Matematikçilerde, diğer bilim dallarından farklı olarak, başka bir özellik daha göze çarpmaktadır. Matematikçiler en büyük atılımlarını 50 yaşlarından önce yaptılar ve ömürleri kifayet etmişse, daha sonraki yaşamlarını, bilimsel anlamda, daha sakin olarak devam ettirmişlerdir. 1666 yılında, 22 yaşında iken, yer çekimi kanunu ve değişme hızını (fluxions) geliştiren, 37 yaşında “eliptik yörünge”yi keşfeden Newton, matematiği 50 yaşında bırakmıştı.
Genel istatistiklere nispeten, daha erken yaşta ölmeleri de, diğer dikkat çekici bir husustur. Mesela, Hintli bir kâtip olan Ramanujan’ı matematik dehası olarak ilk önce G. H. Hardy keşfetmiş, bütün imkânlarını kullanarak, 1914 yılında Madras’tan İngiltere’ye getirmiştir. Ramanujan, “Royal Society” tarafından 30 yaşında üyeliğe seçilmiş ve İngiltere’nin verebileceği en büyük şeref payelerini almıştı. Gauss ve Euler ayarında bir matematikçi olarak tanıdığımız Ramanujan’ı son günlerinde yattığı hastanede ziyarete giden Hardy’e, geldiği taksinin 1729 olan plaka numarasının çok önemli olduğunu ve iki küpün toplamı olarak iki ayrı şekilde ifade edilebilen en küçük sayı olduğunu söylemişti. Böyle bir deha, öldüğünde sadece 33 yaşında idi. Ancak, Galios 21, Abel 27 ve Riemann’ın da 40 yaşlarında öldüklerini dikkate alırsak, bunun matematikçiler için, “acaba esrarengiz bir özellik midir?” sorusunu akla getirmektedir. Matematik yapmak yerine, matematik hakkında yazmak, ikinci sınıf bir iştir. Hardy son yıllarında bunu yapıyordu. Bu arada yeri gelmişken, edebiyat tezkirecileri tarafından sadece ve sadece aşkı anlatmak için dünyaya geldiği iddia edilen Şeyh Galip, bu hususta gelmiş geçmiş en muhteşem eser olan “Hüsn-ü Aşk”ı yazdıktan ve insanlığa armağan ettikten sonra 42 yaşında vefat ettiğini de ifade etmek isterim. Ah bir de kendimize bakabilsek, düşünebilsek ve ibret alabilsek! Utanmamız, sıkılmamız gerekirken, kibir ve havamızdan geçilmiyor!
Matematik ve fizik, iç içedir. Matematik ve fizik, birbirini tamamlayan, ruhu yücelten, beyni terbiye eden, aklı ve bedeni uyum içine sokan, birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki bilim dalıdır. Hırslı olmak, insanların ilk görevi olmalıdır. Zira hırs, asil bir tutkudur. Dünyada gerçekleşmiş hemen her tür büyük işin ardındaki itici güç, sarsılmaz bir irade, kararlı ve istikrarlı çalışma, azim ve bunları katalize eden hırstır. Bu hırsı bize temelde matematik ve fizik sunmaktadır. Fiziğin babası sayılan Galileo, aslında tıp tahsilini yarıda bırakıp fiziğe yönelmiş, ancak Padua Üniversitesinde Matematik Profesörü olarak görev yapmıştı. Dirac ve Bohr gibi fizikçileri; Maxwell, Einstein, Eddington ve aynı zamanda harika bir kriket oyuncusu olan Hardy gibi matematikçilerden ayırmak mümkün değildir. Hardy, daha iki yaşında iken bile milyonlu sayıları yazabiliyordu. İngiltere’nin en iyi matematik okulu olan Winchester, 12 yaşında Hardy’ye burs vererek onu tek kişilik bir sınıfta okutmuştu. Hardy, Allaha inanmıyor ve okulun kilisesine seçimlerde oy kullanmak için bile gitmeyi reddediyordu. Trinity’de kiliseye gitmek mecburi olmasına karşın o gitmiyor ve birçok zorlukla karşılaşıyordu. Bir kriket oyununda, haçından yansıyan ışın sebebi ile oyuncuların gözlerinin kamaşmasından dolayı, hakem tarafından haçı çıkartılması istenen bir papazın durumu, onun için hayatta en büyük eğlence vesilesi olmuştu. Zira matematikçi, en basit bir olayı bile, büyük bir mutluluk vesilesi yapma yeteneğine sahiptir.
Aynı zamanda filozof ve tarihçi olan Bertrand Russell da önemli bir matematikçi idi ve savaşa gitmeyi reddettiği için kürsüsündeki görevine son verilerek açığa alınmıştı. Savaş aleyhtarı bir makalesi sebebi ile de hapsedilmişti. Hapiste bile, hiçbir engel tanımadan, üzüntüye kapılmadan ve umudunu yitirmeden, sarsılmaz bir iman, azim, irade ve hırsla “Matematiksel Felsefeye Giriş” adlı abidevi eserini yazmıştı.
Bu çerçeveden bakıldığında, matematikçilerin huy, düşünce, karakter, mizaç ve duyguları ve hatta yaşam tarzları ve alışkanlıkları arasında paralellik gösteren yakın bir ilişki göze çarpmaktadır! Bu da bana, Mahatma Gandi’nin, hâlâ doyasıya, dolu dolu yaşayamadığımız multidimansiyonel (çok boyutlu) esrarlı evrendeki hayatı özetleyen çok ilginç ve ibret verici şu sözlerini hatırlatmaktadır!
“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…”
Referans: Aydın IH; Matematik ve Düşünce. SSCD. 3, 2008