Sevdiğiniz işi yapıyorsanız çalışıyor sayılmazsınız. Bu bakış açısına göre ben de bu günlerde pek çalışıyor sayılmam.
Ama maaşım da işlediğine göre buna iş desem iyi olacak.
Anılarım çoğu kez acil servisteki sabah vizitleri üstüne oluyor. Çünkü ayrıntılı incelemeyi bu ilk vizitte yapıyoruz. Mesela, bugün bir kalp hastası takılıyor kadrajımıza.
Hastanın başına gelince yakışıklı yüzüne gözlerimi dikip biraz nabız yokluyorum. Altmışına merdiven dayamış hastamızın yüzü morumsu bir renk almış, kılcal damarları belirginleşmişti. Kırlaşmaya yüz tutan bıyıklarının alt kısımları –merkezden başlayıp kenarlara doğru- tütün rengine bürünmüş.
“Sigara içen bir hasta,” derken muhatabım yanımdaki genç meslektaşım. Ama gözlerim hala hastamızın üzerinde.
Adamcağız nasıl bir tepki vereceğini kararlaştırmaya çalışıyor gibi. Sigara içtiğini inkâr edecek hali yok. Tütün, sadece hasta etmez, şekilde görüldüğü gibi bir de ele verir adamı. O da suçlu suçlu bakıyor yüzüme.
Bıyıkları kestirmeyecek bir babayiğide benziyor hastamız. Bu durumda kendisini karizmatik kılan bu aksesuarları boyatmadan bu kati delilden kurtulamaz.
Dışarıda olsa “Sen işin gücün yok mu kardeşim?” diyebilir adamcağız. Ama burada, bir üniversite hastanesinin acil servisinde olunca işler değişiyor. Hele genç hekimlerin yanında dolaşan bu yaşlı adamın hoca olma ihtimali de göz ardı edilmez genellikle.
“Kan sulandırıcılarını da almıyor Hocam,” diyor yanımdaki araştırma görevlisi arkadaşım.
Hastamızın gözleri açılıyor. Başlangıçta suçlu bir adamın bakışlarına sahip bu gözlerin ifadesi değişiyor. Babayiğit oluyor yine.
“Randevu alamıyorum ki Hocam!”
Hastaneler yoğun. Son çeyrek asırda hastane kapasitesi epeyce arttı. Sadece yoğun bakım ünitelerindeki yatak sayısının kırk kattan fazla arttığını biliyorum. Ama hastalıkların artışı bunun da üstünde. Haliyle doluluk artarak devam ediyor.
“Bu konuda haklısınız,” diyorum.
Yüzü aydınlanıyor. Sigara ve kalp hastalığı nedeniyle morumsu renk alan yüzü birazcık olsun pembeye yaklaşıyor. Suçlayacak bir şey bulmak cesaretini artırıyor. Freud gibi sebebe odaklanıyor. Sorun değil, buradan yürüyelim.
“Ama sigara içmek için bir mazeretiniz yok,” diyorum gözlerine uzun uzun bakarak.
Bir kez daha modu değişiyor hastamın. Yakışıklı yüzü çocuksu bir mahcubiyetle asılıyor.
“Evet Hocam… Haklısınız…”
Kabalıkların ve şiddetin ekranları meşgul ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Hastamız, nikotinle zehirleyerek kendi kalbine ihanet etmiş olsa da kibarlığıyla bizim kalbimizi kazanıyor. Keşke kırk yıl öncesine birlikte yolculuk edebilsek ve tabloyu bu noktalara taşımadan önlemlerimizi alabilsek, diyorum içimden. Geçmişe gidemiyor ama “Geçmiş olsun” dileklerimi iletip diğer hastalarımızla sabah ziyaretimize devam ediyoruz.
Ne tuhaftır insanoğlu!
Mazeretlerin ardına sığınmayı seviyoruz. Ama “İyi mazeretler bulmayı başaranların, başka şeyler başarabildiği çok nadiren görülür,” der Benjamin Franklin.
Kötü geçen bir sınavdan sonra mazeretlerinizi sıralamanız işe yaramaz. Hoca sınav kâğıdına yazdıklarınıza bakar çünkü. İşe geç kaldığınızda sıraladığınız mazeretler işe yaramaz. Patron, neticeye bakar çünkü. Aynı şeyi tekrarladığınızda işinizden bile olabilirsiniz.
Hayat da böyledir. Sağlık da. Mazeretlerle değil, sonuçlarla ilgilenir.
Bir Hitit duası der ki; “Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için kuvvet, değiştirebileceğim şeyler için cesaret ve bu ikisini birbirinden ayırmak için akıl ver.”
Sağlık sorunlarımızda geçmişin izlerini araştıran Freud gibi değil de mesela Adler gibi baktığınızda değiştiremeyeceğiniz geçmişe değil, değiştirebileceğiniz ana odaklanırsınız. Bu da yaşam kalitenizi artırmak için harika bir fırsat sunar size.
Mesela, hastanelerdeki yoğunluk -en azından birkaç yılda- değiştiremeyeceğimiz şeylerden biridir. Fakat kendi sağlığımıza dikkat ederek bu kalabalık ortamlara mahkûm olmamak için yapabileceğimiz yığınla şey var. Sigarayı bırakmak istediğimizde ve sağlıklı beslenmeye karar verdiğimizde elimizi kolumuzu bağlayan var mı?
Devlet ya da patron maaşımızı iki katına çıkarabilir. Babamız tarla, bahçe bırakabilir bize miras olarak. Ama hayattaki en önemli şeyler olan “sağlık, huzur ve başarı” sadece bizim bireysel çabalarımızla elde edeceğimiz kazanımlardır.
Daha güzel bir yaşam için hep suçladığımız çevremizdeki zayıf engellerden gözümüzü uzaklaştırıp içimizde gizlenen en büyük engeli fark ettiğimizde işler değişir. Bu bilgelik ve aydınlanma yaşam kalitemizi yükseltir.
Yeni bir farkındalıkla daha aydınlık bir yarına ulaşmak dileklerimle…
1 yorum
İyinin iyi olduğunu, kötünün de kötü olduğunu,
Allah’ın verdiği akıl denen cevherle anlayabilir ancak insanlar..
O cevheri kullanmasını doğru biçimde bilemeyenlerin, başından aşağı akacak pisliği de
engelleyemeyecegi aşikârdır…
Yazı için eline ve gönlüne sağlık.
Selam ve sevgilerimle.