Aileden biri, bu dünyadan ayrıldığında, kısa sürede mirasının paylaşımı yapılır. Eskiler, ‘ölüm hak miras helal’ derler. Şu senin, burası da benim denilerek mallar bölünür. Bölünemeyen mallarda, ya ortaklık olur, ya da mal satılarak parası mirasçılar arasında paylaşılır. Miras paylaşımlarında, çoğu zaman ciddi sorunlar da çıkabilir. Kardeşler arasında tartışmalar, kavga, hele de ikinci şahıslar olan, eş, çocuk ve diğerlerinin karışmasıyla, her kafadan çatlak sesler çıkıp da, işler arap saçına dönünce, arabulucular ya da avukatlar devreye girerler. Eskiden böyle durumlarda, taraflar şehrin hatırı sayılır bir büyüğüne baş vurarak, malları, onun hakkaniyetle paylaştırmasını isterlerdi.
Önce işe, merhumun oturduğu ev ve eşyalarından başlanılır. Önce mirasçılar, beğendikleri eşyaları, evlerine götürürler. Kalanlar, ya ihtiyacı olanlara, belediye ya da eskicilere verilerek merhumun evi, kısa sürede boşaltılır. Daire, dükkan ya da ev, paylaşımda tek bir mirasçıya kalmadığında, kısa sürede kolayca satılarak parası paylaşılır.
Aslında mirasçılar, baba mülkü o mallar için, hiç bir bedel ödememişlerdir. İşte bu nedenle, ‘mal mirasçıdan alınır’ diye bir söz çıkmıştır. Çoğu eşyanın, geride kalanlar için, maddi, manevi bir değeri yoktur. Emek emek kazanılan ve hatırası olan eşyalar, kısa süre içinde, bir oraya bir buraya, dağılır giderler.
Yetmişli yılların başında, Gediz’de deprem olduğunda, devlet memuru olan babam, ‘Gediz bizim komşu kasabamız, önceden çalışmışlığım da var, depremzedelere benim de yardımım olsun’ diyerek, gönüllü olarak deprem bölgesine çalışmaya gitti. Biz iki kardeş, daha üniversite öğrencisiydik. Annem çamaşırlarımızı, hala elinde yıkıyordu. Babam, oradan elde ettiği ek gelirle, evimize çamaşır makinası aldığında, hepimiz çok sevinmiştik. Yıllarca kullandık, ona gözümüz gibi baktık. Bizim için çok değerliydi. Çünkü onun bedeli, aylarca deprem bölgesinde, çok zor koşullarda çadırda kalınarak ödenmişti. Kolaysa sat bakalım.
Bütün bunları neden mi yazdım, bakın size anlatayım. Bir malın kıymetini ancak, onu türlü zorluklarla ve alın teriyle kazandıklarıyla satın alanlar bilirler. Belki, banka ya da bir yakına borçlanılmış, yıllarca borç taksitlerini ödemek durumunda kalınmıştır. Bunu en çok, o yüklü taksitleri ödemek için ek iş yapanlar, geceleri direksiyon başına geçenler, evde bir şeyler ören, diken, büyük küçük çalışarak, ailelerine destek olanlar bilirler.
Cumhuriyetimizi kuranlar, ülkenin bedelini Çanakkale’de, Yemen’de, Filistin’de, ve Kurtuluş Savaşlarında kanlarını dökerek, canlarını vererek ödediler. Savaşların bitiminde Anadolu halkı, hala ortaçağı yaşıyordu. Fabrika yok, okul yok, elektrik yok, yol yok, su yok. Var olanlarsa, kara saban ile öküzün çektiği kağnılardı. Okuma, yazma oranı ve üretim çok düşüktü. Ülkemiz kurtulduktan sonra, Cumhuriyetimizi kuranlar, yapılması gereken reformları, sanayideki kalkınmayı birer birer gerçekleştirerek, halkımıza altın tepsi içinde verdiler.
Biz, bizden öncekiler, gençlerimiz de dahil olmak üzere vatandaşlar olarak, çağdaş bir toplum ve medeniyet oluşturma çabaları için, hiç bir bedel ödemedik. Belki de bu yüzden, mirasyediler gibi davranıyor, çoğu zaman yapılanların kıymetini bilemiyoruz.
