Yaşadığımız her alanda sağlığımızı güvence altına almak istiyoruz. Bu yazıda “Kampüste Sağlık” projesinden yola çıkarak üniversitelere de “Mavi Bayrak” verilmesini öneriyoruz.
Düşünün, çocuğunuzla deniz tatiline çıkacaksınız ve çocuğunuz denize girecek, ilk düşündüğünüz sahilin ve denizin temiz olması, deniz suyu kontrollerinin yapılmış olması yani MAVİ Bayraklı olmasıdır. Bir otelde konaklayacaksak, benzer şekilde odaların temizliği ve sunulan öğünlerdeki besinlerin kaliteli (sağlıklı) olması öncelikli düşüncemizdir. Konaklama kontrollerinin güvenilir bir kuruluş tarafından denetlenmesi ve bizlere bildirilmesini isteriz.
Biz bu yazıda kampüs içerisindeki yapının kilo alımı üzerine etkisinden bahsettik ve bu doğrultuda obeziteyi önlemede alınabilecek tedbirlere değinmek istedik.
Obezitenin görülme sıklığı her yaş grubunda artmaktadır ve bunun sonucunda günümüzde obezite kronik bir hastalık haline gelmiştir. Obezite depresyon, astım, karaciğer yağlanması, uyku apnesi, hipertansiyon gibi çeşitli kardiyovasküler hastalıklar, ortopedik problemler ve tip 2 diyabet gibi çeşitli psikolojik ve fiziksel problemlere yol açabilmektedir. Obezite sıklığındaki artış nedenlerini araştıran çalışmalarda obezite ile yaşadığımız bölgedeki yapılaşma, fiziksel aktivite ve kronik hastalıklar arasında güçlü bir bağlantı olduğu tespit edilmiştir.
Sağlıklı yaşam açısından bulunduğumuz şehirde ilk düşündüklerimiz, çevremizde geniş parkların bulunması, yaz-kış temiz havasının olması, sokaklarının güvenli olması değil midir? Yoksa yaşam alanımız içerisinde her tür teknolojik aletin bulunduğu ev gibi kapalı bir mekandaki mıdır?
On dokuzuncu yüzyılın başlarında İngiltere ve Amerika’nın sanayileşmesi esnasında modern şehirler kurulmuştur ancak bu akıllı binalar ve toplu konutların insanlara yaşam kolaylığı sağlarken insanların serbest gezinme alanlarını azaltarak toplumda obezite sıklığının artmasına yol açmıştır.
1930 İngiltere’sinde banliyö tarzı konutlar ön planda iken 1960 İngiltere’sinde ise bireyin sağlığı ile yaşadığı konut arasında güçlü bir ilişki olduğu tespit edilmiş ve sonraki yıllarda sağlık açısından daha planlı konut projeleri üretilmeye başlanmıştır. Bunların içerisinde cadde genişliği, evlerde terasın bulunması gibi geniş yaşam alanlarının olması zorunluluğu getirilmiştir.
Bazı ülkelerde obezitenin tedavisi için çeşitli ilaç tedavileri ve diyetler gündeme gelir iken gelişmiş ülkelerde ise uzun vadeli yaşam planlarının yapılması üzerinde durulmaktadır. 1980’den sonra halk sağlığı açısından “Sağlıklı Şehirler” dönüşümü sağlanmıştır. Bu şehirler yaşam kolaylığı sağlamasının yanında içerdiği park alanları, geniş yürüyüş ve bisiklet yolları, sportif faaliyetlerin yapılacağı alanlar vasıtasıyla sağlık açısından da önemli imkanlar sunmaktadır.
1987 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün “Sağlık Şehirleri” projesi ile fiziksel aktiviteye uygun çevre düzenlemesi ve sosyal alanların önemini tüm Avrupa fark etmiştir. Amerika’da ise “Sağlıklı Toplum” Hareketi” ve “Sağlıklı Şehirler ve Toplum” adında iki grubun kurulması ile yeni kentsel dönüşüm başlamıştır. Bunun sonucunda güvenli yürüyüş yolları yapılmış, yaya olarak ulaşılabilen işletmeler kurulmuş ve ücretlerde düşüş yapılarak toplu taşıma araçları cazip hale getirilmiştir. İngiltere’de araba ile seyahati azaltmak ve yürüyüşü özendirmek amacı ile şehirlerde yaya önceliği verilmesi hükümet politikası haline getirmiştir.
