Medimagazin 11. yılında. Şüphesiz ilk çıktığı yıllarda böylesine çok okunan ve böylesine etkili bir yayın organı değildi. Gazetenin arkasında büyük parasal gücü olan bir medya grubu yoktu ama, yıllarını tıp yayıncılığı ile geçirmiş deneyimli Türkiye Klinikleri vardı. Medimagazin’in mütevazı bir şekilde başlayan yayıncılık hayatı her gün biraz daha artan popülariteyle devam ediyor. Şu anda alanında en fazla okunan, takip edilen yayın organı. Gerek basılı şekli ile gerekse internette sıkça güncellenen sayfası ile hem büyük bir hizmet görüyor hem de prestijini günden güne artırıyor.
Bildiğiniz üzere bendeniz de 4 yıldır bu gazetede bir köşe yazıyor. Bu yazı itibariyle bugüne kadar 147 yazı göndermişim Medimagazin’e. Bunların 145 tanesi yayımlanmış. Yayımlanmayan 2 yazıyı gazetenin sansür anlayışı olarak değil, yazarını haksız saldırılardan ve yasal süreçlerden koruma refleksi olarak okumak gerekiyor. Takip edenler bilir, daha önce de muhtelif vesilelerle dile getirdiğim gibi, “sade suya tirit” yazı yazmayı sevmiyor ve beceremiyorum. Yazdığım her yazıda biri(sine)lerine dokun(mak)durmaktan veya bazı tabuları sorgulamaktan hoşlanıyorum. Zaten o yüzden de, sağolsun Medimagazin yöneticilerinin bütün çaba ve gayretlerine rağmen hakaretler işitiyor, tehditler alıyor, dava ediliyor, dernekten atılıyorum. Allahtan bu güruhtan farklı görüşlerini bildiren ve takdir hislerini ileten okuyucular var da dizimize derman, kalemimize kuvvet oluyorlar.
Kendimce ürettiğim bir önermem var. Akademisyenler doçent olana kadar kendileri için, profesör olana kadar alanı/disiplini için, profesör olduktan sonra da toplum için çalışmalı/üretmeli, diye düşünüyorum. Sanırım Medimagazin yazıları benim açımdan üçüncü evreyi temsil ediyor. Her ne kadar doçentlik ve profesörlük arasındaki dönemim uzmanlık derneğimin ve belli bir kliğin mensubu meslektaşlarımın benimle didişmesi ve nihayetinde beni derneklerinden atması ile geçse de (Benim açtığım dava üzerine başlayan mahkeme süreci devam ediyor.) alanım/disiplinime katkı adına uluslararası alanda bir şeyler yaptığımı söyleyebilirim.
Bilmeyenler için belirtmiş olayım, Medimagazin’de köşe yazmanız için size teklif geliyor ve siz kabul ederseniz yazı periyodlarınız belirleniyor. Gazeteden bana gelen teklif tam da dernek tüzel kişiliği kullanılarak ve belli bir klik mensubu meslektaşlarımın marifetiyle sesimin kesilmeye, toplantı katılımlarıma ambargo konulmaya, camiaya baskı uygulanarak benim adımın her yerden silinmeye çalışıldığı bir zamana denk geldi. Her hafta yazmak istediğimi söyleyince gazete yöneticileri her hafta yazmanın zorluklarından bahsederek beni uyarmak istediler, ama ne kadar dolu (Bilgili ve donanımlı anlamında değil. Öfkeli ve patlamaya hazır anlamında) olduğumu bilmiyorlardı. Ortalıkta o kadar çok “ipsiz-sapsız” adam ve düşünce vardı ki, yaz yaz, bitmezdi. Ben de öyle yaptım.
Medimagazin yazılarım benim hem akademik yaşamımda hem de özel yaşamımda yaptığım en iyi işlerden biri diye düşünüyorum. “En iyi iş” derken, iyi/güzel/başarıyla yaptığım iş anlamında değil, “İyi ki yaptım, dediğim iş” demek istiyorum. İyi ki Medimagazin’de yazdım da bir sürü dost -ve de düşman- kazandım. İyi ki Medimagazin’de yazdım da duygu ve düşüncelerimi Urfa’nın sınırları içinde bastırmak isteyenlere inat ülkenin, hatta dünyanın dört bir tarafına ulaştırabildim. İyi ki Medimagazin’de yazdım da akademik makale okumaktan aciz -özellikle de benim imzamı gördükleri için- onlarca meslektaşım yerine on binlerce insana hitap etme şansı buldum. Tahmin edebileceğiniz üzere Medimagazin köşe yazarlarına para vermiyor (Yoksa veriyor da benim mi haberim yok), para da almıyor. Doktor olmanın kazandırdığı bazı özelliklerini çok önceleri kaybetmiş, belki de bu özellikleri hiç kazanamamış bir akademisyen olarak, paradan ziyade bildiklerini başkaları ile paylaşmanın hazzı bana yetiyor da artıyor bile. Hiç tanımadığınız insanların “Yazılarınızı büyük bir ilgi ile takip ediyorum.”, “Siz Şahin Aksoy değil misiniz?”, “Sizi Medimagazin’deki yazılarınızdan tanıyorum.”, “Tanışmıyoruz ama ben sizin yazılarınızı okuyorum. Fikirlerinizin çoğuna katılmasam bile, sizi mutlaka okuyorum.” demesinin verdiği mahcubiyet ve hazzı tarif etmek mümkün değil.
Bu haftaki yazımı başta siz okurlar olmak üzere, Medimagazin yönetimine şükranlarımı arz etmeye ayırmak istedim. İyi ki sizler varsınız, yazılarımı okuyorsunuz ve olumlu veya olumsuz yorumda bulunuyorsunuz. İyi ki Medimagazin gibi bir yayın organı var da, dağarcığımdaki görüş ve düşüncelerimi böylesine geniş bir kitle ile paylaşma şansı buluyorum. Hepinize saygılarımı ve şükranlarımı arz ederim…