Maneviyat önemlidir. Pek çok sıkıntı, adaletsizlik ve debdebenin olduğu bir dünyada insanın içinde huzur bulacağı önemli bir sığınaktır. Genelde Doğu’nun, özelde ise İslam’ın önemli bir dinamiği olan maneviyat, Hıristiyanlıktan yüzyıllar boyunca ‘çok çekmiş’ olan Avrupa’da 18. yüzyıl Batı feylesoflarının teşviki ve inancı rafa kaldırmaya çoktan hazır “kabasakallar”ın (Bakınız bu köşede yayımlanan Kabasakallar “Darwin-Marx-Freud” başlıklı yazı.) bilimsel bilgi adı altında ürettikleri ile yalnızca Batı dünyasında değil, ülkemiz gibi Doğu toplumlarında da üvey evlat muamelesi görmeye başlar.
Bütün dünyayı saran etkisi ile Batının bu değerini de toplumların damarlarına enjekte etmesiyle artık her şey maddiyatla ölçülür hale gelir. Böyle olunca sevgi, muhabbet, fedakârlık, değergamlık gibi maneviyat ile beslenen kavramlar “hak ile yeksan” olur ve insanlar “homo economicus” haline gelir.
Bütün dünyada yayılan materyalizm ve onun ekonomideki karşılığı olan kapitalizm ve emperyalizme karşı bazı Batılılar maddiyattan uzak gibi görünen hümanizm ve sosyalizm kartlarını ileri sürse de, maneviyatın önemli bir unsuru olan “inanç”tan soyutlanmış bu sistemler zamanla içi boş, marjinal ideolojiler haline dönüşür ve bugün de varlığını bu şekilde sürdürmeye devam eder.
Bütün bu girizgâh ne için biliyor musunuz? Günümüzde sağlık çalışanlarının maneviyatlarını kaybettikleri tespitimi sizlerle paylaşmak için. İnsanlık yeryüzünde var olduğu günden beri bir şekilde var olan, yaratılmışların en şereflisi (veya “evrim sürecinin en gelişmiş ürünü”) ve onun en değerli varlığı hayatı ve sağlığı ile uğraşan, verdiği şifa ve kurtardığı hayatlar ile ‘yarı tanrı’ gibi algılanan hekimler Batı toplumlarında çoktan olduğu gibi, artık ülkemizde de maneviyatını kaybetmişlik görüntüsü veriyor.
Sağlık çalışanları, tıkanan idrar yolunu açmakla insanlara verdiği huzurun, solunumu giden bir bebeği hayata döndürmekle annesinin gözünde oluşan minnet ve mutluluğun, görmeyen gözün önündeki perdeyi kaldırmakla kişiye bahşettiği nimetin maddi bir karşılığı olabileceği zehabına kapıldılar. Daha bir tıp fakültesi öğrencisiyken bir sınıf arkadaşımın annesi göz doktoruydu ve özel muayenehanesinin bekleme odasındaki duvarda şu yazıyordu: “Gözler milyonları kazanabilir ama milyonlar gözü kazanamaz.” (Not: Sene 1988, milyon, büyük para.) O gün için çok etkilenmiştim yazıdan. Bugün geriye dönüp baktığımda “Acaba doktor hanım, “Sizden ne kadar para istesem azdır.” demeye mi getiriyor, diye düşünüyorum.
Evet, nedir duymayan kulağı açmanın, görmeyen gözü gördürmenin, düğümlenmiş bağırsağı çözmenin, ters duran bebeği sağlıkla doğurtmanın parasal karşılığı? “Doktor hanım, yavrumu kurtarın bütün varlığım sizin olsun” diyen anne ne demek ister? “Kolumda tek bir bileziğim var, o da kocamın sağlığı için feda olsun” diyen kadının sözleri bir şey ifade eder mi size?
Beyler, bayanlar; özellikle de yorum köşesindeki yazıları ile beni klinisyen olmadığımdan bu işlerden anlamayacağımı ima eden sevgili okurlar. Hekimin -ve de diğer bütün sağlık çalışanlarının- yaptığı işin karşılığını ödeyebilecek maddi bir değerin olmadığını takdir etmek için klinisyen olmaya gerek yok. Hatta mektep-medrese okumaya bile gerek yok. İnsan olmak yeter. O yüzden hekim, paraya değil insanların ve toplumun sevgisine, saygısına ve duasına talip olmalı. Bu da ancak içi inanç ile doldurulmuş bir maneviyat ile mümkündür. Kimse bu sözleri duyup “Dini propaganda yapıyor” diye yerinde zıplamasın. Maneviyattan kastım sadece İslamiyet, Musevilik veya Hıristiyanlık değil. Hekim inançlı olsun da isterse Budist, isterse Şintoist olsun. Yani maddiyatın her şey olmadığını, gerçek zenginliğin parayla olmayacağını, insanın yalnızca beden değil ruh da olduğunu ve de bu dünyanın bir de öteki tarafı olduğunu bilsin de neye inanırsa inansın.
Öyle olmazsa ne mi olur? Mutsuz olur! Tıpkı bugün, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının pek çoğunun mutsuz olduğu gibi. Başka ne mi olur? Tatminsiz olur. On yıllardır milyarlarına milyarlar katan, gece gündüz demeden, aile ve dost mefhumunu unutarak çalışan, ama yine de bir türlü tatmin olmayan meslek büyüklerimiz gibi. Başka ne mi olur? İsyankâr olur. Aynı bugün, her şeye isyan eden ve meslektaşlarını da isyana teşvik eden elebaşları gibi.
Evinde patlayan su borusunun hesabını bile Sağlık Bakanından ve hükümetten sormaya teşne güruha son dönemde artan hekim intiharlarına bir de bu noktadan bakmalarını tavsiye ederim. Maneviyatsız ve inançsız kalmak her insan ve her meslek mensubu için tehlikelidir, ama hekimlikte bu işin hiç şakası olmaz. Ya kendini bitirir ya da hizmet verdiği insanları. Hani geçen haftalarda bu köşede “Moğollar”ın şarkısından mülhem “Bi’şey Yapmalı” demiştim ya; işte ne yapılması gerektiğini yazıyorum. Sağlık çalışanlarının maneviyat sahibi ve inançlı insanlar olmasının yolları aranmalı. Bak o zaman ne ak-dağlar, ne de kara-dağlar onları yıkabilir.
Bir de özdeyiş -Ben yazdım. Tüm sağlık çalışanlarına armağan olsun.-: “Maneviyatsız Kalmış Bir Sağlık Çalışanının Hayat Damarlarından Birisi Kopmuş Demektir!”