Obeziteyi önlemeliyiz. Üniversite döneminde öğrencilere sağlıklı yaşamın öğretilmesi ve öğrencilerin boş zamanlarını fiziksel aktiviteye yönlendirilmesi ile ülkenin sağlık açısından maliyet kaybını azaltmaktadır.
Yılda yaklaşık 30 bin erken ölüme yol açmasının yanı sıra, neden olduğu yüksek maliyetli sağlık sorunları ve sosyal sorunlar nedeni ile obezite ülkemizde ve dünyada giderek artan bir halk sağlığı sorunudur. Örneğin İngiltere’de gıdalardan alınan kalori son 30 yıl içerisinde azaltılmasına rağmen obezite sıklığı son 20 yıl içerisinde üç katına çıkmıştır ve obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarının yıllık maliyeti yaklaşık 3.3-3.7 milyar sterline (5.5 milyar dolar) ulaşmıştır.
“Kampüste Sağlıklı Yaşam” projesiyle önce çevremizi değiştiriyoruz. Fiziksel aktivitemizi artıracak alanlar, sağlıklı beslenmeyi teşvik edecek planlar yapıyoruz.
Son 30 yıl içerisinde obezite sıklığındaki bu artışın asıl önemli nedeni; endüstriyel gelişme ile birlikte, fiziksel güce dayalı yaşam tarzından sedanter yaşam tarzına geçiş ve yoğun kalori içeren besinlerin tüketilmesi olarak görünmektedir. Araştırmacılar obezite artışını kontrol altına almak için obezite önlenmesinin önemi üzerinde fikir birliğine varmıştır. Şu ana kadar obeziteye yaklaşım bireylerin davranış biçimini değiştirmek, diyet ve egzersiz üzerinde olmuştur. Ancak uzun süreli çalışmalar bu yaklaşımların obezite sıklığını durdurmadığını göstermektedir. Son zamanlarda daha uzun vadeli çözüm arayışları içerisinde; kentleşmenin insanların rahat hareketine imkân sağlayacak şekilde planlanması ve çevredeki işletmelerin denetim altına alınması gibi etkenlerin belirlenip bireylerin yaşam tarzının düzenlenmesi bulunmaktadır.
Obezite genetik değil yaşam biçimi sorunudur.
Obeziteye yol açan etkenler ise, genetik nedenler, çevresel/kültürel yapı ve sosyoekonomik düzey gibi birçok faktör yol açabilir fakat ‘’obezijenik nedenler’’ olarak adlandırılan bu etkenlerden hangisinin obezite üzerine ne kadar etkisi olduğu net olarak tespit edilememiştir. Her ne kadar güçlü bir genetik zemini olsa da obeziteyi ortaya çıkaran sebep sıklıkla çevresel faktörler olarak kabul edilmektedir. Genetik ve çevresel etkenler ayrı ayrı ve beraber kilo artışına sebep olmaktadır. Obezijenik çevre (bkz.Tablo) kavramını ilk kez 1999’da ortaya atan Swinburn fazla kilolu olmaya ve şişmanlığa sadece tek bir nedenin yol açmadığını ve çevrenin beslenme veya fiziksel aktivite üzerine anlamlı etkisi olduğunu belirtmiştir.
Obezitede çözüm ilaçlar değil yaşam biçimizdeki değişimdir.
Obezite sıklığını azaltma yönünde alınan farklı önlemler, farmakolojik tedaviler, diyetler, eğitim ve davranış metotları halen denenmesine rağmen şu ana kadar başarıları sınırlı düzeylerde kalmıştır. Sıklıkla önerilen diyet ve fiziksel aktivite obezitenin önlenmesinde en önemli adımlardır. Ancak bunları da etkileyen birçok faktör vardır. Örneğin, yaşanılan ortam, kültürel yapı, sosyal ilişkiler, gezinme alanlarının genişliğinin en önemli çevresel faktörler olduğu belirlenmiştir.
Obezitede mücadelede ilk olarak çevremizi yani Kampüsümüzü değiştiriyoruz.
