Türkiye, 12 Eylül 1980 darbesinin ruhuna uygun bir Anayasa ile yönetilmeye devam ediyor.
Hükümet bu Anayasa’nın ruhuna uygun ne kadar yasa önerirse, Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmeyeceğini bilmelidir.
Son “mecburi hizmet seferberliğine” verdiği onay da bunu en çarpıcı biçimde göstermektedir.
Bir darbe Anayasa’sı “mecburi” olan her şeye olumlu bakan bir ruh yapısına sahiptir.
12 Eylül 1980 darbesinin “Lideri”nin hekimlere “soğuk” bakışını halkımız bilir. Ne yazık ki bu soğuk bakış, nesnel temelini koruduğu Anayasa’nın geçici 15. maddesiyle, “meşruiyet” ruhunu günümüze kadar taşıyabilmiştir.
Ve nihayet yıllarca dalgalanan mecburi hizmet yasası, hekimleri “alabora” ettikten sonra, Anayasa Mahkemesi tarafından olabildiğince genişletilerek sonuçlandırılmıştır.
Hekimlerin, “her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydıyla” mecburi hizmetleri “mecburi” hale getirildi.
Altı veya yedi yıl tıp fakültesinde okuyacaksınız, sonra iki yıl mecburi hizmet yapacaksınız. Usanmamışsanız ve sınavlarda başarılı olmuşsanız 4-5-6 yıl ihtisas yapacaksınız, sonra tekrar iki yıl mecburi hizmet yapacaksınız. Takatiniz kalmış ise yan dal için 3 yıl ihtisas yapacaksınız ama bu kez de sizi 2 yıl mecburi hizmet bekliyor.
Bu kadar mecburi hizmetle dolu bir ortamda ve yan dalların da gittikçe arttığı bir dünyada nasıl bir bilim üretme iklimi oluşturulabilecek?
Yoksa tüm bu gelişmeler, bilim insanı yetiştirme sürecini tıkamak için mi?
Sağlık Bakanlığı için Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı sevindirici olmuştur.
Gönüllü olarak Anadolu’ya dağılmak istemeyen hekimleri dağıtabilecektir.
Vatandaş için iyi olmuştur. 700 vatandaşa düşen bir hekimi karşısında bulabilecektir.
Türk Tabipleri Birliği için iyi olmuştur. Bir türlü öğrenemediği “Türkiye’de hekim sayısında yetersizlik var” mesajını almak mecburiyetinde kalacaktır.
Anayasa Mahkemesi için iyi olmuştur. Hükümetle aynı anlayışta “mecburi” de olsa, hiç olmazsa bir kez “hemhal” olmuştur.
Hükümet için de iyi olmuştur. Bir yandan özgürlükçü özel sektörün sağlık hizmetlerine destek verirken, diğer yandan yurt dışında okuyan, fakat devletten burs almayan doktorları da yasa kapsamına sokabilmiştir.
Peki… İyi de!
Millet için ne oldu diyebilirsiniz?
Demokrasi çerçevesinde “mecburi istikamet”.
Bütün bu “yasal” gelişmelere karşın bir ayrımcılık gözden kaçmıştır.
Doktor olan yardımcı doçent, doçent ve profesörlerin “mecburi hizmet hakları” ıskalanmıştır.
Hadi hayırlısı…