Her alanda olduğu gibi tıpta da Türkçe kelimeler yerine yabancı kelimeleri kullanmak moda haline geldi. Yıllardır tıpta hatalı ya da yanlış uygulamalar diye belirttiğimiz durum İngilizce malpractice kelimesi ile ifade edilmektedir.Her alanda olduğu gibi tıpta da artık kendi öz dilimiz olan Türkçe kullanılmamakta ve bazı kelimelerin yerini yabancı kelimeler almaktadır. İngilizce malpractice kelimesi kötü hareket,hekimin yanlış tedavisi veya görevi ihmal anlamına gelir ve bu kelime malpraktis diye okunduğu şekilde yazılmaktadır. Son yıllarda hazırlanan ve tıpta yanlış uygulamalarla ilgili maddeleri içeren yasa tasarısı da birçok tıp mensubu ve etikçi tarafından “Malpraktis yasa tasarısı” diye anılmaktadır.
Yıllarca deontoloji derslerinde okuttuğumuz hekimin hatalı uygulamalarındaki deontolojik sorunlar zaten Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nde vardı. Doğaldır ki bunlar daha kapsamlı bir yasa tasarısı içinde görülmektedir. Ancak bunun adının bazılarının kullandığı gibi malpraktis yasa tasarısı değil de tıbbi hizmetlerin kötü uygulanmasından doğan sorumluluk kanunu tasarısı veya buna yakın olması gerekir.
Tıp hukuku açısından hekim-hasta ilişkilerinde hekim sorumluluğu kavramı ortaya çıkar ve hekim hastasına karşı birçok yönden sorumlu duruma düşebilir. Zaten tıbbi deontolojideki tüm konularda hekim sorumluluğu vardır.
Hekim sorumluluğunu tanımlayabilmek için önce sorumluluk kavramını açıklamak gerekir. Suç işleyen bir kişinin yasalar karşısındaki durumu sorumluluk kavramı ile açıklanır. Suç ise sorumlu bir kişi tarafından olumlu ya da olumsuz bir hareketle meydana getirilen, ceza tehdidi taşıyan bir yasadaki tanıma uygun ve hukuka aykırı olan bir eylemdir. Hekim sorumluluğu, hekimin hekimlik pratiği sırasında bilerek veya dikkatsizlikle ve ihmal yoluyla verdiği zararlardan, hekimlik kurallarına uymamaktan, tanı ve tedavide son ve bilimsel metodları uygulamamaktan ve mesleğindeki acemiliğinden dolayı sorumlu tutulmasıdır. Sorumluluk, hukuka aykırı bir fiile hukukun öngörmüş olduğu cezadır. Hukuka aykırı fiilde bulunan kişinin çeşitli hukuk dalları karşısındaki durumu sorumluluk kavramı ile açıklanmaya çalışılır. Hastalıkları önlemek, tedavi etmek veya hafifletmek için tıbbi faaliyette bulunan hekim de bu faaliyetleri esnasında hukuka aykırı bir davranışla hastasına zarar verdiğinde, kendisinin çeşitli hukuk dalları (ceza hukuku, medeni hukuk, idare hukuku vb.) karşısında sorumluluğu söz konusu olur.
Tıbbi eylem, tıbbi müdahale olup, bu müdahalenin hastanın yararına olan bir muayene ve tedaviden oluşması gerekmektedir.
Hukuk bilimi, hekimi klinik uygulamalarında kendi yasalarına göre değerlendirir. Hekimin hastasına müdahalede bulunup bulunamayacağı, bunun hangi sınırlar içinde yapılacağı, hastanın onamının aranması, tıbbi müdahalenin olumsuz sonuçlanması durumunda hekimin sorumlu olup olmaması gibi konular, hukuk bilimini ilgilendiren sorunlardır.
Tıp hukuku açısından hekim-hasta ilişkilerinde hekim sorumluluğu kavramı ortaya çıkar ve hekim hastasına karşı birçok yönden sorumlu duruma düşebilir.
Hekim sorumluluğunda ise tıbbi eylem, yani hekimin hastaya karşı davranışı söz konusudur. Klinik uygulamalarda hekimin tıbbi eylemi (tıbbi uygulamaları) dolayısıyla, hekim sorumluluğu konusu ortaya çıkar. Hekimin klinik uygulamalarda sorumluluktan kurtulması için bazı kurallara uyması gerekmektedir:
1) Tıbbi eylem (tıbbi uygulamalar)de vicdani sorumluluk bulunmalıdır. Bir hekim, tıbbi uygulamalarda sorumluluk da taşımalıdır.
2) Hekimin klinikteki tıbbi uygulamaları, tıbbi kurallara uygun olmalıdır.
3) Hekim, ehliyetsizlik ve ihmal gibi nedenlerden dolayı tıbbi müdahaleden kaçınmamalıdır.
4) Hekim, cerrahi uygulamalarda zarar ve ziyana neden olmamalıdır. Bazen bu uygulamaların sonunda ölüm de olabilir.
5) Hekimin tıbbi uygulamalarında hastasına karşı kasıtlı bir hareket bulunmamalıdır. Örneğin hospitalize edilmesi gerekmeyen bir hasta, menfaat amacıyla bir akıl hastanesine yatırılırsa kasıtlı bir durum olur.
6) Hekim, klinikte hastasına gereksiz uygulamalarda bulunmamalıdır.
7) Hekim, klinikte tıbbi uygulama yapmak için hastanın onamını almalıdır. Hasta eğer 18 yaşından küçükse, akıl hastası ise veya hacir altında ise ailenin izni alınır. Aksi halde hekim gereken uygulamayı yapabilir.
Hekim, hasta ya da ailesinin onamını almadan mesleğini uygularsa, bazı istisnalar dışında tıbbi eylemin hukuka aykırılığı sonucunu doğurur. Burada onam alınması, hasta ve hekim yönünden önemlidir. Çünkü bu durum, insan kişiliğine duyulan saygının sonucudur. Ayrıca insan vücudunun dokunulmazlığı, bireyin başlıca imtiyazlarından biri olup bunun için hastanın onamını almak gerekir. Ancak tıbbi konularda bilgisi olmayan hasta, yargısını neye dayanarak verir? Bu nedenle hekimden hastalığı hakkında bilgi almalıdır. Hasta böylece onam konusunda bir karara varır. Bu yüzden onam konusu hekim açısından da önemlidir. Çünkü hastanın onam vermesi ancak hekimin tıbbi açıklama yapması ile olur. Açıklamaya, hastalığın nedenleri, cinsi, tanıdaki bulgular, uygulanacak tedavi ya da operasyonun gerekliliği, özelliği, tedavi ya da ameliyatta karşılaşılacak riskler ve sonuçlar ile ilgili konular girer.
8) Hekimin yapacağı uygulamaların yasaya uygun olması gerekir.
9) Hekim, zorunlu durumlarda hastasına müdahale edebilir.
10) Tıbbi uygulamaların, hekim ve hastanın davranışlarını düzenleyen sosyal ve ahlâki kurallara ve geleneklere uygun olması gerekir.
İşte yıllardan beri anlattığımız deontolojinin ana konusu budur ve bu konuyla ilgili daha detaylı maddeler doğaldır ki yeni tasarı içinde vardır. Ancak yeni tasarı hatalı uygulamalar yasa tasarısıdır. Malpraktis Yasa tasarısı değildir. Yeni tasarıyı yorumlamayı bir başka yazımıza bırakıyor ve bu hafta bu kadar diyoruz. Esenlikler dileğiyle.