Çevrenin (yaşanılan ortam) sağlık üzerine katkısı olduğu bilinmekle beraber zeka, ruhsal gelişim, fiziksel ve duygusal yapıya da etkileri bulunmaktadır. Araştırmalar düşük ekonomik yapıya sahip ve yeteri kadar gezinme-eğlence alanı bulunmayan topluluklarda hareketli bir yaşam olmamasından dolayı obez bireyler daha sık görülmektedir. Aksine bir kişinin yaşam alanında fiziksel aktivite, egzersiz yapabileceği parklar, mesire alanları mevcutsa kilo vermesi kolaylaşmaktadır. Gezinme alanlarının genişliğinin yanında şehir güvenliğinin de sağlanması bireylerin daha rahat hareket etmesine olanak sağlamaktadır. Benzer projeden yola çıkarak kampüs içerisinde fiziksel aktivitenin artırılması için gezinme alanlarının yapılması, ağaçlık bölgelere yaya olarak ulaşımın olması, kaliteli-güvenli yürüyüş yollarının yapılması ve böylelikle öğrencilerin yürümeye veya bisiklet binmeye teşvik edilmesi sağlanmalıdır. Kentsel planlama yapılırken yürüme ve bisiklet kullanmaya uygun alanların yapılmasının da obezite ile ilişkili olduğu bildirilmiştir.
Birçok kampüste geniş gezinme ve yürüyüşe uygun alanların olmaması nedeni ile öğrenciler, sosyal zamanlarda dışarıya çıkmayıp ev veya yurt odasının içerisinde televizyon izlemekte veya bilgisayarda vakit geçirmektedir.
Kampüs dokusunun, üniversite öğrencilerinin seyahat etme isteklerini ve dışarıya çıkma özgürlüğünü etkilemesinden dolayı kilo alımında en önemli çevresel etken olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca bazı üniversite öğrencilerin ulaşımda kolaylık olması açısından özel arabaya sahip olanlarının sayısı da hızla artmaktadır. Ancak yapılan bir çalışmada “bir otomobile sahip olmama ”veya “arabayı park etme zorluğu” gibi nedenlerin kilo alımını azalttığına vurgu yapılmıştır.
Hareketsiz yaşama alışan üniversite öğrencisi belli bir yaştan sonra bu yaşam biçimini benimseyip sosyalleşmekte zorlanmaktadır. Son zamanlarda kentlerde ve kampüslerde yürüyüş yolları ve bisiklet kullanımı için uygun patikaların inşa edilmesi ile üniversite öğrencilerinin güvenli bir şekilde dışarı çıkmaları sağlanmıştır.
Üniversite öğrencileri arasında obezitenin önlenmesi ve sıklığını azaltmada uygulanabilecek öneriler şöyle sıralanabilir.
Fakülte içi yapılaşma | |
Yürüyüş yolları | |
Bisiklet yolları | |
Ücretsiz bisiklet istasyonları | |
Parklar/ Sosyal aktivite alanları | |
Kantinlerin sağlıksız gıda açısından denetlenmesi | |
Sportif faaliyetlerin planlanması | |
Organik gıda Büfe/istasyonlarının kurulması | |
Hobi bahçelerinin yaygınlaştırılması | |
Obez öğrenciye yaklaşım | |
Ücretsiz sağlık hizmetinin sağlanması | |
Ücretsiz spor salonlara giriş sağlanması | |
Kısa süreli bisiklet sağlanması | |
Ücretsiz adımsayar verilmesi | |
Kampanyalar | |
Sağlık kulüplerinin kurulması | |
Haftasonu gezi planlarının yapılması | |
Sağlıklı beslenme sinevizyonlarının yaygınlaşması | |
Görsel afişler ile sürekli aktivite hatırlatılmalı |
Obezitede son zamanlarda yapılan çalışmalarda obezite yönetiminin kişiye özel planlanması, yaşanılan bölgede obeziteye neden olan çevresel etkenlerin tespit edilmesi ve hareket olanağı sağlayan geniş alanlar oluşturarak fiziksel aktivitenin artırılması gösterilmiştir. Çünkü obezite geliştikten sonra tedavisi zordur ve erken yaşta gelişen obezite yetişkin dönemde de devam etmektedir. Obez bir üniversite öğrencisinin ileri dönemde karşılaşacağı sağlık sorunları ile yaşam kalitesi azalmaktadır. Üniversite öğrencisinin sağlığı yetişkin döneme de yansıyacağından bu dönemin etkili bir şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle öncelikli hedef obezitenin önlenmesi olmalıdır.
Bir sonraki yazımızda “MAVİ BAYRAKLI KAMPÜS Kemik Sağlığı” olmasını planlamaktayız.