Yıllar önce, 2013’de Hong Kong seyahatimde sıradan insanların metroya maske ile bindiklerini görünce şaşırmıştım. Bugün, artık hayatın bir parçası olan maskeyi takmayana şaşırıyorum artık. 2019 yılının son aylarında Çin’in Vuhan kentinde başlayan ve tüm dünyaya hızla yayılan yeni koronavirüs salgını, etkisini hala sürdürüyor. Yüz binlerce insanın ölümüne yol açan ölümcül virüsün ikinci dalgası ile karşı karşıya kaldığımız şu günlerde, kafalarda pek çok soru işareti oluşmaya da devam ediyor. Çok sayıda ülkede insanlar sokakta ve toplu taşıma araçlarında maskeyle dolaşmaya başladı. Dünyanın pek çok noktasında maske kullanımı artık zorunlu. Mağazalarda, toplu taşıma araçlarında başlayan bu zorunluluk birçok bölgede devam ediyor. Ve hatta hangi maskeyi kullanmalıyız diye soruyor insanlar. Farklı renk, şekil ve fiyatta maske, bazen kollara, bazen burun altına, bazen de önerilere uygun şekilde takılıyor.
Her yıl pek çok çocuk kanser tanısı alıyor. Aile ve çocuk için bu tanıyı kabul etmek önemli bir travmayken, sonrasında özelikle çocuğun hayata katılması önemli bir sorundur. Kemoterapi nedeniyle saçları dökülmüş, cilt rengi koyulaşmış bir çocuğu maskesi ile görenlerin duyguları karışıyor. Çekinsin mi, üzülsün mü, yaklaşsın mı? Tam bir duygu karmaşası.
Kanser tedavisi gören çocukların enfeksiyonlardan korunmaları için toplum içinde takmak zorunda kaldıkları maske, çoğu zaman toplumda yanlış algılanarak, çocukların bulaşıcı bir hastalık taşıdıkları önyargısını doğuruyordu. Bu durum diğer ailelerin çocuklarını, kanser tedavisi gören çocuklardan uzaklaştırmasına, dolayısıyla tedavileri devam eden çocukların diğer insanlarda uzak bir hayat yaşamalarına neden oluyordu. Ne kanser ne de maske hakkında toplumun önemli bir kısmı yeterli bir bilgiye sahip değildi. Çocukların travma yaşamalarına kadar gidebilen bu olumsuzluğun giderilmesi için, özelikle okuldan başlayarak sivil toplum kuruluşları çok çaba gösterdiler. Hasta çocuk maskeyi neden taktığını bilir ve kendi kabullenmesi gerçekleşirse bunu sorun yapmamaktadır. Çevresindeki yakın arkadaşlarını da bu konuda bilgilendirmek pratik bir çözümdür.
Koruyucu maskeler beyaz veya açık yeşil ağırlıklı olarak tek renk üretiliyor. Hastalığı çağrıştıran ve çocukların takmak istemedikleri bu maskeler, onlara ayrı bir psikolojik yük oluşturuyor. Pek çok sivil toplum kuruluşu, maske kullanımı ile ilgili farkındalık oluşturarak, maskeleri renkli ve desenli hale getirip bu çocukların hayatına renk vermek amacıyla sosyal aktiviteler yapmakta. Biz hekimler, diğer sağlık çalışanları ve gönüllülerle birlikte maskeleri boyayıp, resimleyip takarak kanserli çocukların hayatını renklendirmeye çalışıyoruz.
Dün sabah kahvaltılık almak için mahalle esnafına gitmek için evden çıkarken saat gibi, gözlük gibi rutinlerim arasındaki maskemi de taktım. Sokakta her yaştan insan maske takıyordu. Düşündüm; 8 ay önce biz maskeli çocukların başkalarından korunmak için maske taktığını ve bizim çocuklarımızın tehlike oluşturmadığını anlatmaya çalışıyorduk. Martta korona krizi sonrası maskeye akın oldu, devlet önlem alana kadar fırsatçı yaratıklar, maske fiyatlarını artırıp, hatta piyasadan çektiler. Yaşanan bu gelişmelerden en çok etkilenenler ise lösemi hastaları oldu. Bu hastalığa yakalandıktan sonra hastalığı yenene kadar sürekli maske kullanmak zorunda kalan hastalar, bu süreçte maske bulamaz oldu.
