat, Sivas’ta bu illerin tamamını kaybetmesini değerlendirmesi gerekir. Burada da hizmetten öte farklı saiklerin rol oynadığı gerçeğidir.
4.Chp’nin miting yapmamasına rağmen bu kadar oy alması anlamlıdır. Bu oy patlamasının 17 milyon emekli ve ekonomik durumla ilgili olduğu gerçeği de akıldan çıkarılmamalıdır.
5.Dem parti sistemle barışmayı tercih etmelidir. Belli kemikleşmiş oy olmasına rağmen bunu farklı nedenlerle meşrulaştıramaması kendileri açısından meşruiyet tartışmasını devam ettirecektir.
Sonuç olarak kazananlar ve kaybedenler diye kesin çizgi çizmeyi doğru bulmam. Siyaset sonuçta sosyal bilimdir. Değişkenleri farklıdır. Önemli olan bundan sonraki süreçte bu tablonun nasıl değerlendirileceği ve yorumlanacağıdır. Bunlar da;
1.Yıllar önce anayasa değişikliği yapılmadan yazdığım bir raporda da belirtmiştim. Cumhurbaşkanlığının %50 + 1 olması sürdürülebilir değildir. 4 yıl sonra Cumhurbaşkanlığı seçimini etkileyecek tablo ortaya çıkmıştır. Bizdeki duruma benzer ülkeler bu oranı ya aşağı çekmiş yada 50’nin altında olması halinde en yüksek oy alan 2 adaydan birinin seçimini parlamentoya bırakmıştır. İlginçtir sürekli birinci parti olan partinin adayı cumhurbaşkanı seçilmiştir. (Latin Amerika’daki uygulamaları kastediyorum).
2.Anayasa değişikliği ve olası referandumu oldukça zorlaşmıştır. Mevcut yasa ve yönetmeliklerle siyasal hayatın devamı gözükmektedir.
3.On yedi milyon emekliye, 6 milyon yabancı uyruklu sığınmacıya, hala erken emeklilik ve yüksek gösterge talepleri hükümetin ekonomik anlamda zihnini meşgul etmeye devam edecektir.
4.Çeyrek yüzyıla yakın ülkeyi yönetmenin getirdiği yorgunluk ve yıpranmışlık iktidar partilerinin karşılaşacağı bir durumdur. Olanda hayır vardır. Hükümet önümüzdeki dört yılı iyi değerlendirerek tabloyu değiştirebilir. Bunu yaparken liyakat, ehliyet, adalet ilkesini hatırlamasını, kamuoyunun en ufak haksızlığı unutmadığını hatırlatmak isterim.
Dış basının seçim sonuçlarıyla ilgili başlıklarına bakıldığında onlar da TL’deki değer kaybının seçmen iradesini etkilediği yönünde başlıklar atarak yorumlar yapmıştır. Seçim sonuçları bu tür seçimlerde partilerin İl Genel Meclislerinde aldıkları oylara göre sıralanır. Bunu yapan partiler yorumlarında kendi oy oranlarını fazla göstermektedir. Hâlbuki il seçim sonuçlarına göre yorum yapabilmek için tüm partilerin tüm seçim çevrelerinde seçime katılmaları gerekir. Farklı farklı yerlerde ve farklı ittifakla giren partiler olduğu, için klasik İl Genel Meclisine göre yorumlama bu seçimde anlamlı olmamaktadır.
Konuya değişik açılardan baktığımızda, düzensiz göç, ekonomik durum, enflasyon ve hayat pahalılığı, adaleti savunan partilerin adalet, liyakat, ehliyeti gözeteceğini söylemelerinin halk nezdinde karşılık bulmaları, üretim ve çalışmanın az olmasında toplanmaktadır. Doğal olarak da gelecek seçimlerde kazanmayı düşleyen partilerin bunları gözetmesi gerekir. Yani adalet, liyakat, ehliyet, üretim, tasarruf ve TL’nin değerini bulması bu istikrarı sağlayanlar doğal olarak kazanacaktır. Çünkü halk elindeki nimetleri kaybetmek istemez.
Konuya günlük siyasi mülahazalar ötesinde baktığımızda asıl sorun kök sorundur. Yani yıllardır neden sonuç ilişkisi kurulamamasındandır. Örnek Fransa’da kanun yapma tekniğinde kamu gelirlerini azaltıcı ve kamu giderlerini artırıcı yasa teklif verilemez. Eğer bizdeki gibi verilirse bütçe dengesi bozulur. Ülkemizde yine 3600, yine eyt muhabbeti, yine Avrupa’daki bazı ülkelerin nüfusundan fazla emekliye maaş zammı söylemeleri, yine aynı kısır döngüye gelecektir. Çünkü sistemi tıkayan SGK açıkları, iç borç faizleri, dış borç faizleri, cari açık bu dörtlü ekonomiyi 30 yılda tıkanma noktasına getirmiştir.
Anayasa Mahkemesi iptal etmesine rağmen sendikalı memurlara ödedikleri aidatın dışında fazladan senede birkaç defa ödeme yapılması gibi. Hangi amaçla verildiği belli olmayan ödemeleri alan memurlar bunun sürdürülebilir olup olmadığını hesaplamadan sürekli beklenti içine girmektedir. Bu beklenti enflasyonun azalmamasına sebep olurken maaş artışlarını da eritmektedir.
Yeni hükümet sisteminde parlamentonun etkisi kısmen de olsa azalmakla birlikte partilerin hazine yardımında kısıtlama olmamıştır. Seçim sonuçlarını doğrudan ekonomik sıkıntıya bağlayanların bu sonuca yol açan nedenleri de irdelemesi gerektiği kanısındayım.
Ülkeyi yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların hatırlaması gereken gerçeklerden biri de ülkemizin muhafazakarlaşmadığı gerçeğidir. Konuyu dağıtmamak için bunu başka bir zaman yazımda değerlendireceğim. Ama yıllardır siyaset bilim derslerinde ideolojilerden bahsederken ülkemizin muhafazakarlaşmadığını söylerim. Yeni bir metot, teknik ve uygulama denkleminin ortaya konulması gerektiği kasnındayım.
2028 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminde kazanmak isteyen ve ülkeyi yönetmeye talip siyasi kadroların yukarıda satır aralarında sıraladığım sosyal, siyasal ve ekonomik gerçekleri hatırlamasını tavsiye ederim. Aynı nedenler aynı sonuçları doğurur. Aynı metotları uygulayıp farklı sonuç beklemek bilimin siyasal sosyal gerçeklerin doğasına aykırıdır.
Kişi kurum ve kuruluşların kendilerini yenilemesi, sağlıklı, adil, sabırlı, analitik düşünmesi dilek ve temennisiyle geleceğin ülkemiz adına mutluluk getirmesini temenni ederim.
Ramazan Bayramınız kutlar, sevdiklerinizle nice bayramlara kavuşmanızı dilerim.