Bu yaz gündemimizi meşgul eden şeylerden birisi orman yangınları oldu. Dünyamızın oksijen kaynağı olan bu değerli kaynakların yanarak tükenmesi içimizi sızlatıyor.
Gerekli önlemleri almadan ateş yakmak, yaktığı ateşi tam söndürmeden ayrılmak, yere izmarit atmak gibi eğitimsizliğin neden olduğu ihmaller binlerce hektarlık ormanlık alanın kül olmasıyla sonuçlanıyor.
Bir de kasıtlı çıkarılan yangınlar vardır. Tarla ve otlakları genişletmek ya da birilerinden intikam almak gibi kişisel nedenler yanında terör eylemleri gibi ülkeye zarar vermek için de yangınlar çıkarılabilmektedir.
Ve ekranlarımızın olmazsa olmazı kadına şiddet, trafik terörü, eli silahlı magandalar, hayvanlara şiddet uygulayanlar…
Yeryüzündeki en zeki varlık olan insanın yine evrendeki en büyük kötülüklerin nedeni olması ne kadar üzücü. Peki, huzurumuzu bozan tüm bu şeylerin bir çözümü yok mu?
Çilingirlerin kullandığı bir aparat vardır biliyorsunuz; maymuncuk. Eğri ve sivri demirden yapılmış bu aletin özelliği hemen her kilidi açabilmesidir. Hayattaki sorunların da çözümü için böyle sihirli bir anahtar olsa güzel olmaz mıydı?
Her biri farklı bir ahlak zaafından kaynaklanan kötülüklerin kilidini açacak sihirli bir anahtar var aslında. Orman yangınlarından kadına şiddete, huzurumuzu kaçıran hemen her şeyin çözümünün aynı olduğunu göreceksiniz: Doğru bilgiler ışığında geliştirilmiş sağlıklı düşüncelerin neticesi olan erdemli bir hayat…
Erdem; doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik ve ölçülülük gibi tüm güzel niteliklerin ortak adıdır. Bu yüzden erdem, gerek bireysel mutluluğumuz gerekse daha güzel bir dünya için en önemli niteliktir.
Şiddetin son raddesine başvurup bir cana kıyan insanı idam etmek belki ölen insanın yakınlarının yüreğine bir nebze su serper ama ölen geri gelmez. Şiddeti ve diğer kötülükleri önlemek, en azından azaltmak için daha etkin adımlar atmak gerekir. Örneğin, felsefe ve neredeyse tüm inanç sistemlerinin önerdiği “erdemli bir nesil yetiştirmek” gibi…
Ve bu eğitim daha anne karnındayken başlar. Öyleyse işe düzgün yuva kurarak başlamak gerek. Eş seçerken, insanı gerçekte mutlu etmeyen güzellik ve zenginlik gibi geçici şeylerin yerine karakteri, ruh güzelliğini aradığınızda huzurlu bir yuvanın kapısını aralamış olursunuz.
Teorikte çokça kullanılan ama pratiğe o oranda yansımayan sevgi kavramı çok değerli olmakla birlikte güzel bir dünya için tek başına yeterli değildir. Zira pek çok şiddetin gerekçeleri arasında yanlış yorumlanmış sevgi vardır. Çok sevdiği için eşinden ayrılmayı kabullenemeyen adamın neden olduğu şiddet buna örnektir. Çok sevdiği hastasına yeterince bakılmadığını düşündüğü için sağlık çalışanına şiddet uygulayan zorbanın yaptığı da bir başka örnektir. Bu yüzden sevgi örneğin adalet gibi erdemin diğer unsurlarıyla bir arada olduğunda değerlidir.
Hırslı olmayı değil, kararlı olmayı öğretmeliyiz çocuklarımıza. Gururun değil onurun üstün olduğunu anlatmalıyız. Güçlü olmak önemlidir elbette ama gerçek gücün zorbalık değil nezaket olduğunu hatırlatmalıyız. İyi bir karakter sahibi olmanın yüksek makamlara çıkmaktan daha değerli olduğunu öğretmeliyiz.
Ve unutmayalım! Kuru nasihatler işe yaramaz. Çocuklar söylediklerimize değil, yaptıklarımıza bakar. Çocuklara erdemden bahsederken evimizde otomobil markaları, mankenlerin kıyafetleri ya da lüks villalar gündemimizi daha fazla meşgul ediyorsa söylediklerimizle çelişmiş oluruz. Ve hayattaki önemli şeylere dair gençlerin zihinlerine yanlış algıları yerleştirmiş oluruz. Bu yüzden önce kendimize karşı dürüst olacağız.
Herkesin barış içinde yaşadığı, kimsenin kimseye zarar vermediği, herkesin mutlu olduğu harika bir dünya beklentilerimiz için “Ütopya” ifadesini kullanırız. Kast ettiğimiz şey tasarladığımız ama gerçekleşmesi imkânsız ideal bir toplum hayalidir. Tamam, kabul ediyorum, dünyayı cennete çevirmek bir ütopya olabilir. Ama ben yine de diyorum ki, bu uğurda çaba sarf etmek ütopya değildir.
“Ben kimseye kötülük yapmıyorum.” deyip koltuğumuza uzanmak ve yaşananları ekrandan izlemek yetmez. “Dünyanın tehlikeli bir yer olmasının nedeni şeytanın yaptıkları değil, bunlara seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlardır.” der Albert Einstein. Ve emin olun, yediden yetmişe her birimizin yapabilecekleri sınırsızdır.
Daha güzel bir dünya için minik bir şeyler yapabilmek umuduyla…
1 yorum
Her dedigine katiliyorum.ama şu kopeklere verilen deger ve iltifat hic hosuma gitmiyor.hangi kopege el uzatsam hep zarar verdiler bana.ya elimi isirdilar veya ayaklarimi parcaladilar…dört ayakli olanlarda iki ayakli olanlarda ayni…coban kopegi, av, bekci, polis, guvenlik ve hatta kedi kadar olup kucakta gezenler haric, hem görüntüleri hemde havladikca apartmanda cinlayan sesleriyle insanlari rahatsiz eden kopekler ve iki ayakli sahiplerine lanet olsun…