Sanırım “empati” kavramını başka türlü, böyle uygulamalı bir şekilde anlatamazdık.
Dingin ve derin sohbetleri ve kitapları ile tanıdığımız Prof.Dr. Kemal Sayar, merhamet ve empati kavramlarını ne de güzel anlatır. Empati bir kişinin kendisini duygu ve düşüncelerinden soyutlayarak bir başkasının inançlarını, arzularını ve özellikle duygularını farkına varabilme ve anlayabilme yeteneğidir. Kişi, karşısındakini o kadar iyi anlar ki onun gibi hissetmeye başlar, kendini onunla özdeşleştirir.
Empatinin iki kavram ile karıştırılmaması gerekir; sempati ve duygu bulaşması. Sempati bir başkasının içinde bulunduğu ya da başından geçen bir durum için üzülme ve kişinin kendini daha iyi hissetmesini sağlamaya yönelik davranışlarda bulunma istemi olarak açıklanabilir. Duygu bulaşması ise bilinçdışı ve otomatik olarak başka bir kişinin duygusal durumunu taklit etmeye başlamak ve bu duyguların kendisinde de ortaya çıkmalarına yol açmaktır. Empatiyle bu anlamda farklıdırlar çünkü empati bilinçli bir olaydır ve empati kuran kişi anladığı duyguların diğer kişiye ait olduğunun farkındadır. Kadınlar erkeklere göre daha çok ve daha yüksek seviyede empati kurabilmektedirler. Yaş ilerledikçe kişiler daha iyi empati kurabilmekte ve karşılarındaki kişiyi daha iyi anlayabilmektedirler. Empati kişinin karşısındaki insanı anladığını ve onu önemsediğini göstermesini sağlar. Bu sayede iletişim kolaylaşır. Yanlış anlaşılmalar azalır, samimiyet ve güven ortamı hızla gelişir, sorunlar ve problemler daha kolay dile getirilir ve bu sayede bunlara daha çabuk ve kolay çözümler üretilir. (https://kemalsayar.com)
Galiba Mevla bize bir ders veriyor. Dünyayı çok aşırı tükettik ve insan olma duygusunu da çok aşındırdık. Mart ayından sonra insanlar eve kapanınca doğa kendine gelmeye başladı. Nisan ayının sonunda gazetelerde, televizyonlarda haberler çıkmaya başladı: Hava kirliği azaldı, yunuslar İstanbul’da, Venedik’te kanallardaki sular bile temiz akmaya başladı, hayvanlar şehre yaklaştı, doğa canlandı derken maskeler, eldivenler sokakları ve denizleri kapladı. Belediyeler mevcut çöp yükü yetmez gibi sokaktan tıbbi atık toplamak zorunda kaldılar. Maske hem insanın kendisi için hem de topluma karşı sorumluluk olarak takılması gereken bir önlem. Maske kullanılması uyarı ile yeterli düzeye ulaşmayınca ceza uygulamasına başlandı. Haydi zorla da olsa taktınız, bir de uygun şekilde çöpe atsanız ya.
İlahi sevgiye sahip insanlar hem Allah’ı hem de Allah’ın yarattığı mahlûkatı sever. Bu kimseler canlı veya cansız her varlığa ‘sevgi’ çerçevesinden bakarak her varlığın iyi ve güzel yönlerini görebilirler. Bu nedenle, söz konusu anlayışa sahip kimseler, Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim Yaratan’dan ötürü” düsturu ışığında, çevresinde var olan her varlığa karşı hoşgörülü ve merhametli olurlar. Yani hastaya, düşküne, hayvanlara, çevreye karşı EMPATİ ve MERHAMET bir lütuf değil insani bir gerekliliktir.
Şairin dediği gibi: “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka”…
2 yorum
Merhaba Murat amca ben Kürşat KAVAK ne güzel anlatmışsın çocukların düşüncelerini zamanında bende yaşamış biri olarak bunları üzücü zamanlardı şimdi bir ölüm korkusu tutuşmuş herkes maske takar olmuş umarım bu maskenin amacını öğrenmişlerdir bundan sonra başka gözle bakmazlar kanser olan kardeşlerimize arkadaşlarımıza.. Bu güzel yazının üstüne daha denilecek söz kelime bulamıyorum ?
Sen hep umutlu oldun, savaştın. Hep umut ve sağlıkla yaşa inşaalah