Eski bir alışkanlık olarak, eskiden genellikle cebimde birkaç tane, bir dolarlık banknot taşırdım. Bundan yirmi- yirmi beş yıl öncesinde, kongre ya da tatil için gittiğimiz otellerde, bavulumuzu taşıyan, odamızı gösteren görevlilere, bahşiş olarak cebimde taşıdığım bir dolarlardan verirdim. O zamanlar, bir dolar, bir bilemedin buçuk lira kadar ediyordu. Her zaman, yanımızda beş lira da bulunmaz, on- yirmi lira versem de çok olurdu. Şimdi birine eskisi gibi bir dolar verin de görelim. Bir dolar, olmuş otuz beş lira. Üstüne üstlük 15 Temmuz, FETO kalkışmasından sonra, “FETÖ’cülerin birbirlerini tanımak için midir nedir bilinmez, üzerlerinde bir dolarlık banknot taşıdıklarını da öğrenince bu alışkanlıktan vazgeçtim. (Sen ne diyorsun hoca, İstanbul’da vale ücretleri bile 250 lira olmuş!)
Son yıllarda giderek paramızın pul olmaya başladığını, artık bilmeyenimiz yoktur sanırım. Toplumda herkes fakirleşirken ekonomist oldu. Önceleri döviz alıp satmak yasaktı, 1983 ten sonra, Turgut Özal döneminde, döviz serbest bırakılınca, çokları maaşını, haftalığını alınca, en azından bir kısmını dolara yatırmaya başladı. Merak edenler döviz bürolarının önüne gidip bakabilirler. Döviz alan da satan da, çoğunlukla orta halliler, yüz dolar alıp satıyorlar. Kadınlarımız sokakta, pazarda, kollarında sıra sıra altın bileziklerle rahatça dolaşamadıklarından, onlar da haliyle dövize yöneliyorlar.
Kapkaç, hırsızlık, soygun, özellikle büyük kentlerimizde almış başını gitmiş. Her akşam TV ekranlarında, her olayı defalarca izlettiriyorlar. Olayda, cinayet ve ciddi bir yaralanma olmadıkça, çoğu suç, yapanın yanına kar kalıyor. Yapılan şikayetler faili meçhul olarak dosyalanıp rafa kaldırılıyor. Daha çocuk sayılacak yaşlarda okulu bırakmış, on sekiz yaşın altında suça itilmiş, on beş-yirmi sabıkası olan pek çok gencimiz var. Bunların en azından bir kısmı uyuşturucu-tiner kullanıyor, ya da torbacılık yapıyor. Sokaklarda serseri mayın gibi dolaşıyorlar. Kime çapacakları, kime patlayacakları belli değil. Mevlam sonumuzu hayreylesin.
Bizim çocukluğumuzda, Mazhar Osman adı dillerden düşmezdi. Birisi akıl dışı, bir delilik yaptığında, büyüklerimiz ona, “Bakırköy’e Mazhar Osman’a git” derlerdi. Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman (1884–1951), 1927’de, İstanbul Bakırköy’de ilk modern akıl hastanesini kuran ve uzun sure başhekimliğini yapan bir büyüğümüz. 1933’ten 1951 yılında vefatına kadar, İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği’nde Ordinaryus Profesör olarak görev yapmıştır. Yetiştirdiği çalışkan asistanlarından olan Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay (1900–1987) dan da bahsedeyim. Fahrettin Kerim, 1922 yılında Tıp Fakültesi’nden, mezun olmuş. Emraz-i Akliye uzmanı olmuş. Uzun süre öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. 1949-1957 tarihleri arasında sekiz yıl İstanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı yaptıktan sonra, İsviçre Büyükelçiliği’ne atanmış, İstanbul Milletvekilliği, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, İmar ve İskan Bakanlığı görevlerinde de bulunmuştur.
Halk tarafından çok sevilmesi ve kısa boyu dolayısıyla, hakkında “Mini Mini Valimiz, Ne Olacak Halimiz?” tekerlemesi üretilmiştir. Fahrettin Kerim’i, günün birinde hocası Mazhar Osman’a da sorarlar.
– Bizim Fahrettin Kerim her şey olmak ister, istekleri hiç bitmez, doktor olmuştur, profesör olmuştur. Ardından, Vali, Belediye Başkanı, Büyükelçi, Milletvekili hatta Bakan dahi olmuştur. Başbakan, cumhurbaşkanı, hatta haşa huzurdan peygamber dahi olmak ister. İşte o zaman, onu bize getirirler.
Yazıma dolarla başlamıştım, dolar dedim de, Amerikan Başkanlığı’na yeniden seçilen Trump’da bir başka alem. Önceleri, Danimarka’dan Grönland’ı istemişti. Şimdi de Kanada’ya takmış durumda. ‘Gelsinler bizim eyaletimiz olsunlar’ dedi. Gazetede okuyorum: “Trump’tan akıl almaz bir gaf daha: ‘Türkler ve Kürtler birbirlerinden nefret ediyor’. ABD Başkanı seçilen Donald Trump, Suriye’deki Kürt güçlerine yönelik Türkiye’nin olası bir operasyonunu Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmede engellediğini söyledi. Trump, “Erdoğan benim arkadaşım, Kürtlere saldırmamasını istedim ve kabul etti. Türkler ve Kürtler birbirlerinden nefret ediyor. Bu barış uzun süremez” dedi.
Yıllardır biz, birlikte yaşıyoruz, kız alıp kız vermişiz, aile olmuşuz, et ve tırnak gibiyken, aramıza nifak sokacak olan bu fitneleri neden söylerler, çok iyi düşünmemiz lazım.
Para, şöhret ve makamlar, akıllıya neler yaptırıyor, ya deli olsalardı, dünya yanar kül olurdu. Tıpkı, Fahrettin Kerim Gökay büyüğümüz gibi. Trump ve destekçisi Elon Musk’ın hırsları ve dünyadan istedikleri bir türlü bitmiyor. Mazallah, günün birinde, ‘Peygamber olayım’ derlerse, onları nereye götürürler, bilemeyiz.
1 yorum
Paramızın pul (değeri düşük olması)her türk vatandaşını üzüyor.alım gücünün azlığı sebeni ile ceplerimizdeki nakitşer artık netedeyse ile yaranaz hake gelmiş durumda…bunda şstaf,özellikle kamu istafının ekşdinin çok oldupu düşüncedindeyim.