Cumhuriyetten önce, Osmanlı toplumunda, kadının yeri yoktu. Dört kadınla evleniliyordu. Boş ol denilince de, boşanılıyordu. Kadınların, miras hakları yoktu. Medeni kanunla tek eşlilik, kadınların mirastan erkeklerle eşit pay almaları kabul edildi. Ticaret ve ceza kanunları çıkarıldı. Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakları, çoğu Avrupa ülkesinden bile önce verildi. Latin alfabesinin kabulü, takvim, metrik sisteme geçilmesi, kadınların okul ve üniversitelere gidebilmeleri, eğitimin birleştirilmesi, üniversitelerin kurulması ve daha pek çokları sırasıyla gerçekleştirildi.
Evet tüm bu yapılanlar için, kadın erkek, toplumun mücadele vermesi gerekmedi. Halbuki gelişmiş ülkelerde, günlük çalışma sürelerinin azaltılması, hatta kadın hakları için bile pek çok kişi asılarak öldürülmüş, yakılmış, genç yaşlarında hayatlarından olmuşlardı.
Haftada beş gün çalışma, günlük çalışmanın sekiz saat olması, cumartesi tatili, çalışanların sosyal güvenlik kapsamına alınmaları, işçilere sendika kurma, grev ve lokavt haklarının verilmesi vb. İşte bu yüzden, biz toplum olarak, bu ülkede hepimiz mirasyediler gibiyiz arkadaşlar. Olmasak da, çoğunlukla, mirasyediler gibi davranıyoruz. Yapılanlar ve ülkemize kazandırılanların, kadir kıymetini bilemiyoruz. Cumhuriyetten sonra yapılanlara ve daha sonra satılanlara baktığınızda, ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınıza eminim. Cumhuriyeti kurup devrimleri yapanlarla, onların yaptıklarını mirasyediler gibi harcayıp satanlar, başka ülkelerin vatandaşları değil, yine içimizden birileri. Bu ikisini birbirinden ayıramadıkça, daha çok çekeceğimiz var bizim. Bilmem yanılıyor muyum.
10 yorum
Hemde nasıl haklısın onun için malımızı keyifle yiyelim bırakmanın anlamı yok gerçekten bu fikirdeyim ama iş cumhuriyetimize gelince korkunç sinirleniyorum ve ben kabahati bizde buluyorum yazacak şey çok
Hocam Allah ömrüne bereket ve sağlık versin bizi nasiplenenlerden eylesin teşekkürler
Çok haklısınız. Emek harcamadan elde edilen hiçbir şeyin kıymeti yoktur. Demokrasi de öyle, bir gecede cumhuriyete kavuştuk ama hiç değerini bilemedik. Saygılarımla…
Değerli hocam, özelleştirme/küreselleştirme adı altında mevcut ve önceki iktidarlarca yıllar yılı yaşatılanlara bakış açınız ve örnekleriniz çok can alıcı. Kamu – özel sektör ilişkilerinin reforma ihtiyacı olduğu, tıkanmalar yaşandığı kesin; fakat yapılanlar sorunu çözmek bir yana daha da büyüttü. Hakikaten çokça pişmanlık yaşanacak gelişmeler yaşıyoruz. Toplumca bir çok konuda rüşt sorunumuz var. Ülkemizin ve maddi/manevi milli varlıklarımızın anlam ve değerini bilemediğimiz açık. Hukuken vasi, kayyum atanması icap edecek haldeyiz. Yazık.
Size katılıyorum. Kazanımlarımız günden güne elimizden gidiyor. Bu nası bir süreç anlaşılamıyor, iletişimin bu denli geliştiği bir dönemde yanlışlar niye anlaşılamıyor? Niye herkes suskun ve şaşkın?
Halduncuğum çok güzel bir yazı.
Selamlar kardeşim.
Hocam yanılmıyorsunuz Bizim kuşak kısmen kıymetini bildi bizden sonraki kuşağın haberi yok
Yorumunuza katılıyorum.Sağlıkla kalın.Almanya’dan selam sevgiler.
Güneşin battiği uerdeyiz hocam. Günes batarken gölgelerin boyu uzamakta.
Biz ettik biz biçiyoruz
Harika yorumlar.Kabahatli bir nesil miyiz,bilemedim.Halbuki ülke sevgisi,yurttaşlık sevgisi ile büyüttü bizi ailemiz ve öğretmenlerimiz.Andımızla,istiklal marşı ile başlardık sabahları okulumuza.Kimler bu hale getirdi,dünyamız ateş topuna dönürüldü,malum.